Önceki Yazı: Selam 2 - Biat Selamadır
Biat Takla Atıyor – 3
Biat Takla Atıyor – 3
Mümtehine Suresi 12. Ayetten hareketle Allah Resulünün almış olduğu biatın, Dar’üs Selamı (selam diyarını, İslam) inşa edebilmek için toplum ile yapılmış bir sözleşme olduğu üzerine konuşmuştuk.
Ahidleşmeye biate katılan herkes temel ilkelere yemin ediyor. Yemin edenlerden biri de Hz Peygamberin (sav) bizzat kendisi. Biat birilerinin yemin ettiği, diğerlerinin “hadi bakalım sözünü tutacak mısınız?” diyerek tepeden kontrol ettiği bir teslimiyet belgesi değil. Hz. Peygamber dahil hiç kimseye özel bir statü tanımlanmıyor. Zaten ilk madde bunu red ediyor.
Hatırlatalım.
Peygamber de, sahabenin en seçkinleri de ellerini uzatıp;
“Yemin ediyorum, Yüce, kutsal, özel, super olan yalnız Allah’tır. Kendi el emeğimden başkasına elimi uzatmayacağım, sözümün kıymeti olup, yalan, iftira veya zanda bulunmayacağım. Ahdime sadık olacağım. Zina etmeyeceğim, namus anlayışım olacak. Adalet hariç öldürmeyeceğim. Iyilikte yardımlaşacağım.” Diyerek yemin ediyorlar. Kimse istisna edilmiyor.
Yemine sadakat gösterildiği sürece, taraflar birbirlerinin canlarından, mallarından, sağlıklarından, namus ve şereflerinden kan ve canları pahasına sorumlu oluyorlar. Onlar peygambere, peygamberde onlara yemin ediyor, söz veriyor.
Taraflardan biri biatine/yeminine ihanet ederse ya da vaz geçerse ne olacak?
Bir yaptırım yok. Ödülü Cennet olan gönüllü bir birliktelik tanımlanıyor. İhanet eden doğal olarak ümmetten düşüyor. Selam toplumundan ayrılıp, ümmetten kopuyor. Bir zulme karışmadığı müddetçe tek tehdit Cehennem.
Sultanlar döneminde geldiğinde artık temel ilkeler hatırlanmıyor.
Biatten sadece “kanımız ve canımızla senin yolundayız.” kelimesi geriye kalıyor. İslam olmak selamın ilkelerini kabul edip hayata geçirmek üzerinden tanımlanmıyor. Muhammedin ekibine katıldığını kabul etmekle iş bitiyor. Ahlak ve erdem merkezli hareket siyasi aşiret mantığına döndürülüyor.
Olanı eksiltmenin yanında biate ilk kelime Muaviye tarafından ekleniyor.
Biatina sadık kalmayanın otomatikman toplum dışı kalması yetmiyor sultana. Ona tabi olmayanların cezalandırılması da gerekiyor. Biate, yemin ekletiyor. “Eğer biatıma ihanet edersem, ya da vaz geçersem hanımlarım ve hatta gelecekte evleneceğim hanımlarım kesin talakla, geri dönüşsüz şekilde boş olsunlar.” dedirtiliyor. Kılıç eşliğinde.
Biatina sadık kalmayanın otomatikman toplum dışı kalması yetmiyor sultana. Ona tabi olmayanların cezalandırılması da gerekiyor. Biate, yemin ekletiyor. “Eğer biatıma ihanet edersem, ya da vaz geçersem hanımlarım ve hatta gelecekte evleneceğim hanımlarım kesin talakla, geri dönüşsüz şekilde boş olsunlar.” dedirtiliyor. Kılıç eşliğinde.
Direnenler olmuyor mu?
Oluyor.
Ancak direnenlerin başına Cuma namazından sonra Hz Ali’ye (ra) lanet okumaya direnen imamların başına ne geliyorsa, o geliyor.
İmam Malik “Başkasının zoruyla talak olmaz. Evlenilmemiş kadınla yapılacak nikah, nikah yapılmadan sona erdirilemez.” Fetvasını verip yemini boşa düşürünce 100 değnek yiyor.
İmam felç oluyor. Ömrünün sonuna kadar sağ kolunu ve ayağını kullanamıyor.
Bu dayaktan aldığı derse bakarak Medine’de yaşamasına rağmen, İmamın nasıl olup da Muvatta’ya almak için Hz Ali ve İbn-i Abbas gibi Peygamberin yakın sahabesi olup Muaviye muhalifi olanlardan gelen hiç bir hadise rastlamamış olmasını da anlamak mümkün hale geliyor.
Sonraki sultanların çoğunluğu da Muaviye'den farklı bir tutum takınmıyorlar. Hemen her gelen yemine yeni eklemeler yapıyor.
Abbasilere gelindiğinde biat artık matbu bir evrak üzerinden, altına imza atılarak kabul ediliyor. Böylece kayıt altına alınıp, inkarı da engellenmiş oluyor.
İşte bir örnek;
“Filan oğlu falan Abdullah’a Müminlerin emiri olarak gönüllülük ve seçim, kendine tercih etme ve karşılıksız verme, gizlilik ve açıklık, açığa vurma ve saklama üzerine, sağlıklı sıhhatli, kararlı, yoruma açık olmayacak şekilde kesin, birlik ve dirliğe yönelik bir irade ile biat edersin. Filan oğlu filan Abdullah’a müminlerin sıfatı ile biat edersin ki o,Allah’ın seçtiği emiri, razı olduğu mutemedi, itaati farz kıldığı halifesidir. Hilafeti hak üzere cari, halk üzerinde farz ve onlar için güvenlik kaynağıdır. Ona öyle bir biat ile biat edersin ki, verdiğin söz bozmaz, hilafına hareket etmez ve geri durmazsın. BU biatin hak ve şartlarının hiç birinden rücu etmezsin. Elini uzatarak sıktığın bu biatin gereğini yapmak boynunun borcu Allah’a verdiğin sözdür: “Allah’a verilen ahit mutlaka sorulur.” (Ahzap 15) Dinlemek ve itaat etmek üzere biat edersin. Bu hücceti terk ettiğinde emanete ihanet etmiş ve dinini hiçe saymış olarak Allah’ı ve O’nun Rabbliğini reddetmiş, birliğini inkar etmiş, Hz Muhammedin’in günahsızlığını (ismet) reddetmiş, itaat farzına sırt çevirmiş olursun. Yüce Allah’ın sana helal ettiği her şey sana haram kılınır. Biatinden rücu ettiğin gün, mevcut, birikmiş, dökülmüş, dokunmuş, boyanmış, meraya salınmış, gem vurulmuş, otlayan, bağlı tutuklan, ekilen, ekilmeyen, emlak köle, cariye ne varlığın varsa fakirlere sadaka, geçen yıllara rağmen sana haram olur. O gün nikahında bulunan ve sonradan nikahlanacağın bütün hanımların, geri dönülmez şekilde üç kesin talak ile boşanmış sayılır. Beytullah’a tam otuz kere bağa açık, ayaklar çıplak, yayan olarak hac etmek, tutulması gereken bir ada ve verilmiş sadık bir sözdür. Yoksa Yüce Allah senin ne tevbeni, ne rücu etmeni, ne de sıkıntı gidermeni kabul eder. Yardım dilenen günde seni kendi haline terk eder. İşte bu yemin senin açık bir dille telaffuz edip halis yürekle sağlamlaştırdığın bir yemin olup Yüce Allah’ı da kendine şahit tutmuş bulunuyorsun. Şahit olarak Allah yeter.” (İsra 96) “el Kalkaşendi, Ahmed bin Abdullah, Measiru’l-inabe fi mealimi’l-hilafe, c:2, s:322”
Dikkat ettiniz mi?
Ahlak ve erdem arayışı adına bir şey kalmamış.
Toplumsal mutabakatta gönüllük esası adına hiçbir şey kalmamış.
Otorite, güç sahibi hiçbir şeye yemin etmiyor. Onu sorumluluk altına sokan hiçbir şey kalmamış.
Otorite dilediği anda seni biatine ihanetle suçlayıp tüm mallarını alabiliyor.
Otorite istediği anda seni biatine ihanetle suçlayıp, karından boşandığını ve onunla hala görüştüğünü söyleyip zina cezası uygulayabiliyor.
Otorite biatine sadık olmadığını tespit edip, Allah’ı, peygamberi inkar etmekle suçlayıp mürted olduğunu söyleyip idam edebiliyor.
Sultanı kabul etmemek Allah’ı, İslamı, Peygamberi ve bil umum kutsalı red etmekle aynı anlama getiriliyor.
Allah’ın (cc) emri ile sultanın emri, Allah’ın dili ile Sultanın dili, Allah’ın fikri ile Sultanın fikri, Allah’ın yolu ile sultanın yolu aynileştiriliyor.
Allah’a karşı gelmenin cezası Ahiret’e bırakılabilirken, Sultana karşı gelmenin cezası ertelenmiyor.
Allah (cc) için ayetler Sultan kastedilerek kullanılıyor.
Allah’a tövbe edebiliyorsunuz, ancak sultana karşı gelirseniz tövbeniz 30 sefer başı çıplak, yalın ayak, yürüyerek Hacca gitmek olarak tanımlanıyor.
Biat ahlak ve erdem üzerinde birleşen bir topluluk inşa etme misyonunu terk edip, sultan ve diktatörlere sorunsuz kullar/köleler edinme misyonunu yükleniyor.
Biatle birlikte takla atan din oluyor.
Ahmet H. Çakıcı
Sonraki yazı : selam-4 -Mumini Vergi Memuru Belirler
Not : Dikkat ettiniz mi bu sultanın tanımı ile Müslümanların yaşadığı coğrafyadaki liderlikler ve onlara tabi oluş biçimleri birbirlerine ne kadar benziyor?
__._,_.___
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
0 yorum:
Yorum Gönder