Selam 8- İçi Bos Bir Slogan Kurana.html
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 1 )
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 1 )
Bir
önceki yazıda Cumhuriyet sonrası İslam medeniyeti ile olan bağın hasar
gördüğünü bu hasarı tamir etmek için geliştirilen cemaat yapıları ve Kur’an
halkaları modellerinin, derde çare olamadıklarından bahsetmiştik. Kaldığımız
yerden devam edelim.
Bakara
Suresinin 256. Ayetinde “Dinde ikrah ettirme yoktur. Şüphesiz ki Rüşd, Gayy’dan
ayrılmıştır.” Denilirken, Rüşd ile
(bilerek, isteyerek, seçerek, sorumluluğunun farkına vararak) gelenler, Gayy
ile (zor ile, dayak ile, kalabalığa karışıp sürü ile, bilinçsizce) gelenlerden
farklıdır. Denilir.
Mevlana
Mesnevi’de bu ayeti yorumlarken insanların çoğunun aklını kullanma becerisini
gösteremediğinden, önlerindekinin peşine takıldığından, gaza gelerek hareket
ettiğinden bahsederek toplumun çoğunluğunun çocuk hükmünde olduğunun ve rüşde
eremediğinden bahseder. Buna nispetle olsa gerek tasavvufilerin “çocuk”
dediklerinde kast ettikleri sabiler değildir. Çocuk, rüşde ermemiş taklit ve
kalabalıkla iş gören toplumun kendisidir.
Mevlana,
çocuğa silah verilmez. Çünkü silah tehlikelidir. Ve çocuk, silahı kime
doğrultacağını bilmez. Dostunu düşmanını ayırd edemez.
Çocuğa
para/mal/servet/hazine de emanet edilmez. Çünkü, inci ile bilyeyi birbirinden ayırt edemeyeceğinden, kıymetlinin,
kıymetini takdir edemez. Ona hatırlatıp öğretsen de fayda etmez. Çünkü kıymetliyi nerede,
nasıl sarf edeceğini bilemez. Ancak israf eder, hayra dönüştüremez.
Çocuğa
ilimde verilmez. Çünkü ilim, silahtan
tehlikeli, maldan kıymetlidir.
Eğer
çocuğa ilim verirseniz ilk babasını kafir eder, eğer ona güç/iktidar verirseniz
ilk babasını dar ağacına yollar. Der.
Bu
bakış görebildiğim kadarı ile medrese ve tekkelerin terbiye usulünün de merkezini
işgal etmiştir. Medrese veya tekkeye gelen talep edene/talebeye öncelikle ilmi
taşıyabilecek bir ahlakı, bir edebi var mı diye bakılır. Yok ise, öncelikle
edep ve irfan ile terbiye edilmeye çalışılır. Eğer bunda muvaffak olunabilirse,
ilim verilmesi düşünülür.
İlmin;
edebin, ahlaki ve irfani terbiyenin üzerine bina edilmesi gerekir. Allah’ın boyası ile boyanmayana “Allah’ın
ilmi” de verilmemelidir. Edep, Allah’ın boyasıdır.
Mevcut
eğitim modellerinin çocuklara nasıl edep, yani irfan ve hikmet üzerine terbiye
verileceği konusunda bir fikri yok. Ne yazık ki buna ihtiyaç da hissetmiyor. İlim
verilen, ilmen yetkin kılınan kişinin, kendiliğinden edeb sahibi olduğu
varsayılıyor. Halbuki modern Dünya, modern zamanların yetiştirdiği ilim
sahipleri, “edeb” kelimesini tanımadığı gibi edepli davranış modellerini ruhi
rahatsızlık olarak bile görebiliyor.
(Ara
Not :Ne yazık ki Türkiyeli Müslümanlar, Osmanlıdan Cumhuriyete geçerken
kaybettiklerinin ne olduğunu fark edemediler. Cumhuriyet dönemi, tüm
biçareliğine, tüm çökmüşlüğüne, tüm perişanlığına rağmen Osmanlının en son anlarında
bile medreselerinden/rüşdiyelerinden mezun ettiği alim, şair, edebiyatçı,
düşünce ve hareket adamları ile karşılaştırabilecek düzeyde insanları 80 senede
yetiştirmeyi başaramadı. Mehmet Akif, Ahmet Cevdet Paşa, Ferit Kam, Neyzen
Tevfik, Said Nursi, Süleyman Hilmi, Hilmi Ziya Ülgen, İskilipli Atıf, Yahya
Kemal, Ziya Paşa, Namık Kemal, Mithat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Mustafa
Kemal Paşa gibi niceleri Osmanlı’nın son dönem yetiştirdiği şahsiyetlerdir. Hatta
Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi Cumhuriyet döneminin şairi, mütefekkiri kabul
edilenler bile, Osmanlı’nın bakiyesi şahıslardır. Fikri serencamlarını beğenip
beğenmeme meselesine girmeden Cumhuriyet dönemi sonrası üniversitelerinin bu
kalibrede insan yetiştirme başarısını gösterememiş olmaları üzerinde yeniden
düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum.)
Son
dönem Kadiri üstadlarından Şemseddin Yeşil Efendi, 1962 yılında vermiş olduğu
bir nasihatte Ahzap Suresi 72.[i]
Ayeti tefsir ederken emanetin herkese verilmediğini/verilemeyeceğini ifade ederek,
meseleyi “..O kadar ucuz şey değil ki o. Öyle mi evet. İnsan aczini itiraf
etmeli. Biz de güzel çöreklenmiş bir ejderha var “nefsi emmare” derler. Yedi
tane başı var; hırs, tamah, kibir, ucub, buğz, adavet ve riya. Öldürebilirsen
öldür. Ne atom para eder ne zehirli gaz hiçbir şey. Zor iş..” şeklinde uzun
uzun anlatır.
Emanetin,
emanet edilebilmesi için kişinin nefsi emare ile (insanın çamurdan gelen yönü
ile, hayvani iç güdüleri ile) baş edebilmesi gerektiğini bununda 7 sıfatın
terbiye edilmesi ile olabileceğini anlatır.
(Ara
not: Nefs-i Emmare kelimesini anlamakta zorlanıyoruz. Bunu kendimce tanımlarken
“kişinin ilahlaşma temayülü” olarak tanımlıyorum. Her insanın hamurunda olup
güç, kudret, ilim sahibi olduğunda ortaya çıkan arızi, terbiye edilmemiş,
hayvani yönü. Az bir güç, az bir iktidar, az bir zenginlik, müdürlük, şeflik,
liderlik, patronluk elde ettiğinde hemen kendini belli eden ilahlaşma/tanrılaşma
eğilimi.)
Nefs-i
emaresi, terbiye edilmemiş şahsa iktidar, güç, mal vermek onu Şeytan’ın
karşısına silahsız çıkarmak, Şeytanın elinde mahvolmasını, şeytanlaşmasını
seyretmek demektir. Bu halin 7 şubesi vardır. 7 kontrol altına alınması terbiye
edilmesi gereken başı.
İlahi
emanetin verilebilmesi için kişinin terbiye etmesi gereken 7 sıfat.
Dikkat
edilirse Cumhuriyet dönemi modellerinin hareket etmediği bir noktadan bakıyor eğitime.
Öncelikle talebeyi “EĞ”meye çalışmıyor, boyun EĞdirmiyor, EĞitmiyor[ii] biçim vermiyor, “terbiye” etmeye çalışıyor.
Ahmet H. Çakıcı
Sonraki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Gudusu -2 -Ucub.html
[i] Ahzap
72; “Evet,
biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeğe
yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zalim, çok
câhil bulunuyor.”
[ii] (Öküzler Kitabı - Nejat
Turhan)
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Selam 9 - İlahlaşma Güdüsü – 1
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
ahzap 72,
Allahın boyası,
çocuk,
edep,
eğitmek,
eğmek,
ilah,
islam,
nefsi emmare,
rüsd,
şemseddin yeşil
0 yorum:
Yorum Gönder