Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 2 - Ucub
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
Edebe
davet veya ilahlaşma güdüsü bahsine devamla…
Şemseddin
Yeşil Efendin’nin bahsini ettiği ejderhanın (nefs-i emarenin-ilahlaşma
güdüsünün) 7 başından biri de adavetti.
Kişinin,
kendini diğerlerinden kıymetli, olmadığı hakkın sahibi görüp haddini aşması,
sınırlarının ötesine geçmesi, tecavüzkar olması, zalimleşmesi, düşmanlaşmasına
denir.
İnsanın,
sınırlarını aşması ancak başkalarının sınırlarına tecavüzü ile yani hakkın
ihlali ile mümkündür. Sonucu zulümdür.
“Adavet” Şuara Suresinde Hz Lut (sav)
kavminin yok ediliş gerekçesidir. [i]
Surede
Hz Lut (sav) kavminin yok ediliş gerekçesi kınandıkları homoseksüellikleri
değildir. Hz Lut’un (sav) kapısına dayanıp, misafirlerini istemeye haklarının olduğunu
düşünebilecek bir adavetin/haddi aşmanın içinde olmalarıdır.
Kişisel
gelişim kitaplarının söylediği “Kendini aş, kendini keşfet, içindeki kahramanı
uyandır, sınırları zorla, sınırlarını keşfet” gibi kelimeler arızi olanı
meşrulaştırıp, toplumu ifsad eden (dengeleri bozan) bir hastalığı meşrulaştırma
çabasıdır. Bu propagandalarda, haddi aşma teşebbüsünün toplumun diğer
fertlerinin hakkına tecavüz girişimi olduğu gizlenir. Hadleri aşmanın neticesi
güçlülerin alanlarını genişletip, güçsüzlerin/mustazafların alanlarına tecavüz
etmeleridir. Adavet bu mantığın meşru görülmesidir.
Aziz
İslam, güçlenenleri “Haddinizi bilin, sınırlarınızı aşıp başkalarının haklarına
tecavüz etmeyin. Gücünüzü, sınırlarınızı genişletmek için kullanıp, HAK’kını/sınırlarını
korumaktan aciz olanlara zulmetmeyin.” diyerek terbiye etmeye çalışır. Bülent
Akyürek’in meşhur kitabının argo başlığından alıntılayarak söyleyelim. Kur’an
kişiye “İçinizdeki Öküze Ohaa Deyin” diyerek,
ilahlaşma güdüsünün kontrol edilmesini öğütler.
Kapitalist/paratapar
sistem ise güç/para sahiplerini kışkırtarak alanlarınızı genişletmelisiniz, diyerek,
güçsüz/yetim/mustazafların hayat alanlarını daraltıp, onları boğmayı kazanılmış
hak olarak görür. Kural bellidir. Büyük balık, küçük balığı yer.
Büyük
balığın, küçük balığı yemesi doğanın/yabaniliğin kanunudur. İslam
Yabaniliği/hayvaniliği/içgüdüsel olanı terbiye edip, ona erdem kazandırmayı
hedefleyen hareketin adıdır.
Laik/seküler
eğitimle yoğrulmuş zihinlerimizin kavramı anlamakta zorlandığını düşünüyorum.
Hayatın
tüm yüzlerine baktığımız gözden, bir medeniyet duruşundan bahsediyorum.
Allah’tan şeytana, ekonomiden topluma, odundan insana, aileden düşmana,
tuvaletten mescide, çevreden çocuğumuza kadar tüm boyutları ile aleme, haddini gözeterek bakmak.
Örneklerle,
örnekler üzerinden kıyas ederek anlatmaya çalışayım.
Allah
Resulüne atfedilen bir hadiste “Gücü
olanın/zenginin borcunu ertelemesi haramdır.” Denilir. Kişinin kendi imkanı
varken (kendi sınırları) borcunu ertelemesi, diğerinin güçsüzlüğünü, ihtiyaç
halini kullanarak karşısındakinin hakkına, sınırına tecavüz etmesidir. Alacaklının
sermayesini, hakkı olmadığı halde kullanmasıdır. Alacaklının hareket alanını
daraltırken, kendine onun hakkından hareket alanı açmasıdır. Bu haddini,
sınırlarını, diğerinin aleyhine aşmaktır. Adavettir. Haramdır.
Yine
“Razı olsalar bile, hukuki hilelerle, şeriata uygun fetvalarla, hakkınız
olmayana el uzatmayın. ” Ayetini bilen İmamı Azam Ebu Hanife’nin; kendisine,
100 dirheme kumaş satmak isteyen bir kadının malını 5 kat fazlasına “Bu kumaş
500 dirhem eder.” diyerek alması, İmam’ın güçsüzün/bilgisizin alanına/hakkına
tecavüz etmemek için gösterdiği ciddiyettir/hassasiyettir. Bu, güçsüzün,
bilgisizin cahilliğinden faydalanarak, sınırlarına tecavüz ederek geçinmeyi iş
olarak gören bir toplumun anlamakta zorlanacağı bir erdem anlayışıdır.
Veya
sadece isminin başına bir sıfat takma becerisi gösterebildiği için (Prof, Doc, Dr, Şeyh, Mürit, Başkan, Müdür,
Şef, Patron, Memur vs) geçimini çevresinin/toplumun
sırtına yıkmayı meşru gören, bunun hakları olduğunu düşünenler, tüm topluma
tecavüz etmekte, sınırlarını tüm toplumun haklarının aleyhine
genişletmektedirler. Haddi aşmaktadırlar. Adavettedirler.
Kendilerini
“hizmet ehli/ Allah’ın dininin hizmetlisi” görerek toplumun tufeylisi/paraziti
olanlara “Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur, kimsenin hizmeti/ ibadeti ona fayda
vermez. O kimse ile akrabalık ilişkisine girmez ki, onlar onun mirasçısı olsun
da Mülkünü diledikleri gibi kullansınlar.” denilerek karşı çıkılır. Bırakın
Allah’a hizmet etmeyi de önce kendi hizmetinizi kendiniz görün. Allah’a hizmet
ediyoruz iddiasıyla, toplumu kendinize hizmetkar edinmeyin. Hesap gününe kadar hepiniz
aynısınız, herkes gibisiniz, her şey gibi. Haddinizi aşmayın.
Burada
Şura Suresi 23.[ii]
Ayette konu edilen olayı hatırlatmak istiyorum. Medine’nin merhametli, ince
düşünceli ve güzel Müslümanları, Peygamberin ağırladığı Ashab’ı Suffa’nın (ağaç
dallarından yapılan gölgelikte kalanların) iaşesinin Resulüllah’ı çok yorduğunu
görerek aralarında topladıkları ile O’na yardım etmek isterler. Bunun üzerine
ayet devreye girerek Allah’ın elçilerinin, Allah için yola çıkanların tüm
ecirleri Allah’a aittir. Onlar asla toplumdan bir menfaat temin etmezler/edemezler.
Onlara kendi emeklerinden başkası haramdır. Siz eğer bir iyilik yapmak
istiyorsanız, kendi akrabalarınız/çevreniz arasındakileri gözetin denilir.
(Şia, burada geçen ayeti “Eğer bir iyilik yapmak istiyorsanız, Peygamberin ev
halkını/ehl-i beytini gözetin” şeklinde yorumlar.)
Söylenen
açıktır. Peygamberlerin de hadleri, sınırları vardır. O’nlar da o sınırlara,
hadlere dikkat etmelidir. Allah’ın dinine hizmetin sınırı; ecrin, ücretin,
vefanın, ödülün, mükafatın, şanın, şöhretin, övgünün sadece ve sadece Allah’tan
gelmesini beklemektir. Başkasından gelene razı olmamaktır. İyi niyetle bile
olsa Allah rızasının, şahsi çıkara tahvil edilmesine göz yumulmamalı, Allah
rızasının paraya tahviline yol açabilecek bir kapı, en baştan kapatılmalıdır.
Başka
bir örnek kişinin Allah’ın makamına meylidir. Hüküm sahibi olan Allah’tır, Hakim
olan Allah’tır derken kendini, fikrini, iradesini Allah’ın iradesi ile aynı
görüp geleni gideni tekfir etmek, ahiretten hüküm vermek ilahi sınırlara
tecavüz etmek değilse nedir?
Yeşilin
kesilmesinin yasaklanması, zarar vermeyen vahşi hayvanlara dokunulmaması,
ihtiyaç olmayan avlanmanın kerih görülmesi, nehir kenarında abdest alırken bile
harcanan suya dikkat edilmesi aynı bakışın farklı halleridir.
Tanrılaşma
güdüsünün terbiyesinden bahsediyoruz. İnsana edep vermekten.
Gücünü,
hadlerini aşmak, sınırlarını genişletmek için kullanmayanlar, bu güçle ne
yaparlar? “Muavenet” kelimesine kadar geldik.
Nasip
olursa bir yazı da daha devam ederiz.
Ahmet H. Çakıcı
Sonraki Yazı : Selam 10 - Aynadaki İkinci Yüz- Tanrılasma Temayulu
[i] Şuara
Suresi 166. Ayet
[ii] Şura
23. “İşte bu, Allahın — îman edib de iyi iyi amel (ve hareketlerde bulunan —
kullarına müjdelemekde olduğu (seâdet) dir. (Habîbim) de ki: «Ben bu
(teblîğıma) karşı akrıbalıkda sevgiden başka hiçbir mükâfat istemiyorum». Kim
bir güzellik kazanırsa biz onun bu hususdaki güzelliğini artırırız. Çünkü Allah
çok yarlığayıcıdır. (Güzel amellere karşı güzel sevab ve) mükâfat ile mukaabele
edicidir.”
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Selam -9 - İlahlaşma Güdüsü (3 ) Adavet
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
adavet,
kapitalist,
muavenet,
nefsi emmare,
paratapar,
şemseddin yeşil,
şura 23,
tekfir
0 yorum:
Yorum Gönder