Selam -9 - İlahlaşma Güdüsü (3 ) Adavet

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 May 2014 0 yorum
Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 2 - Ucub

İlahlaşma Güdüsü – 9   ( 3 ) Adavet

Edebe davet veya ilahlaşma güdüsü bahsine devamla…
 
Şemseddin Yeşil Efendin’nin bahsini ettiği ejderhanın (nefs-i emarenin-ilahlaşma güdüsünün)  7 başından biri de adavetti.

Kişinin, kendini diğerlerinden kıymetli, olmadığı hakkın sahibi görüp haddini aşması, sınırlarının ötesine geçmesi, tecavüzkar olması, zalimleşmesi, düşmanlaşmasına denir.


İnsanın, sınırlarını aşması ancak başkalarının sınırlarına tecavüzü ile yani hakkın ihlali ile mümkündür. Sonucu zulümdür.

Adavet” Şuara Suresinde Hz Lut (sav) kavminin yok ediliş gerekçesidir. [i]

Surede Hz Lut (sav) kavminin yok ediliş gerekçesi kınandıkları homoseksüellikleri değildir. Hz Lut’un (sav) kapısına dayanıp, misafirlerini istemeye haklarının olduğunu düşünebilecek bir adavetin/haddi aşmanın içinde olmalarıdır.

Kişisel gelişim kitaplarının söylediği “Kendini aş, kendini keşfet, içindeki kahramanı uyandır, sınırları zorla, sınırlarını keşfet” gibi kelimeler arızi olanı meşrulaştırıp, toplumu ifsad eden (dengeleri bozan) bir hastalığı meşrulaştırma çabasıdır. Bu propagandalarda, haddi aşma teşebbüsünün toplumun diğer fertlerinin hakkına tecavüz girişimi olduğu gizlenir. Hadleri aşmanın neticesi güçlülerin alanlarını genişletip, güçsüzlerin/mustazafların alanlarına tecavüz etmeleridir. Adavet bu mantığın meşru görülmesidir.

Aziz İslam, güçlenenleri “Haddinizi bilin, sınırlarınızı aşıp başkalarının haklarına tecavüz etmeyin. Gücünüzü, sınırlarınızı genişletmek için kullanıp, HAK’kını/sınırlarını korumaktan aciz olanlara zulmetmeyin.” diyerek terbiye etmeye çalışır. Bülent Akyürek’in meşhur kitabının argo başlığından alıntılayarak söyleyelim. Kur’an kişiye “İçinizdeki Öküze Ohaa Deyin”  diyerek, ilahlaşma güdüsünün kontrol edilmesini öğütler.

Kapitalist/paratapar sistem ise güç/para sahiplerini kışkırtarak alanlarınızı genişletmelisiniz, diyerek, güçsüz/yetim/mustazafların hayat alanlarını daraltıp, onları boğmayı kazanılmış hak olarak görür. Kural bellidir. Büyük balık, küçük balığı yer.

Büyük balığın, küçük balığı yemesi doğanın/yabaniliğin kanunudur. İslam Yabaniliği/hayvaniliği/içgüdüsel olanı terbiye edip, ona erdem kazandırmayı hedefleyen hareketin adıdır.

Laik/seküler eğitimle yoğrulmuş zihinlerimizin kavramı anlamakta zorlandığını düşünüyorum.

Hayatın tüm yüzlerine baktığımız gözden, bir medeniyet duruşundan bahsediyorum. Allah’tan şeytana, ekonomiden topluma, odundan insana, aileden düşmana, tuvaletten mescide, çevreden çocuğumuza kadar tüm boyutları ile aleme, haddini gözeterek bakmak

Örneklerle, örnekler üzerinden kıyas ederek anlatmaya çalışayım.

Allah Resulüne atfedilen bir hadiste “Gücü olanın/zenginin borcunu ertelemesi haramdır.” Denilir. Kişinin kendi imkanı varken (kendi sınırları) borcunu ertelemesi, diğerinin güçsüzlüğünü, ihtiyaç halini kullanarak karşısındakinin hakkına, sınırına tecavüz etmesidir. Alacaklının sermayesini, hakkı olmadığı halde kullanmasıdır. Alacaklının hareket alanını daraltırken, kendine onun hakkından hareket alanı açmasıdır. Bu haddini, sınırlarını, diğerinin aleyhine aşmaktır. Adavettir. Haramdır.

Yine “Razı olsalar bile, hukuki hilelerle, şeriata uygun fetvalarla, hakkınız olmayana el uzatmayın. ” Ayetini bilen İmamı Azam Ebu Hanife’nin; kendisine, 100 dirheme kumaş satmak isteyen bir kadının malını 5 kat fazlasına “Bu kumaş 500 dirhem eder.” diyerek alması, İmam’ın güçsüzün/bilgisizin alanına/hakkına tecavüz etmemek için gösterdiği ciddiyettir/hassasiyettir. Bu, güçsüzün, bilgisizin cahilliğinden faydalanarak, sınırlarına tecavüz ederek geçinmeyi iş olarak gören bir toplumun anlamakta zorlanacağı bir erdem anlayışıdır.   

Veya sadece isminin başına bir sıfat takma becerisi gösterebildiği için  (Prof, Doc, Dr, Şeyh, Mürit, Başkan, Müdür, Şef, Patron, Memur vs)  geçimini çevresinin/toplumun sırtına yıkmayı meşru gören, bunun hakları olduğunu düşünenler, tüm topluma tecavüz etmekte, sınırlarını tüm toplumun haklarının aleyhine genişletmektedirler. Haddi aşmaktadırlar. Adavettedirler.

Kendilerini “hizmet ehli/ Allah’ın dininin hizmetlisi” görerek toplumun tufeylisi/paraziti olanlara “Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur, kimsenin hizmeti/ ibadeti ona fayda vermez. O kimse ile akrabalık ilişkisine girmez ki, onlar onun mirasçısı olsun da Mülkünü diledikleri gibi kullansınlar.” denilerek karşı çıkılır. Bırakın Allah’a hizmet etmeyi de önce kendi hizmetinizi kendiniz görün. Allah’a hizmet ediyoruz iddiasıyla, toplumu kendinize hizmetkar edinmeyin. Hesap gününe kadar hepiniz aynısınız, herkes gibisiniz, her şey gibi. Haddinizi aşmayın.
  
Burada Şura Suresi 23.[ii] Ayette konu edilen olayı hatırlatmak istiyorum. Medine’nin merhametli, ince düşünceli ve güzel Müslümanları, Peygamberin ağırladığı Ashab’ı Suffa’nın (ağaç dallarından yapılan gölgelikte kalanların) iaşesinin Resulüllah’ı çok yorduğunu görerek aralarında topladıkları ile O’na yardım etmek isterler. Bunun üzerine ayet devreye girerek Allah’ın elçilerinin, Allah için yola çıkanların tüm ecirleri Allah’a aittir. Onlar asla toplumdan bir menfaat temin etmezler/edemezler. Onlara kendi emeklerinden başkası haramdır. Siz eğer bir iyilik yapmak istiyorsanız, kendi akrabalarınız/çevreniz arasındakileri gözetin denilir. (Şia, burada geçen ayeti “Eğer bir iyilik yapmak istiyorsanız, Peygamberin ev halkını/ehl-i beytini gözetin” şeklinde yorumlar.)

Söylenen açıktır. Peygamberlerin de hadleri, sınırları vardır. O’nlar da o sınırlara, hadlere dikkat etmelidir. Allah’ın dinine hizmetin sınırı; ecrin, ücretin, vefanın, ödülün, mükafatın, şanın, şöhretin, övgünün sadece ve sadece Allah’tan gelmesini beklemektir. Başkasından gelene razı olmamaktır. İyi niyetle bile olsa Allah rızasının, şahsi çıkara tahvil edilmesine göz yumulmamalı, Allah rızasının paraya tahviline yol açabilecek bir kapı, en baştan kapatılmalıdır.

Başka bir örnek kişinin Allah’ın makamına meylidir. Hüküm sahibi olan Allah’tır, Hakim olan Allah’tır derken kendini, fikrini, iradesini Allah’ın iradesi ile aynı görüp geleni gideni tekfir etmek, ahiretten hüküm vermek ilahi sınırlara tecavüz etmek değilse nedir?

Yeşilin kesilmesinin yasaklanması, zarar vermeyen vahşi hayvanlara dokunulmaması, ihtiyaç olmayan avlanmanın kerih görülmesi, nehir kenarında abdest alırken bile harcanan suya dikkat edilmesi aynı bakışın farklı halleridir.

Tanrılaşma güdüsünün terbiyesinden bahsediyoruz. İnsana edep vermekten.

Gücünü, hadlerini aşmak, sınırlarını genişletmek için kullanmayanlar, bu güçle ne yaparlar? “Muavenet” kelimesine kadar geldik. 
           
Nasip olursa bir yazı da daha devam ederiz.

Ahmet H. Çakıcı

Sonraki Yazı : Selam 10 - Aynadaki İkinci Yüz- Tanrılasma Temayulu



[i] Şuara Suresi 166. Ayet
[ii] Şura 23. “İşte bu, Allahın — îman edib de iyi iyi amel (ve hareketlerde bulunan — kullarına müjdelemekde olduğu (seâdet) dir. (Habîbim) de ki: «Ben bu (teblîğıma) karşı akrıbalıkda sevgiden başka hiçbir mükâfat istemiyorum». Kim bir güzellik kazanırsa biz onun bu hususdaki güzelliğini artırırız. Çünkü Allah çok yarlığayıcıdır. (Güzel amellere karşı güzel sevab ve) mükâfat ile mukaabele edicidir.”

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder