Zoka 1 - Çalınan Edebimizdi.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 20 May 2014 0 yorum
Zoka Ve Müslümanlar – (10.1)
Daha önce Osmanlı’nın yetişmiş nüfusunun (alim/ulema/meşayıh) son yıllarında yapmış olduğu büyük savaşlarla eriyip yittiğini, bu nedenle Cumhuriyete geçişte genç neslin Müslüman öncülerden büyük oranda mahrum olurken, yazı devrimi nedeniyle onların eserlerine ulaşma imkanının da yok edildiğini söylemiştik.
Cephelerden geriye dönebilen İslam’ın taşıyıcı unsurları olup İslam ahlakı/terbiyesi ile ahlaklanmış/Allah’ın boyası ile boyanmış/ edep sahibi nüfustan geriye kalan müslüman öncüler/örnekler ağır bir takibat ve baskı ortamına maruz kaldılar.


Ancak maruz kaldıkları sadece baskı değildi. Aşağılanıp tecrit edilmeye de zorlandılar. Dilleri sussa bile, halleri ile örnektiler.

İsmail Kara bir ropörtajında; Cumhuriyetin kurucu elitinin, İslam Medeniyetinin taşıyıcısı olan ulema ile Cumhuriyet toplumunun arasını ayırıp birbirlerinden uzak tutabilmek için siyasi meseleleri itikadi problemler olarak sunduğundan bahsediyordu. İncir çekirdeği hükmünde olmayan meseleler, imani meseleler gibi sunulup müslüman kesimin öncüleri ile cumhuriyet sonrası toplumun arasına duvarlar örüldüğünü, İslamcıların bu zokayı yuttuğunun tespitini yapıyordu.

Cumhuriyetin kurucu eliti gençliğe verilecek yeni terbiyenin (batılı/seküler/laik) ikamesine  imkan sağlayacak boşluğu var etmek için Müslüman öncüleri kirletme yolunu gittiler.

Bu tespitin doğruluğunu fark edince, mezarlıklarda Kur’an okumasından, abdestsiz Kur’an okunup okunamayacağına, şeyh mürit ilişkilerinden mezar ziyaretlerine kadar bir çok konunun İslam’ın edebini/halini bize taşıyan Osmanlı bakiyesi alimleri/müminleri toplum nezdinde aşağılamak, onlarla toplumun arasını ayırarak İslam terbiyesinin/halinin/edebinin gelecek nesillere intikal etmesini önlemek amacıyla Müslümanların önüne atılmış tuzaklar olduklarını düşünmemek elde değil.

Bunlar Müslümanların kendilerinin düşünüp fark ettikleri kendi hallerinin yansıması olan hayattan üremiş sorular/sorunlar değildi. Yiten nesillerini, kaybolan edeplerini, maruz kaldıkları zulmü, parçalanmışlığı, sömürüyü tartışamayan Müslümanlar şefaati, kerameti, türbeleri, evliyaları yıllarca tartıştılar. Yedikleri zokadan en çok mutlu olan sanki onlardı.

Özellikle toplumun mütedeyyin kesimini hedef alan meseleler/tuzaklar toplumun gündemine sokulurken sadece medreselerin, tekkelerin, türbelerin ve onların hizmetlisi ulemanın, hocaların, şeyhlerin, müritlerin ve tasavvufilerin itibarı değildi bitirilen. Onlarla birlikte bin dört yüz yıldır geliştirilen İslam Medeniyetinin çocuğu, nesli, aileyi, cemaati, toplumu terbiye etme, edep ve usul verme metodları da bitirildi.

1400 senelik bir Medeniyetten bahsediyoruz.

Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Endülüs, Gazneliler, Karahanlılar, Sasaniler, Hint Babürşahlar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi birçok uygarlığı inşa etmiş bir Medeniyetin kendi eğitim metodolojisini/ekolünü-okullarını kurmadan bunu yapması mümkün müydü?

Elbette mümkün değildi.

Orta Asya’dan 1000 atlı gelip Bursa’ya yerleşti. Hadi şurada bir devlet kuralım dedi. Masalı ile olacak şey midir bir “medeniyet” inşa etmek?

Soruya geri dönelim. 1400 senelik İslam Medeniyetinin çocuk yetiştirme usulü nedir? Nesli terbiye etme metodu, toplumu edeplendirme stratejisi nedir?

Bende sorunun ciddiyeti panik duygusunu tetiklerken, cevap büyük bir boşlukta asılı kalıyor. 
Bırakın bu sorunun cevabını, bu konuda bir fikri olanı bile bulmak zor. İslam’ın kendi eğitim metodolojisinin (talim ve terbiye) olduğunu bile hatırlamıyoruz ki, metodu bilelim. Resmi veya gayrı resmi tüm İslami kimlikli cemaat ve hiziplerin kreş, anaokulu veya okullarında batılıların, çocuk eğitim kitaplarının tercümeleri okutulup, uygulanıyor. Tüm hizipler düşman belledikleri mantığın tedrisatından geçen eserlerin tercümelerinden nesillerini yetiştiriyorlar

Aslında herkes cübbe, sarık, sakal, cilbabe, çarşaf içinde bile olsa Batılı insanı, Batı terbiyesi alan insanı yetiştiriyor. Musa’nın evinde Firavunlar yetiştirmek çocuk terbiyesi oluyor.

Bu burada böylece kalsın. Nasip olursa devam edeceğiz.   

Sonraki yazı: https://ahmethakancakici.blogspot.com/2014/06/zoka-2-1400-senede-fark-edilemeyeni.html
Ahmet H. Çakıcı

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder