Kirletmedik Diye Temiz mi Kaldık? (İsmet Özel) (Zoka 10-3)
İslam ümmetinin 1400 yıllık gelenekten, süreçten koptuğunu/koparıldığını söylemiş, yetişen neslin 1400 yıllık geleneğin mirasından faydalanabilecek bir hareket tarzı geliştiremediği gibi, İslam geleneğinden koptuğunu, farklı bir menzilde yol aldığını fark edebilecek bir bilinçten de yoksun olduğunu konuşmuştuk.
1.Dünya savaşından sonra İslam edebini taşıyan unsurların bertaraf edilip sırlanması ile oluşan boşluk, galip Batı tarafından dayatılan, sömürge modeli eğitim metodları ile dolduruldu. Ne yazık ki en az yüzyıldır neredeyse tüm İslam coğrafyasında İngiliz veya Fransız sömürge tipi eğitimler ile nesiller EĞiliyor, EĞitiliyor.[i]
İslam Medeniyetini devasa bir ağaç olarak düşünürsek, Ehl-i Sünnet, Şia, Tasavvuf ve İbadiler gibi unsurları onun devasa dalları telakki edilebiliriz. Bu dalların daha küçük dalları onlarında daha küçük dalları var.
Ancak bu medeniyetin gövdesini ve dallarını besleyen kökler kesilmiş durumda. Kuruması için dibine zehirli sular döküyorlar. Pozitivist, materyalist, konformist, kapitalist, seküler, şehvet yüklü sular. Ne yazık ki kökleri ile bağı kopan Müslümanlar, kendi köklerindeki arızi halleri işaret edip, bu köklerden beslenmediklerine sevinirken boşluğun kim tarafından doldurulduğunun farkında olamadılar.
İsmet Özelden alıntılayalım.“Kirletmedik diye, temiz mi kaldık?”
İsmet Özelden alıntılayalım.“Kirletmedik diye, temiz mi kaldık?”
Halbuki o pis sular; tüm dalları, tüm yaprakları besliyor, etkiliyor. Tüm gövdenin hastalıklı olması hepsinin aynı sulardan besleniyor oluşundan. Her dalın, hatta her yaprağın İslam benim, ağaç benim diye kibirle iddia ediyor olması, toplu bir sarhoşluk hali değil midir?
Yüzyıldır bizi batı mantığından üremiş eğitim metodları ile EĞiyorlar. Tv’lerden, filimlerden, gazetelerden, kitaplardan hatta basit çocuk hikayelerinden EĞitiliyoruz. (Ağustos ve Karıncada hikayesindeki, karıncanın çok çalışıp, yiyecek/para biriktirmesini, kapıdan ağustos böceğini geri yollayışını hatırlayın. Çok çalışın, paralarınızı biriktirin. Sakın paralarınızı tembel fakirlere kaptırmayın mesajının ardından önünüze konulan İş Bankası kumbarasıdır. Elbette fakirlere kaptırılmamış paraları saklayacak bir yere ihtiyaç var.)[ii]
Garip olan bu Eğitme faaliyetinin bizi nasıl dönüştürdüğünü hissedemememiz. Zihinlerimizi davranışlarımızı, ruhlarımızı, hayata bakışımızı nasıl yönlendirdiğini anlayamamamız.
Tunus’ta devrim sonrası Türkiye’nin desteğini de alarak Başbakan olan Raşid el Gannuşi kendisine getirilen eleştirilere “Bana 3 konuyu sormayın. Bu konularda benim hiçbir hükmüm yok. Dışişleri, paranın dağılımı (ekonomi) ve eğitim.” Demişti.12 yılı dolduran Tayyip Erdoğan iktidarının eğitim politikalarının Batı sömürge modelinin belini kıracak bir değişikliğe güç yetiremediğini gözlemek emperyal bloğun bu konuda ne kadar hassas olduğuna delil sayılmalı.
Uzun bir örnekle anlatmaya çalışayım.
Geleneksel İslam mantığından neşet eden yapılarda terbiyenin merkezi, kişinin kendisi ile baş edebileceği seviyeye getirilmesidir.
Yalnızca Allah mükemmel, eksiksiz, kusursuz olandır. Yanılmayacak ve en doğru hükmü verecek olan odur. O’nun akrabası, temsilcisi, özel kıldığı, farklı gözle baktığı, onaylanmış hiç kimse yoktur. Hatta Peygamberler bile önce hesap verecek sonra Cennete gireceklerdir.[iii] HAK’kı doğruyu, mükemmeli kimse tekeline alıp onun temsilcisi olduğunu iddia ve ilan edemez. HAK olan yalnız Aziz Allah Azze ve celledir.
İslam mantığında insan Allah’ın kuludur. O eksiktir, hatalıdır, kusurludur. İnsanın hayvani/şeytani tarafından gelen kibir, buğz, hırs, tamah, hased, adavet, ucub gibi arızi halleri vardır. Kişi bu arızi halleri ile baş edebilmeyi öğrenmelidir. Değilse, insan yeryüzünde Şeytandan daha zararlı bir varlığa dönüşür. Öyle ki Şeytan bile insanın şerrinden Allah’a sığınırım diyerek yoldan çıkmış insanın daha tehlikeli olduğunu dile getirir.
İnsanın eline güç, silah ya da ilim verilmeden önce ona, sahip olduğu gücü/parayı/malı hayra sevk edebilecek feraset, silahı kime doğrultacağını bilecek basiret ve ilimden faydalanabilecek hikmet verilmesi hedeflenir. Kibirini kontrol edemeyen, kendi sesini Allah’ın sesi ile karıştıran birine ilim verilmesi kişiyi Şeytanlaştırırken topluma da zulümdür.
Bu nedenle çocuğa, talebeye veya müride zanaat, esnaflık, ilim, iktidar verilmeden önce edep (ahlak, terbiye veya sorumluluk(takva) bilinci verilmelidir.
Özel kişi yoktur. Neml Suresinin sonunda Aziz Allah (cc) Hz Peygamberi (sav) konuşturarak “De ki; ben bana emredileni yerine getirmekle emrolundum….” Dedirtilir. Ağzından çıkan her kelimeden kendisi de sorumlu olan Resulün varisçisi ulemanın söyledikleri ile amelinin uyuşmaması düşünülemez. Bizim aklımız, ameli olmayan hali/ameli diline eşlik etmeyen bir ulemayı tasavvur bile edemez.[iv] İstisna yoktur. Herkes haddini bilmeli, kul olduğunu, özel olmadığını fark etmeli ve selam sıfatına sahip olmalıdır.
Batı medeniyetinin merkezindeki insan, Allah’ın temsilcisidir. (Allah’ın oğlu İsa, O’nun emirlerini yerine getirmekle sorumlu havariler, İsa ve havarilerin günümüzdeki temsilcileri ) İnsan, vaftiz edilerek (şehadet getirerek) temizlenip kutsallar arasına girer. Tanrının temsilcisi olur. Vaftiz olmayan insan pistir, necistir. Görevi, Tanrının temsilcisi olarak Dünya’ya nizamat vermektir. Kendini değil, alemi düzeltmekle sorumludur. Tanrının temsilcisine karşı gelen Tanrıya karşı gelmiştir, kafirdir. Kafir tanımının HAK’la olan bağı gizlenip, gruba/hizbe/Tanrının temsilcilerine karşı gelene kafir denilir. (Bush’un Irak savaşı sırasında yaptığı konuşmalarda bu kelimeler açıkça dile getirilir.)
Temsilcilerin sizi mümin yapmaya, ya da aforoz etmeye (tekfire) veya bağışlamaya hakları vardır. Onlar Allah adına karar verebilirler.
Onların, temsilcilerin temiz olması/günahsız/hatasız/İlahi doğal olandır. Bu nedenle Batı Medeniyeti gittiği her yerde Tanrı adına putperest kafirleri yok eder. Onları yok etmek ilahi bir göreve dönüşür. Afganistan’da, Irakta, Suriye’de, Filistin’de yaptıkları kara kıtanın siyahilerine, Amerika’nın yerlilerine, Meksika’nın Aztek’lerine yapılandan farklı bir şey değildir.
Batı, Yüce Tanrı adına 18 medeniyeti yeryüzünden tamamen kazımış, yok etmiştir.
Kişisel gelişim kitapları günümüzde bu dinin/dilin misyonerliğini/temsilciliğini yapmaktadırlar. Kendini sev, içindeki mucizeyi (İsa’yı) keşfet gibi seriler; kişiyi, yeryüzünün kıymetlisi/değerlisi/tanrısı olduğuna ikna etmeye çalışan ara çalışmalardır.
Avrupalı aydın doğru olanı bize iletmekle yükümlüdür. Kimse söylediklerinden onu sorumlu tutamaz. Komünist bir Avrupalı aydının komün hayatı yaşamasını kimse beklemez. İslam Medeniyetinde ameli olmayan birine ulema/alim demek kimsenin aklına gelmez. Müslüman camianın sözü ile hali arasındaki kopukluk, malumatfüruşluğu/çok bilgi sahibi olmayı öncelemesi Müslüman insan modelinin zihnen Avrupalı insan modeline yakınlaşması ile açıklanmaz mı?
Bugün Avrupa’nın yüzyıllar önce yaptığı 130 yıl süren 100 yıl savaşlarını biz yapıyoruz. Allah adına birbirimizi boğazlıyor, birbirimizi tekfir ediyoruz. Her grup kendisini Allah’ın fikrinin sahibi ve acentesi olarak görüyor. Bin yılı bulan Katolik Protestan savaşlarını, topraklarımıza taşımış olmamız, onların verdikleri ile beslenmemizden değil midir? Her grubun kendini Allah’ın temsilcisi (HAK) ilan etmesi, her bir dalın/yaprağın kendini ağacın kendisi görmesi, kendi hizbinin dışında kalanı cehennemlik, Allah’a karşı gelen ilan (Tekfir) etmesi bundan değil midir?
100 yıl önce müsteşriklerin sizin dininizde şu var bu yok demelerine gülüyorduk. 100 yıl sonra onların eğittiği bizler onların bizlere söylediklerini kendimiz keşfeder olduk. Onlar gibi düşünmeye başlayınca onlar gibi Kur’an’a, vahye, sünnete, geleneğe bakar olduk. Artık onların söylediklerine gülmüyoruz. Zaten bizde farklı şeyler söylemez olduk.
Anlattığımız din her geçen gün Batı Hıristiyanlığı ile daha bir uyumlu.
Her geçen gün İslam Medeniyetinin Batı medeniyeti ile uyuşmayan bir taraflarını kesip atmanın delilini bulmamızın, 1400 yıldır fark edilemeyenleri fark etmemizin sebebi Batı tarafından Eğilmiş/ Eğitilmiş olmamızdan değil midir?
Kur’an’ı bile müsteşriklerin/ Batı medeniyetinin gözü ile okuyoruz.
Ahmet H. Çakıcı
[i] Osmanlının son dönemlerine kadar gelen bu usulün mükemmel uygulandığını hatasız, kusursuz olduğunu söylemiyorum. Hatta çok büyük oranda yozlaşmış ve bozulmuştu. Ancak asıldan parçalar taşıdığını sayıları az da olsa kaliteli medeniyet öncülerini bize intikal ettirmeyi başardığını söylüyorum.
1400 senelik bir medeniyetin mirasını red etmenin ancak ahmaklık olduğunu, bugün o medeniyetten (köklerden) yararlanmamanın ancak bu medeniyetten rahatsız olanlar (batı) tarafından men edilmeye çalışılacağını söylüyorum.
Osmanlı’nın en biçare olduğu perişan durumlara düştüğünde vakitlerde ortaya çıkardığı insan kalitesi ondan çok daha büyük imkanlara sahip olan Türkiye Cumhuriyetinin çıkardıkları ile karşılaştırılabilecek gibi değildir. Hangi alanı göz önüne alırsanız alın bu perişanlık kendisini gösterecektir. Mehmet Akif, Abdülhak hamid, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Yahya kemal gibi şairlerin Osmanlı’nın son dönem şairleridir. Ve hatta Necip Fazılından, Sezai Karakoç ve hatta Hazım Hikmet’ine kadar bir çok Cumhuriyet dönemi şairi aslında Osmanlı döneminin devamı olan şahıslardır. Bu isimlerin eserlerini dönem şairleri ile karşılaştırabilirsek içine düştüğümüz fakirliği anlayabileceğimizi umud ediyorum.
[ii] Çocuklarımız için verdikleri öğütlerde, haddini bilecek (adavet) bir kul değil de, şımarıklıktan kibir topu olmuş bir küçük Tanrı yetiştirmemizi tavsiye etmiyorlar mı? Kendi çocuklarını içkiden, uyuşturucudan, seks ve prozactan (depresyon ilacı) kurtaramamış bir topluluğun öğüt ve tavsiyelerine çocuklarımızı bırakmamız intihar değil midir?
[iii] Araf 6.ayet
[iv] Halbuki Kur’an “ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlüsü yoktur” diyerek mensuplarını Muhammediler diye tanımlamayı red etmiştir. İseviler, Museviler, Budistler, Marksistler ve diğerleri kendilerini bir grup ve hizip olarak kutsarlarken Kur’an “Allah’ı Rahman veya Allah diye anmanızın sizi yüce yapmaz[iv], yüzünüzü doğuya veya batıya dönmenizde sizi kutsal yapmaz[iv]” diyerek hizbin/sembollerin kutsanmasını red ederek sıfatları ve ameli öne çıkarır.
Ve kim selam olursa İşte Allah katında söz sahibi olan/kurtuluşa eren odur. (Müslüman, kendini/ fikrini/ grubunu/ mezhebini/ liderini kutsal ilan etmeyip, sorgulanamaz olan sadece İlahi iradedir diyen, sözünün kıymeti olup, elinin emeğinden başkasını haram sayan, namus anlayışı olup, öldürmeyen ve iyilikte yardımlaşan kişidir. - Mümütehine Suresi 12).
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Zoka 3 - Kirletmedik Diye Temiz mi Kaldık? (İsmet Özel)
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
ağustos böceği ile karınca,
eğitim,
ehli sünnet,
İslam medeniyeti,
ismet özel,
raşid el gannuşi,
sömürge,
şia,
tunus
0 yorum:
Yorum Gönder