Yasin Suresine dair bir kac not:
66 EĞER [insanların doğru ile yanlışı ayırd edememelerini] dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık da [doğru] yoldan hep şaşarlardı: ama [öyle olsaydı] onlar [doğruyu] nasıl görebilirlerdi?
67 Eğer [doğru ile yanlış arasında seçim yapma özgürlüğünden yoksun olmalarını] dilemiş olsaydık, onları kesinlikle farklı bir tabiatta yaratırdık ve bulundukları yerde [kökleştirirdik ki] ne ileri gidebilsinler, ne de geri dönebilsinler.
68 Ama [şunu daima hatırlasınlar ki] Biz bir insanın ömrünü uzatırsak, aynı zamanda onun güç ve yeteneklerinde [yaşlandıkça] bir azalma meydana getiririz; (buna rağmen) hâlâ akıllarını kullanmazlar mı?
69 VE [işte böyle:] Biz bu [Peygamber'e] şiir [yeteneği] bahşetmedik, zaten [şiir] bu [mesaj]a uygun düşmezdi: o yalnızca bir uyarı ve öğüttür; ve o özünde apaçık olan ve gerçeği dosdoğru gösteren bir [ilahî] hitabedir, ki [kalben] diri olanları uyarabilsin ve [Allah'ın] sözü hakikati inkara şartlanmış olanlara karşı tanıklık yapabilsin diye.
1) Bu ayetlerin surenin ana konusu olan katılaşmış kurumuş kapleri yeşertmek/ hayat vermek iddiasının merkezini teşkil ettiğini düşünüyorum. Bu nedenle olsa gere ki katılaşmış/hayat sahibi kalp ve uyarıcılar/kitap vurgusu tüm sureye dağıtılmıştır. Katılaşmış yürekleri yeşertme iddiasının ciddiliğinden olsa ki sert ve hırpalayan ayetlere sahip surelerden biridir.
2) Bu ayetlerle surenin başında geçen “Onları (kibir sahiplerini) uyarsanda uyarmasan da onlar açısından fark etmez, onlar imana/Hakka tabi olmaya yanaşmazlar” ayetinde başlatılan tartışmanın devamı olduğunu düşünüyorum. Bu ayetle anlatılmak istenenin bu şahısların sonunun Allah tarafından bu hale getirilmediği onların yapmış oldukları tercihler nedeniyle bu bu neticeye ulaşıldığının anlatımıdır. Tabiki, asıl mesele; aynı yolu takip edenlerin aynı sona ulaşacakları sünnetullahının hatırlatılmasıdır.
3) Sure başından bu noktaya kadar olan bölümünde, kafirlerin (hakkı örtenlerin) kendilerine gelen elçileri (mürsel) yalanlamalarının değişik biçimlerini ortaya döker.
a) Kendilerini seçkin yüce Hak olarak görmeleri (kibir) yasin 8-9-10
b) Hak’ka ve Haktan gelene ilgisiz olmaları. Yasin 11
c) Seçkincilik. Allah’ın; Hak kelimleri, sıradan kişilere emanet etmeyeceği, Hak olanı fark etmek/vahye muhatap olmak/Hakkın–gerçeğin peşinde olmak yetisinin ancak kendileri gibi/ yada onların seçkinleri/alimleri/profları gibi yüce kimselerde olduğu fikri ve sıradan insanlar olarak aşağıladıklarının kafalarının bunları anlamaya yetmeyeceği yolundaki zanları. Yasin 15-30
- Para, mal, mülk gibi Hakkın da sahibi olmaya sadece kendilerinin veya hocala/alim/proflarının llayık olduğunu iddi etmeleri.
- Aynı konu Hz Musa’ya dağdaki çoban olduğu, katilin biri olduğu, Hz Salih ve Nuh’a kendisininde cevresindekilerinde kendileri nezdinde cahil, cühela, ayak takımı mertebesinde oldukları, ya da Hz Resule ümmi (cahil) olduğu söylenerek kendi alimleri olduğu eğer birileri Hakkı bilecekse, mutlaka onların Hakkı bilecekleri nevindeki iddilar Kuran’ın başka surelerinde de gündeme getirilip tartışılmıştır.
- Hakkın yanında olmak için ilim (dünyevi anlamda) şart değildir. Hakkı görmek, Haklıyı tespit etmek için ilim gerek şart değildir. Hakkın yanında olmak için yürek/kalp devreye girer. Hakkın yanında olabilecek bir ilim sahibi olmak ise istenilen makamdır.
- Açmak için örnek; sokakata bir garibi gasp eden/hırpalayan/rüşvet alıp arkasında onlarca silahlı polis olan bir emniyet müdürünü gördüğünde alim kişi (mesela Belam bin Mugira) ile çoban kişi (mesela Hz Musa) pek ala aynı tespiti yapabilirler. Kimin haklı kimin zalim olduğunu görür ve teşhis ederler. Bu fıtri bir duygudur. Yemek içimek gibidir. Herkes doğru teşhisi koyabilir. Ancak bu noktadan sonra alınacak tavır, karşılanacak risk konusunda sahip olduğunuz bilginiz değil bir başka mekanizmanız devreye girmelidir. Eminiyet müdürünün, coplu/silahlı polislerin önünde mazlumun yanında olmanın/tara olmanın/risk almanın sahip olduğunuz ilimle değil yüreğinizle yapacağınız bir eylem olduğu kanaatindeyim. Belam Israil oğullarının baş hahamıdır. En büyük alimi/fakihidir. Ancak Firavunun yanında yer almayı tercih eder. Dağda keçilerine yaprak silkeleyen çoban ise Allah’ın adını güzel sıfatlarla andığı biri olur.
d) Allah’ı (ahiret gününü), yaratılışı, alemi (Allah’ın gücünü) ciddiye almamaları, merhameti yitirip kalplerinin taşlaşmasına neden olmuştur. Yasin 31-50
e) Şeytan’ı, Şeytani hallerini/sıfatlarını/ alışkanlıklarını, şeytanın dostlarını kendine düşman edinmeme problemi . (Mevlana Kerbela yolları senin gibi Şeytan’a meydan okuyan nice yiğidin saç tırnak ve kemik kalıntıları ile doludur. O kadar ki menzile varmak için ayağını kaldırdığında, basmak için boş yer bulamazsın. Derken Şeytanın ne şedid bir düşman olduğunu anlatmaya çalışır.) Yasin 59-62
4) Sanırım Allah eğer halimizi değiştirmemizi, daha güzele gitmek için çırpınmamızı, daha iyi için amelimizi ortaya koymamızı istememiş olsaydı, bizim var olduğunuz gibi olmamızı, atalet içinde ömür tüketmemizi istemiş olsaydı bizi taşlar gibi bizi kayalar gibi ağaçlar gibi yaratırdı diyor olabilir. O zaman hiçbir şeyimizi değişmemize hiçbir şeyimizi güzelleştirmemize, hayatlarımızı tehlikeye atmamıza, garipler, fakirler, ezilmişler (mustazaflar) için canımızı ortaya koymamıza, Hak ile Batıl olanı birbirinden ayırıp Hakkın (Allah’ın ismidir aynı zamanda) ortaya çıkması için uğraşmamıza, elimizdekini başkaları ile bölüşmemize, hayır peşinde mesafeler aşmamıza gerek kalmazdı. Ancak Allah o halde bizi iradeden de yoksun bırakırdı.
5) Biz bu işlere bulaşmazsak, bunun stresini çekmezsek, riskini ve tehliklerini göze almazsak ömrümüz daha uzun ve rahat olur. Diye düşünenlere de Allah biz sizden bazılarına uzun bir ömür veririz. Ve onu diğerlerine ibret olarak yaşatırırz. Sonra ona verdiğimiz her şeyi ondan yavaş yavaş geri alırız. Güçlü elleri, ayakları, kasları tutmaz. Düşünemez, hatırlayamaz, akledemez, fıkh edemez, cinsellikten nazdan işveden nasibi olmaz hale getiririz. Taşlar gibi ağaçlar gibi bir hale bürünür. Kendisine verdiğimiz herşeyi geri alacağımızı söylemiştik. Yeteneklerini, yapabilme gücünü, zekasını, hafızasını düşünebilmesini ve hatta verdiğimiz ilmi bile geri aldık ondan. O bu hali ile sizin için bir ibret vesikasından ibarettir. Bunun için mi İlahi rızadan vaz geciyorsunuz ? Insan oğlunun üzerindeki süsü döktüğünüzde geriye işte bu sahne kalır. Görmüyor musunuz? Sizin sahip olduğunuz gerçekte hiçbir şeydir. Hiçbir şey olmayan sen hiçbir şeyi korumak için ömrünü perişan ediyorsun. Hiç mi akıl etmiyorsun? (Insandan geri alınmayacak tek mülk Kevser mühürlü amellerdir. Uzun ömre dua etmek bu ayete bakınca hiçte istenilebilecek bir şey değil sanırım.)
6) Dikkat edin kitabı size şiir olsun diye indirmedik (ayet 67) ikinci ayetle beraber (hikmetle dolu olan kitap) düşünülmesi gereken ayet, oradaki kelimenin devamı olan bir hitapla devam ediyor. Bu hikaye değil masal değil Ntv TVden tartışma geyiği değil. Rabb’in Kelamını kulların eğlencelikleri gibi mi tutuyorsunuz? Ciddi olun. Der gibidir.
Şiirin, o dönemde gece eğlentisi, boş vakit avuntusu olarak zihinlerde yer ettiğini hatırlatırım. İnsanların uzun gecelerinde ve günün büyük kısmını işgal eden boş vakitlerinde ateş başında bir kahvehanede toplanarak dedelerinin, babalarınıın, kendilerinin yaşadığı savaş, macera, seyahat gibi ilginc olayların hikayelerini kimi zaman abartarak kimi zaman yalanlarla kimi zaman hamasetle süsleyerek birbirlerine okudukları/aktardıkları/hitap ettikleri manzum eğlencelerdir genellikle bunlar. Bu günkü şiir anlayışından daha çok masal hikaye film sinema maç seyretmek gibi vakit gecirme aracı olarak düşünülmesinin daha makbul olduğunu düşünüyorum.
Bu noktada söylenen şu olabilir “ babanın/dedenin askerlik hikayesi gibi mi dinledin ? Sana azıcık gülüp eğlenesin diye masal mı anlattım sanıyorsun? Film seyrettinde heyecanlı sahneler bitti mi ? Maçı izledinde sonucu öğrenip heyecanın mı gecti ? Farkında değil misin karşındaki İlahi kelamdır. Neden ciddiye almıyorsun? Neden sende hiçbir şeyi yerinden oynatmıyor? Neden hayır için, ahiretin için, Hak için Allah için hiçbir yankı getirmiyor bu hitap sende? Hikayeler dinledim, aman ne güzel deyip gidiyor musun ? der gibidir.)
7) Bu kitap hala harekete sahip taşlaşmamış, hayvanileşmememiş bir kalbi koruyanlar içindir. İradelerini kollarını ayaklarını hareket ettirebilme gücüne sahip olanlar içindir. Merhameti muhafaza edenler, Hakka kulak verenler içindir. Ben daha güzel biri olacağım, ben Rabbimin rızasını kazanmak için gayret ve çaba içine girmeyi arzu ediyorum, diyenlere öğüttür. Kendini kınayabilen eksik ve hatalarının farkına varıp bunları değiştirme güzelleştirme çabasına girmeye niyetli biriyim diyenlerin kulak vereceği bir kelamdır. İşte Allah, bu insanları yaşayan gönül/kalpler olarak tanımlıyor sanırım. Allah’ın (cc) Bu noktada mümini Kuranda “kendine gelen şer-i hayra dönüştürebilen” diye tanımladığını hatırlatırım. Birde Kıyamet suresi 2. ayette kendini kınayan nefse andolsun denildiğini.
Benim halim buna yetti. Allah en güzel ve doğrusunu bilir
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Yasin Suresi Üzerine Birkaç Not;
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
ego,
kalp,
musa,
seçkincilik,
Şeytan,
Tefsir,
Yasin suresi
0 yorum:
Yorum Gönder