Bilgiyi değil, güzel hareketleri çoğaltmak. Veya “İhtiyar Duası Severler [i]”

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 20 Oca 2015 1 yorum
Bilgiyi değil, güzel hareketleri çoğaltmak. Veya “İhtiyar Duası Severler [i]


 “Azizler, sanki İslam (selam/şalom) çoktan gelmiş gibi yaşamanın gerektiğini anlayıp, sindirip hayatlarına yansıttılar. Onların “aziz” olmalarının sebebi de bu. Ne yazık ki hepimiz aziz değiliz ve olamıyoruz.  Eğer azizler olmasaydı “insan” nasıl olunur bilemeyecektik.…. Onlar bize yol gösterirler.  (Onlar yolun kendisidirler[ii].) Yolun yürünebileceğini bize kanıtlarlar….”[iii]


David Lyon’un Zygmunt Bauman ile yapmış olduğu söyleşiden alıntılanmış bu paragrafta aziz insanların[iv] hayra dönük bir hayatı ikame etmek için gelecekteki bir günü beklemedikleri ifade ediliyor. Bu ifadenin açılımı insanların çoğunun hayrı, iyiyi, güzeli bildiği ancak hayra giden yoldaki eksikliklerini, hatalarını, zamanın veya mekanın getirdiği sıkıntıları bahane ederek devam ettirdikleri, bu bahaneler üzerinden güzel olanı erteledikleridir.

Beyefendiler, “Semiğna ve eteğna” İşittik ve itaat ettik ayetini tefsir ediyorlar. Azizler, işittik ve erteledik, işittik ve bahaneler bulduk, işittik ve vesveselerimize kapıldık demeyenler, bu gün, bu an, bu şartlar altında işittik ve yerine getiriyoruz diyenler, bütün olumsuzluklara rağmen “insan” olunabileceğini gösterenlerdir.

İnsanlar, neden Kur’an derslerine, zikir meclislerine, vaizleri, papazları, hahamları dinlemeye giderler? Neden namaz kılıp oruç tutar, zorlu, sıkıntılı Hacc ve ilim yolculuklarına çıkarlar? Diz kırıp yıllarca ilim tedris ederler.

İyi niyetli bir cevapla, “güzel insan” olabilmek için denilebilir.

Güzel insan olabilmek için doğru yolu tarif edenlerin kapıları aşındırılır. Onlar sırat-ı müstakimi tarif ederlerken, Şeytan’da “insan” olmayı gelecekteki bir zamana erteleyen “vesvese”leri fısıldar.

Vesveselere kulak vermiş insan kapı kapı dolaşıp bilgisini çoğaltırken daha güzel hareketleri olan, daha güzel bir insan olmayı sürekli erteler.

Kardeşine, komşusuna, işçisine veya ihtiyacı olan herhangi birine iyilik etmeyi, hal ve hatırını sormayı, sıkıntılarını gidermeyi, bir tas çorba bölüşmeyi gelecekteki bir zamana erteleyen bir sürü güzel insan adayı namazlara, Kur’an derslerine, zikir meclislerine koşuştururlar. Ve o derslerde, meclislerde  kitaplarda, namazlarda, vaazlarda güzel insan olmanın yolunun güzel amllerden geçtiği onlara hatırlatılır.”[v]

Ancak çoğunluk, çevreleriyle ilişkiyi düzenleyip, hayrı hemen, o anda ayağa kaldırmak yerine, hayır yapmanın fazilet olduğunu anlatan bir başka meclise koştururlar. Güzel hareketler yapmak, insan olmak başka bir bahara ertelenir.

Anne, baba, kayın valide veya kayın pederi ilgiye muhtaç iken Kur’an derslerinin, zikir meclislerinin müdavimi olan birini düşünün. Gittiği Kur’an derslerinden ya da zikir meclislerinin vaizlerinden daha güzel bir insan olabilme yolunun “Anne babaya iyilik edip,  ihtiyarladıklarında öf bile dememekten” geçtiğini işitirler. Ancak dersten, zikirden çıkan hanımefendi/beyefendi yönünü ihtiyarlarının duasına çevirmek yerine, güzel insan olmanın anlatıldığı başka hocaları dinlemeye giderler.

25-30 sene bu meclisleri dolaşıp anne, baba, kayınvalide, kayınbaba “duası sever” olamayan “Güzel insan adayları” Kur’an ve zikir meclislerini doldurup doldurup boşaltırlar.

Faizsiz, kredisiz, sahip olduklarını paylaşabilen, toplumdan aldıklarının bedelini topluma geri ödemeyi göze alan bir hayatı kuramamasını, İslam toplumunun olmamasına bağlayarak mümince bir hayatı geleceğe, İslam Devletine, zengin olacağı/alim olacağı/ evleneceği zamanlara erteleyenler kandil gecelerinin, Cuma sohbetlerinin müdavimi olurlar. İşitip ertelerler.

Haram ticareti, yalan söylemeyi ve alkolü bırakmayı Hacc sonrasına erteleyenlerden farkı yok.

Azizlerin baş tacı olan Hz Resul (sav) iyi olmak için ayet inmesini beklemez. O ayetler inmeden önce de iyiliğin peşindedir.  Komşusuna, yolda kalana, gariplere, yetimlere el uzatmak için acaba bu konuda alimler ne diyor, tefsirlerde ne var demez. Yalan söylemek, başkalarının emeklerine el uzatmamak için Cebrail’in yolunu gözlemez. Hılfudul hareketi risaletten çok önce Hz Resulün içinde olduğu bir harekettir.

Kuran halkaları, zikir meclisleri, tespihatlar, namazlar, oruçlar bizi daha hayırlı bir hanım, daha hayırlı bir koca, daha hayırlı bir evlat, daha hayırlı bir komşu, daha hayırlı bir esnaf, daha hayırlı bir insan yapmıyorsa malayanidirler. Boş iş, boş laf,  boş harekettirler.

İlmi biriktirmek değil, güzel hareketleri çoğaltmaktır farz olan.   
Peygamberin halkasına katıldık diye Cennetin kapıları açılmaz,
Yüzlerce derse gidip gelsek bir yetimin başını okşamış sayılmayız,
Binlerce vaizi dinlesek bir tabak çorbayı paylaşmış olmayacağız,
Binlerce facebook beğenmesi veya  mail paylaşımı bir borçlunun sıkıntısını gidermez.
On binlerce kitap okumak bir ihtiyarın hayır duasına denk değil,

Azizler, 
Şeytan’ın vesveselerine kanmayıp güzeli ertelemeyenler,
İyiliğin, hayrın yani insanın nöbetini tutanlar,

İnsanlık nöbetini terk etmeyenlerdir.
                                                                                                             Ahmet H. Çakıcı




[i] Fatma K. Barabarosoğlu’nun röportajından alıntı.
[ii] Sırat-ı müstakim kelimesine atıf yapılıyor sanki. Dosdoğru yol, Kur’an’ın insana gösterdiği hedeftir.
[iii] Mevlana, dava sahibi olmakla, mana sahibi olmayı anlatırken ben Arapça biliyorum diyene dava sahibi denir. İddası ortadadır. İspatlayabilir ya da ispatlayamaz. Mana sahibi ise Arapça konuşandır. Onun davası yani iddiası yoktur. Kimse de “sen Arapça biliyor musun?” diye sormaz diyordu. Ben Müslüman dediğinizde siz bir dava/iddia sahibi olursunuz. İspata muhtaç bir iddiadır bu. Lakin eğer başkaları size Müslüman diyorsa sizin ben müslümanım diye iddia etmenize gerek yoktur. Çünkü sizde iddia değil mana vardır diye devam ediyordu.

[iv] Peygamberler, şehidler, evliyalar ve diğer bil umum Allah’ın dostlarım defterinde isimleri kayıtlı olanların
[v] Maun Suresi

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazı Cok Güzel

Yorum Gönder