Bedir Muharebesi zaferle bitmiş çok
sayıda esir alınmıştır. Hz Resulüllah, alınan esirlerin durumunu görüşmek üzere,
önde gelen sahabeleri ile toplanmıştır. Resulün göz nuru dostu Hz Ebu Bekir (ra)
esirleri Medine’ye götürüp kefaret karşılığı ailelerine geri verip ekonomik olarak biraz rahatlamayı önerir. Hz
Aişe’nin dediği gibi Hayber’in fethine kadar karınları tamamen hiç doymamıştır. Öneri kabul edilir.
O gecenin sabahında Hz Ömer (ra), güzel
ahlaklıların baş tacı Hz Peygamber ve onun sadık dostunu çadırının önünde
sıkkın ve endişeli bulur. Durumu sorduğunda bir önceki gün verilen karara ilahi
makamdan itiraz geldiğini öğrenir. “Hiç
bir Peygamber için Arzda ağır basmadıkça esirleri olmak doğru değildir, siz,
Dünya malını istiyorsunuz. Allah ise Âhireti kazanmanızı diliyor ve Allah
azîzdir, hakîmdir.[i]”
Açık bir azarlama vardır ayette. Adeta “
Biz seni insanların arasına ticaret yapmaya, para kazanmaya mı gönderdik?” denmektedir.
Karar, gösterilen hedeften sapma olarak
değerlendirilmiş ve ilahi müdahale gelmiştir. İnsanlara rahmet olarak
gönderilmiş Peygamber, ne kadar ihtiyacı olursa olsun, onların sırtından para
kazanamazdı. Vahiy, hayat vermeliydi, esir etmemeliydi.
Peki ya o “Peygambere esir almak
yakışmaz” emri nasıl anlaşılmalıydı? Ne yapacaktık esirlerle?
Uyarıdan anladığı ile harekete geçen
Resulüllah esirlerden kurtulmanın yollarını aramaya başladı.
-
10 kişiye okuma
yazma öğreten serbesttir.
-
Kızınız ,Hz Zeynep esir kocası için Hz
Hatice’den aldığı kolyeyi yollamış.
-
Rica etsem onu bırakır mısınız?
-
Ne demek Ya Resullullah. Senin hatırına
arkadaşlarını da bırakırız.
-
Felancı çok
inliyor. Geceleri onun inlemelerinden uyuyamıyorum.
-
Bırakalım istersen ya Resulullah.
-
Arkadaşlarına haksızlık olur.
-
Ya Resulüllah, senin kederlenmemen binlerce
esirden kıymetlidir. Onları da bırakalım.
Hz. Resulüllah gelen şerden hayrı
çıkarmasını[ii]
bildi. “İyilik ve kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel bir
şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki
samimi bir dost gibi olduğunu görürsün” ayetine
hayat verdi. Bedir’de
karşısına çıkanları Uhud’da yanında buldu.
Mekke’yi feth ettiğinde karşılayanlar
arasında, kızı Zeynep’in ölümüne neden olanlar, yıllarca kendisine ve
sahabesine işkence edip kovalayanlar, mallarına el koyanlar da vardı. Delikanlıların
piri Hz Hamza’yı şehid edenler ve hatta ciğerini yiyenler de oralardaydı. Korku
ile haklarında verilecek hükmü bekliyorlardı.
Ayet kulaklarındaydı rahmet peygamberinin;
“Allah Resulüne esir almak yakışmaz. Aziz olan Allah’tır.” Ve kararını bildirdi
endişe ile bekleyen kulaklara; “Ben size Hz Yusuf’un kardeşlerine dediğini
diyorum. Bu gün size bir kınama yoktur…. “ Kılıç kaldırmayan kimse öldürülmedi. Hiç birinin kadını veya kızı cariye ilan edilip tecavüz edilmedi.
Kendisine gelen şerden dahi hayrı üretebilen[iii]
Resulüllah, Taif Seferi'ne Mekkelilerle beraber çıktı.
Müminlerin gözbebeği Hz Resul’ü
taşlayarak kandan bir heykele çevirip “hayatının en zor gününü” yaşatan
Taifliler, müminlere yenilip teslim olduklarında Mekkelilerden farklı bir
muameleye tabi tutulmadılar. Onlarında esirleri öldürülmedi, kadınları cariye yapılmadı.
Taifliler, birkaç sene sonra “Lebbeyk, Allahümme
Lebbeyk” diyerek Allah’a yakarıyorlardı, Veda Haccında.
Ben-i Kureyza Yahudileri Medine
Savunmasında, ihanet edip Müslümanlara arkadan saldırmanın bedelini ödemek
üzere muhasara edildiklerinde, Hz Muhammed’in haklarında vereceği hükme razı
olmayacaklarını ancak yakınlarda Müslüman olmuş eski dostları Sad Bin Muaz’ın
(ra) vereceği hükme razı olup teslim olacaklarını söylediler. Her iki taraftan da
Sad’ın hakemliğine razı olacaklarına dair yemin alındı. Ve Sad bin Muaz
Yahudilere , Yahudi Şeriatından hüküm
verdi. [iv]
Verilen hükme razı olacağına yemin eden
Resulüllah, yeminine sadık kaldı. Ellerine kılıç alanların hepsi öldürüldü.
Diğerleri sürüldü.
Veda haccında, onlardan kimse yoktu.
Yıllar sonraydı. Resulüllah’ın pak
bedeni toprağa emanet edileli uzun zaman geçmemişti. Aziz torunu Hz Hüseyin’in
mübarek başı kesilmiş, bal mumu ve reçine ile sırlanıp bir mızrağın ucuna
geçirilmişti. Mızrağa, Peygamberin 9 yaşındaki torunu Hz Zeynep ve Hz
Hüseyin’in 3 yaşındaki oğlu Hz Zeynelabidin de zincirlenmişti. Bu acayip kafile
şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy, sokak sokak 2 yıl gezdirildi. Görmeyen,
ibret almayan, korkmayan, dersini almayan ve yeni Kral/halife Yezid bin
Muaviye’ye tabi olmayan kalmasın diye.
Hz Peygamberin öpmeye kıyamadığı başı ve
onun iki küçük sebisini bu halde görmek Müslümanlar arasında büyük bir infiale
neden oldu. “Allah, Resulünün torunlarına
yapılan böyle bir zulmü affetmez. Tarafımızı belli etmemizi bekliyor. Herkes
tarafını belli ettiğinde Semud’un, Eyke’nin başına gelenler bizim de başımıza
gelecek.” düşüncesi her tarafa yayıldı. Darbe (dabbe) gelmeden tarafını
belli etmek isteyen Müslümanlar 10 ila 200 kişilik gruplar halinde 2000
civarında ayaklanma gerçekleştirdiler.
İçlerinde en büyüğü peygamberin en
yakınındaki sahabelerden Hz Aişe’Nin yiğeni, Hz Zübeyr ‘in oğlu Abdullah’ın çevresinde
toplananların ayaklanması oldu. Abdullah bin Zübeyr, ordusuna komutan olarak, gerdek
gecesinden doğruca savaş meydanına koşan, cenazesini meleklerin yıkadığı rivayet
edilen Hanzala’nın oğlu Abdullah’ı komutan atadı. Şam hariç her taraftan ona
biat edildi. Şam yönetimi, Şam ahalisinin de Abdullah bin Zübeyr’e biat
edeceğinden korkunca haccın aslında Kudüs’e yapılacağını iddia ederek Kudüs’ü
Hac mekanı ilan etti. Ve Şamlıları, Hac
farizasını yerine getirmek için Kudüs’e yolladı.
Ama Hz Hüseyin’in başına gelenler
onlarında başına geldi. İhanete uğradılar. Medine’nin içine çekilip peygamberin
ve arkadaşlarının kazdığı hendekleri yeniden kazıp büyüttüler. Birileri
kapıları açtı. 12.000 kişilik Yezid’in ordusu Medine’ye girdi. 3 günlük yağma
çıkarıldı. 3 gün boyunca askere her şey serbestti. Çoğu sahabe hanımı veya kızı olan kadınların tamamına, cariye denilip tecavüz
edildi. 9 ay sonra Dünya’ya gelen 300-1000 arasında çocuğa,
İslam tarihinde “Harre Yetimleri” diye
not düşüldü.
Korkunç bir kıyım yapıldı. Erkeklerden
daha önceden Yezid’e biat etmemiş kimse sağ bırakılmadı. Öyle ki hendekler cesetlerle dolduruldu ve
develerin şehre girmesi o cesetlerin üzerinden sağlandı.
Aziz Kur’an da adları övülen Bedir harbinin
şahitlerinden geriye kalan son 60 kişide Medine’de idi.
Geri kalanlar Yezid’in komutanının ellerine
yapıştılar, yalvardılar. “Dokunmayın onlara. Bunlar Bedir’den, Resulüllah’tan
kalan son hatıralar. Neden öldürüyorsunuz. Sürün onları. Esir alın.”
Cevap geldi, Yezid’in komutanından.
“Siz
ayeti duymadınız mı? “Allah Resulüne esir almak yakışmaz.”
Harre gününden sonra yeryüzünde Bedir
ashabından kimse kalmadı.[v]
Yaşayan ve yaşatılan Yezid’in sünneti
oldu.
[i] Elmalılı
Hamdi: Enfal 67
[ii] Elmalılı
Hamdi: Fussiler 34: Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel
bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin,
sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.
[iii] Fussilet
34: İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O
zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.
[iv] http://videoturktv.net/beni-kureyza-yahudileri-ve-esirlerin-oldurulmesi-mukayeseli-fikih-muzakereleri-08-11-2014/
Üstteki konuşmada “ tüm Hadis kitaplarına giren bu
rivayetin tek bir kaynağı vardır. Bu kaynak İbn-i İshak’tır. Ancak İbn-i İshak
bu rivayeti bir senetle rivayet etmez. Dönemin sahabelerinden kimsenin bu
konuyu rivayet etmemesi çok can sıkıcıdır. 900 esiri kesitiği rivayet edilen Hz
Ali ve Hz Zübeyr’in bu konu hakkında hiçbir şey söylememiş olmaları, diğer tüm
savaşlarda öldürülenler kayıt edilmişken bu savaşta öldürülenlerden bir
tanesinin bile bilinmemesi garipsenmemeli midir?” denilmektedir.
Bu
olayın vaki bulduğu Medine ‘de yaşayan İmam Malik’in bu konuda hiçbir bilgisi
yoktur. Ve İmam bu rivayeti yapan ibn-i İshak’a “o deccallerden bir deccaldir.
(Yalancılardan bir yalancı anlamında.) Onun Yahudilerle ilgili söylediği hiçbir
şeye itibar edilmez.” (Tehzibü't Tehzib – İbn-i Hacer) der. (A.
Bayındır)
[v] Celaleddin Vatandaş “Hz Muhammed’in
Hayatı”, Dr. Nevin Abdülhalık Mustafa “İslam Düşüncesinde Muhalefet”, Cemal Nar”
”İslam'da Devlet ve Siyaset” kitaplarından yararlanılmıştır.
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
1 yorum:
İşte bu tür riveyetler tarihden ve hadislerden yana ne kadar temkinli olmamız gerektiğini ortaya koyuyor..Kuran esirlerin öldürülmesi ile ilğili hiçbir şey söylemezken fıkıh kitapları komutanın insiyatifinde diyerek kesmeyi normal göstermekte cariye ve köle hukukunu Kuran'a ragmen devam ettirrmektedir.Halbuki fekku ragabe sloganıyla kölelik ve cariyelik kaldırılmışken....peygamberin yahudi esirleri öldürmesi uydurma ve saçmalıktır....
Yorum Gönder