Batı zihni ile Kur’an Okumak. 1 (İyi de “Doğru”su Hangisi?)
Bir olaya şahit olanların, olayı değerlendirmeleri
muhtemelen birbirlerin farklı olacaktır. Hatta bazılarının anlattıklarını dinleyince
aynı olay üzerine konuştuklarından bile şüphe edilebilir.[i]
Bunun sebebi tek başına metnin veya olayın anlamı üretememesidir.
Olay veya metin muhatap olanların sahip oldukları tecrübe, örf, bilgi ve hikmetle
birlikte “mana/anlam” kazanabilir.
Anlam; her okuyucu, her seyreden ile birlikte yeniden üretilir. Yaratan, her varlığı farklı yarattığından, yaratılanın ürettiği anlam da doğal olarak farklı olmak zorundadır.[ii]
Olayı anlatanlardan/yorumlayanlardan hangisinin anlattığı
doğrudur? Hangi yoruma, rivayete veya anlama
güvenilir? Hangisi sahihtir?
Geleneksel düşünce biçimi bu sorunun cevabını “Hepsi
doğrudur. Ancak hepsi sahih değildir.” Diye cevaplıyor. (Sahih meselesini daha
sonraya bırakarak devam edelim.)
Geleneksel form,
insanın anlam anlayışını dikeydeki katmanlar şeklinde görür. Kişinin anlama
yeteneği çevre ve sahip olduğu hikmetle değişir. Yıllarca tedris görmüş hikmet
sahibi bir şahsın ayetten anladığını, ilk kez o ayeti okuyan başka biri anlamayabilir.
Anlamın da, anlamanın da katmanları vardır.
“HAK”kın 999 yüzü vardır. İnsan bu yüzlerden birini ya da bir kaçını ancak görebilir. Hikmet sahipleri, hikmetleri ölçüsünde daha fazla yüz görebilirler. Ancak tüm yüzleri aynı anda temaşa edebilmek insanın gücünü aşar.
En tepeye ulaşmak, tüm yüzleri görmek, tüm boyutları fark etmek beşer (eksik) olan insanın sahip olamayacağı bir nimettir. Tüm boyutları/yüzleri ile “HAK”ka muttali olan sadece ve sadece alim olan Allah’tır. Gerisinin gördüğü, anladığı, bildiği eksiktir.(beşer)
İnsan HAK’ka sahip olmadığını, sadece bir ya da birkaç yüzünü ancak görebildiğini fark ettiğinde, başkalarının kendi göremediği yüzleri görmüş olabileceğini, dolayısı ile Allah’a/HAK’ka daha yakın olabileceğini de fark eder.
Bu düşünce biçimi kendini mutlaklaştırmayan, muhalefete ve diğerine var olma hakkı tanıyan bir düşünce boyutunu inşa eder.
“İnsan, en muktedir anında dahi eksik ve sorunlu olmayı kabul etmelidir.” Eksik olduğunu unutup, HAK olduğunu iddia edip, kibir makamına oturduğunda şeytanlaşır. Kötülük budur.[iii]
Modernist düşünce biçimi ise esinlendiği Batı Medeniyeti gibi yataydan bakar hadiseye[iv]. Bu bakış açısı, mutlak “HAK”kın, “GÜZEL”in, “DOĞRU”nun tespit edilebileceğini ve tespit edilen düzeyde herkesçe kabul edilip, uygulanabileceğini kabul eder.
Aynı olayı farklı değerlendirenleri dinlediğinde, sadece bir tanesinin doğru söylediğini ya da hepsinin yanlış söylediğini (gerçeğe ulaşamadığını) düşünür.
Kendilerinin açıkça gördüğü “gerçeği” (Hakkı) kendilerinin gördüğü gibi görmeyenleri "cehalet ya da kötü niyetle" suçlar.
Cehalet eğitimle (baskı ve şiddet ile eğmekle, zorla yön vermekle) aşılabilir. Kötü niyet ise dışlanmalı (tekfir) veya cezalandırılmalıdır.
Bu anlamda Modernist düşünce kendi düşünce biçimini
mutlaklaştırıp Allah’ının fikri ile aynileştirir. Anlam katmanları kalkar,
herkes tek boyuta zorlanır. Artık insan Hak’kın katındadır. HAK makamından
konuşmakta, HAK adına seslenmektedir. (Batı Medeniyeti)
Bulunduğu yeri “HAK” makamı gören anlayış diğerlerini HAK’ka dolayısı ile kendine uydurmayı “görev” addeder. Allah’ın sesi ile kendi sesi birleştiği için onun fikrine karşı gelen Allah’a karşı gelmiş, onu red eden Allah’ı red etmiş olur.
Basitçe formüle edildiğinde “Benim ilmim buna yetti. Doğrusunu Allah bilir.” in yerine “Allah/Kur’an böyle diyor.” Mantığı ikame edilir.
Gelenekselcilerin cahiliye dediği düşünce biçimi tam da budur.
İbn- Teymiye’nin, kendisinden 200 yıl önce yaşamış olmasına rağmen, şahsına yazdığı mektuplarda sitayişle (övgü dolu) bahsettiği Abdülkadir Geylani bir hutbesinde;
“ Cahil adam!... Tağyir ve tebdil etmek mi istiyorsun? (Zorla başkalaştırma, değiştirme, şekle sokma) İstediğini dilediği şekle sokmak senin hakkın değildir. (Bunu Allah bile kulları için dilememiştir. ) Kendini bir ilah mı sanıyorsun? Allah birdir. Kimsenin keyfine göre hareket etmez. Zaten ondan gayrı varlık yoktur. (Bunu istemeye layık sadece O'dur.) Nefsinden gelen bu kötü düşünceden dön…”[v] derken sanırım bunu anlatmak istiyordu. (İlgilenen olursa devam etmek istiyoruz.)
Ahmet H. Çakıcı
Devamı; http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/03/bat-zihni-ile-islama-bakmak-2-saldr-ve.html
Sonraki Yazı ; Batı zihni ile İslam’a bakmak 2 – Saldır ve Boşalt.
[i] Akira Kurusawa’nın Rashomon isimli sinema
eserini seyretmenizi tavsiye ederim.
[ii] O'nun
delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve
renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak)
dersler vardır. Rum Suresi 22.
[iii] Bakara
256: Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O
halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.
Allah işitir ve bilir.
Ayetin, “Kendi
düşünceleri doğrultusunda baskı ve şiddet ile Dünya’ya nizamat vermeye çalışan,
din dayatan tağutlara benzeyip siz de
tağutlaşmayın.” diye anlaşılabileceğini düşünüyorum.
[iv] Mehdi Amin Rezavi “ Gelenekselciler,
Kur’an’ın farklı durumlarda farklı konuştuğunu, muhalif yorumlar ve fikirler
olacağını red etmezler. Onların söyledikleri, aynı ayetin, her biri özel bir
şahsa ya da duruma uygun düşen üst üste anlam katmanlarından oluştuğudur.
Yorumların bu dikey çokluğu, modernistlerin yatay görüşlerinden farklıdır. Bu
yüzden modernistlerin Kur’an’ı yorumlama
çabaları ya çelişkilerle ya da savunmacı yazılarla sonuçlanır.” Kur’an’ın
Tarihsel ve Evrensel Okunuşu. S:102 Der:
Mevlüt Uyanık
[v] İlahi
Armağan s:65 Bedir Yayınevi.
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Batı zihni ile Kur’an Okumak. 1 (İyi de “Doğru”su Hangisi?)
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
abdulkadir geylani,
geleneksel,
modernist,
sahih
0 yorum:
Yorum Gönder