Önceki Yazı : Batı Zihni ile İslama Bakmak 4- Sahihte Nedir?
“Kur’an anlaşılabilir mi?” Sorusu Modern Zamanlar Müslüman’ı için sorulmaması gereken, kişinin cehaletine ve hatta ahmaklığına işaret eden bir sorudur.
Kur’an’ın her tarafı “Bu kitap açık bir[i]
kitaptır.[ii]”
“Okuyasınız, anlayasınız diye indirilmiştir.[iii]”
“Sizin için kolaylaştırılmıştır.[iv]”
Ayetleri ile dolu iken “Bu kitap anlaşılır mı?” diye sormak onun için anlamsızdır.
Ancak madem Kur’an anlaşılabilirlikte bu kadar iddialıdır; neden tek bir celsede indirilmemiştir de insan ömrü için oldukça uzun bir sürede,
ağır ağır indirilmiştir? Niçin sahabenin
bazı ayetleri duymak için 22-23 yıl beklemesi gerekmiştir de bizim gerekmiyor? Diye sorsak mevzunun
karıştığı hissedilebilir.
Sanırım, sorun anlama kelimesine Modern zamanlarda yüklenen
anlam ile kadim geleneğin bu kelimeye yüklediği anlamın farklı olmasından kaynaklanıyor.
Modern zamanlar Müslüman’ı, metni anlayabileceğini iddia
ederken metnin hedefinin zihni olarak kavranabileceğini iddia ediyor. Ancak
gelenek; bu işitmektir, görmektir. Anlama
değildir diyor. Mananın kişide hayat bulması ile anlamanın var olduğunu
düşünüyor. “Kur’an böyle anlaşılmaz!” derken onu işitemezsiniz, duyamazsınız
demiyor: “Ahlak edinemezsiniz, halinize yansımaz, ahlaki, ruhi bir değişim olmaz.” diyor. Çünkü
anlama, işitme meselesi değil, talim, terbiye, hal edinme meselesidir. 23 senelik
süreç sahabenin terbiye edilme, anlama
sürecidir.
Küçük bir çocuğa
ateşe yaklaşma, seni yakar denildiğinde, çocuk işitir. Ancak anlamamıştır. Çocuk her ne kadar “Anladım” demiş olsa da siz onun anlamadığını bilirsiniz.
Çünkü ateşe karşı tedbiri değişmemiştir. Bu
işitmektir. Çocuk elini ateşe sokup, yandıktan sonra ateşe karşı duruşunu,
tavrını ve tedbirini değiştirir. İşte bu anlamaktır.
“Kur’an anlaşılabilir mi?” sorusunu şöyle sormanın daha
uygun olacağını düşünüyorum. Kur’an’ın metnini bilmek okuyanı mü’minleştirmeye
yeter mi? Ya da 20-30 senelik alışkanlıklarını, hayata bakışını, düşünce ve
davranış biçimini okuduğu metin değiştirebilir mi?
Hayır! Diyor gelenek. Çünkü insanlar hallerini, tavırlarını
metinlere göre belirlemezler. Gördüklerini taklit ederler[v]. "İnsanın aynası insandır." İnsan başka insanlarda gördüğünü yansıtır.
Kur’an bize “kitabı[vi]”
beyan, tasdik ve tafsil eder[vii].
Ancak toplumu değiştiren ve dönüştüren Kitabın peygamber üzerinden hayata
geçmiş halidir. Çünkü insanın mayası insandır[viii].
İnsan, insan ile mayalanır. Hz
Peygamber sahabeye hal/tavır/davranış ve düşünüş biçimleri aşılayan mayadır. Maya olmadan bilgi iş
göremez.
Kitap okuyarak yüzme hakkında bilgi edinilebilir. Ancak
kitabi bilgi ile yüzmek, bisiklete binmek, araba kullanmak hatta yemek yapmak
bile mümkün değildir. Çünkü zihindeki bilgi vücuda yön veremez. Ancak, kitabi bilgiye sahip olunmasa da yeterli talim
ve terbiye ile yüzülebilir. Kitabi bilgi ile ancak hayallerde yüzülebilir.
Kur’an’ın bilgisi de, insana ahlak ve erdemin talim ve terbiyesini vermez. Veremez.
Mesela; tüm toplum Kur’an’ın yalan söylemeyi yasakladığını
bilir. Ancak bilmeleri, hallerine yansıttıkları anlamına gelmez. Harekete
yansıması ancak hareketin görülmesi ve taklit edilmesi ile olur. Yalan söyleme
emrini bilip uygulamayan birine Kur’an’ın diğer emirlerini yüklemek şahsa
sadece bilmenin sorumluluğunu/sıkıntısını yükler. Onun davranışlarını
mü’minleştirmez. Kitap yükü, eşek[ix]
için beladır, eziyettir.
Modern zamanlar Müslüman’ı Batılı düşünce biçimlerinin
etkisi ile ilim ile ameli ayırarak çevreye bakıyor. Bu yüzden anladığını iddia
edebiliyor. İslam toplumlarında ilme amelin eşlik etmemesi bir iman problemi
olarak düşünüldüğünden ilmine amelini eşlik etmeyen bilgi sahipleri “alim”
olarak kabul görmez. Ancak Avrupalı bir aydın, komünistim dediğinde kimse onun
komünal bir hayatı yaşayıp yaşamadığını sorgulayamaz. Çünkü ilmi amelden
ayırmış bir zihin egemendir. (seküler/laik)
Ne yazık ki modern zamanlar Müslüman’ı pozitivist/seküler
düşünce biçimleri ile eğitildiğinden meseleye bir Batılı gibi bakmakta “Kur’an
anlaşılabilir mi?” sorusunu amel boyutunu hesaba katmadan cevaplamaktadır.
Bunun neticesi amelsiz, erdemsiz, ihlassız ve hatta edepsiz ama Kur’an’i bilgi
sahibi bir zümrenin Batılı düşünce ve hareket tarzını, İslam toplumlarına
taşımayı İslam zannetmesi ile neticeleniyor. Bu mantıkla Modern Müslüman nesil, Müslüman’ı
salih amelden koparırken, İslam’ın Hayır Medeniyeti, İyiler Hareketi vasfını yitirmesine neden oluyor.
İslam, sıradan bir ideolojiye dönüşüp kimliğini kaybediyor.
İnsanlığın var olduğu ilk günden beri insan, insanı taklit
ederek öğrenir ve anlar.
Davranış biçimlerinin kaynağı beyin değil, gözdür.
Son 200 yıldır Batı Medeniyetinin Dünya’ya şekil vermesi ile birlikte kitap ve okuma kavramlarının anlamı değişti.
Davranış biçimlerinin kaynağı beyin değil, gözdür.
Son 200 yıldır Batı Medeniyetinin Dünya’ya şekil vermesi ile birlikte kitap ve okuma kavramlarının anlamı değişti.
Bilginin kolay ulaşılabilir olması, kitabın; peygamberin/üstadın/hocanın/öğretmenin
yerini tutabileceği illüzyonuna neden oldu. Modern zamanlar Müslüman’ı bu
düşünce biçimini kopyalayarak, “bilgi”nin(meal metnin), “hal”in(peygamber/mümin)
yerini tutabileceğini söyledi ve bunun propagandasını yaptı. Ne yazık ki Modern
Zamanlar Müslüman’ı bunun peygambere (Müslüman davranış biçimlerine) yapılan
bir saldırı olduğunu, bu düşünce biçimi ile Müslüman davranış modellerinin
toplumdaki yerinin boşaltıldığını göremedi. Dikkat ederseniz Modern Zamanlar Müslüman’ı,
gelenekten gelen davranış biçimlerine hücum ederken yerine ikame edilebilecek
bir model önermez. Sadece alan boşaltır. Ancak alan boş kalmaz. Amerikan Protestan
hayat modelleri/seküler düşünce biçimleri boşaltılan alanı doldurur. (Okul, Tv,
sinema, reklam, magazin, oyun vs)
(Araya girelim ve burada
bir kılçık atalım. 1918 yılında 1. Dünya
Savaşı bitiminde galip İngilizler’in sadece Anadolu’da değil tüm İslam
coğrafyasında medrese, tekke, zaviye gibi İslam terbiyesini topluma taşıyan
kurumları kapattırmaktaki ısrarı nedendi? Bize söylendiği kadar perişan ve
bitiklerse neden bu kadar üzerlerine gidildi? Yok edilmelerinin üzerinden
neredeyse bir asır geçmesine rağmen seküler/laik/Batıcı ve Modernist İslamcı kesimlerin bilinçli ya da
bilinçsiz, hala bu yapıları aşağılayarak lanetlemeye çalışmalarının sebebi
nedir?)
Bilgi, ahlakı taşımaz. Ahlak, ahlakı vücudlarına deri gibi
giyinmiş olanlardan taklit edilerek, görülerek topluma taşınır.
Ne yazık ki İslam terbiyesi ile hallenmiş, toplumu
mayalayabilecek insan sayımız yok denecek kadar az. İngilizlerin 100 sene önce
topluma çaldıkları pozitivizm mayası Müslümanları dahi dönüştürdü.
Kur’an dahi
bu göz ile okunur oldu. İlim amel ilişkisi koptu.
İslam davranış biçimlerini, hallerini diriltmeli, topluma
maya olmalıyız. Bu bilginin çoğalması ile çözülebilecek bir sorun değil.
Ahmet
H. Çakıcı 08/06/15
Anlaşılması
İçin Bir Örnek;
Bir dostum;
“Babam asla borca bir şey
almazdı. Cebindeki son kuruşu tüketmişse
o zaman belki gübre, fidan almışlığı vardır. Onu da, eline geçen ilk para ile öderdi.” Dedi.
Bende;
“Babalarımız İslam davranış tarzına bizden daha yakınlardı.” Dedim.
Oda istihza
ile gülerek;
“Babam hasta solcudur. Laik bir
adamdır. Müslüman olduğunu bile düşünmüyorum.” dedi.
Bende;
“Kim daha bilgili veya daha iyi
slogan atıyor? Demedim ki. Davranış modelinden bahsediyorum.
Hz Peygamberden geldiği rivayet
edilen bir hadiste; “Gücü olanın borçlanması veya borcunu ertelemesi, vadelendirmesi
haramdır.” Denilir. Çünkü imkanı olanın ödemesini sonraya bırakması ya iyi
niyeti suistimaldir. Ya da karşıdakinin zaafından faydalanmaktır. Her halukarda,
hizmet ya da mal alınmış, malın bedeli ödenmemiş, karşıdakine ait olan
servetten haksız bir kullanım elde edilmiştir. Bu haramdır. Baban “HAK” temelli
bir hareket modelini taklit ediyor. Farkında ya da değil. Üstelik ölüm hemen
ardımda, imkanım olursa geciktirmemeliyim. Ahiret’e üzerimdeki Hak’la
gitmemeliyim derdinde.
Ancak biz hiç çekinmeden borçlanabiliyoruz.
Kredi kartı kullanımının hiç dirençle karşılaşmadan aramıza girmesi de
bundandır. Hizmet veya mal aldığımız esnafa ödeme yaparken büyük tefecilere(bankalara)
pay ayırmaktan gocunmuyoruz. Çünkü borcun ertelenmesi işimize geliyor. Bu
medeniyetin hareket merkezi HAK değil “çıkar” veya “fayda”dır. Çıkarımıza
uygunsa Hak nedir sorgulayamıyoruz. 3-5 aydan 20 yıla varan borçlanmalarda
ölümün hemen ensemizde olduğu, borçla Ahiret’e gitmekten korkma endişesinin de
bertaraf edildiği açıktır.
Bir daha düşün 20 yıldır Kur’an
dersi yapan biz mi, yoksa Kur’an’dan haberi olmayan baban mı İslam’a daha
yakın.”
Önceki Yazı : Batı zihni ile İslam’a bakmak. 4 – Sahihte nedir?
[i] Bu indirip,
hükümlerini kesinleştirdiğimiz suredir. Öğüt alasınız diye onda apaçık ayetler
indirdik" (24 Nur – 1)."
[ii] Andolsun ki Kur’an’ı
öğüt olsun diye kolaylaştırdık* Öğüt alan yok mudur?’ (54 Kamer -17)
[iii] İşte böylece Kuran’ı
apaçık ayetler, olarak indirdik. Allah, şüphesiz, dilediğini doğru yola
eriştirir” (22 Hac – 16)
[iv] Biz bu Kur’an’ı
Allah’a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve inatçı milleti uyarman için
senin dilinde indirerek kolaylaştırdık" (19 Meryem-97)
[v] Burada
bahsi edilen vasat toplumdur. Her toplumdan Hz İbrahim gibi özel birileri
çıkabilir. Ancak onlar çok azdırlar. Toplumdan Hz İbrahim tavrı göstermesini
beklemek mümkün değildir.
[vi] Kitapla ilgili mesele
bu makalede tartışılmıştı. http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/02/kitaba-dair-bilge-adamlar-aralk-2013.html
[vii] Yunus 37: “Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından
uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab'ı
açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.”
[viii] Safiüddin Erhan
[ix] Cuma 5 : Tevrat'la
yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan
merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne
kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
5 yorum:
Hakan kardeş ALLAH kalemini güçlü kılsın....Makaleni okudum hemen hemen her yazında bu batıya verip veriştiriyorsun....anlamadıgım konu batı bizden dahamı bilgili yada dahamı güçlüki serzenişte bulunuyorsun güçte bizde dogru bilgide bizde neden gocunuyorsun sorunun kendi anlayış ve yolumuzdaki engeller oldugunu unutuyorsun.....bir kere nebinin vefatından sonra hz ebubekr hz ömer osman hz ali hepsi müslümanlar tarafından öldürülmüştür.....ilk 30 yılda öldürülen müslüman sayısı 100-150 bin arasıdır....öldürenlerde müslüman....eger bu insanlar senin dediğin gibi nebiye tabi olsalardı birbirlerini öldürmezlerdi.....bunların çogu sahabe....KURAN ''bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüştür'' diyor....ve bu insanlar öldürüyorsa gelenek dediğin şey öldürmeye dayalı bir din anlayışını bana miras bırakmıştır....ben yakın zamana kadar bu gelenek üzere yaşadım...IŞID BELASI GÖZLERİMİ AÇTI ve gelenek dediğin şeyin sorgulanması zuhur etti....gördükki KANDIRILMIŞIZ.....bunu batı yapmadı senin gelenek dediğin rivayet kültürü yaptı recmler öldürmeler cariye edinmeler kadının aşagılanması esir hukuku keçinin ayet yemesi hem bu rivayet kültürünün sonucu ortaya çıktı batıdan gelen birşey yok ....şimdi artık sadece KUR'AN VAR o kültürü de reddetmiyorum onuda ibret almak geçmişimde ne olup bittiğini ögrenmek için okuyorum sanada tavsiyem acizane you tube kanalında ZEKİ BAYRAKTAR KARDEŞİMİZİN rasul ve nebi üzerine 3 video su var onları dinlersen sevinirim o zaman KUR'AN anlayışın farklılaşacaktır...bizler yazılarımızla birilerini etkilemeye çalışıyoruz bu meyanda verilecek yanlış bilgi bizi cehenneme götürür....benimki dost uyarısıdır....saglıcakla kal.....
Sevgili ve yakışıklı abim,
Allah gününüzü gecenizi hayr etsin. Allah yolunuzu bahtınızı ve ufkunuzu açık etsin.
İltifatınız ve ilginiz için teşekkür ederim. Kıymet verip görüşlerinizi iletmeniz bir incelik. Aziz Rabbim sizi sevdikleri ile haşr eylesin.
Sevgili abim Allah resulü bir hareketin öncüsü oluyor. BU hareket Malik Bin Nebi’nin tespiti ile erdem ve ahlakın toplamının adı olan, Aziz Allah’ın merkezinde olduğu bir hareket. Bu harekete “madde” merkezli hayatı hedefleyen Müşrikler denen bir zümre tarafından itiraz ediliyor. Resulüllah ve çevresindekiler erdem merkezli hareketi başarıya ulaştırmayı “madde” merkezlilerin tüm fitnesine rağmen başarıyorlar. Ancak Hz Peygamberin vefatından sonra Hz peygamberin tahtını yıktığı Süfyanoğulları (madde merkezliler) darbe yaparak yeniden yönetimi ele geçiriyorlar. (Daha detaylı olarak Selam serisinde anlatmaya çalıştım.)
Bu mücadele bitti bitecek bir mücadele değil. Ayette Şeytana “sana kıyamete kadar izin verdik” denmesi bu mücadelenin tüm zamanlara yayılmış olduğuna delil sayılabilir. Şairin dediği gibi
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!
Sevgili ve yakışıklı Abim; farkında mısınız bilmem, Batı “madde”perest yaşamın din edinildiği topluluktur. Belki de insanlık tarihinde Maddecilik ve madde perestlik hiç bu kadar meşru ve alternatifsiz olmamıştı. Sanırım bu konuda sizinle frekans uyduramadık. Çünkü ben Batı veya Batıcı dediğimde “madde perestler, para tapıcılar” tarafından ikna edilmiş, Müslüman’ı düşman edinmeyi tercih edenlerin tamamını kastediyorum. Bir coğrafyadan değil, düşünme biçiminden hareket ediyorum. Derdimiz anlatmakta başarılı olamadık. Maun suresinde madde merkezlilerin salatına lanet edilmesi “madde” merkezli düşünce biçiminin namaz, oruç, başörtüsü ile ilgili bir mesele olmadığına işaret edebilir.
Sevgili abim;
Biz DAEŞ’i pekala görebiliyoruz. Bende bunun altını çizmeye çalışıyorum ya. DaEŞ Dünya İnsan hakları Örgütünün raporlarına göre 6500 (altı bin beş yüz-bende inanamadıydım )civarında sivil öldürmüş. ABD 1,5 milyonu sadece IRAK’ta ödürdü. İşte bunu göremiyoruz. Haklısınız 1,5 kesinlikle 6500 den küçüktür. Ancak biz milyondan bahsediyoruz. Belki farkındasınızdır. Ama ben yine hatırlatayım ABD, RUSYA, İNGİLTERE ve FRANSA’nın yıllık öldürdüğü sivil Müslüman/insan ortalaması DAEŞ’inkinin kat be kat fazla.
Bahsettiklerimin Modern zamanlar Müslüman’ı için pek bir anlamı olmadığını biliyorum. “Ne olmuş ki, der geçer”iz.
Bu noktada uzun uzun konuşmamız gerek;
Karadeniz üzerinin Anadolu’dan 400 yıl önce İslamlaştığını orada Altınordu, Kıpçak, Tatar Kırım Hanlığı, Büyük Bulgar Devleti gibi bir çok Müslüman topluluğun izlerinin silindiğini hatırlatmak isterim ama kel alaka olur.
Ya da Kenya kralının 1700’lü yıllarda 39 deve ve 1 fil yükü altın zekatı ile Mekke borsasını allak bullak ettiğini bu gün Kenya’nın dünya’nın en fakir 3. Ülkesi olduğunu ya da Fransa’Nın Afrika’nın 8 ülkesinden özgürlük bedeli olarak yılda 700 milyar aldığını bilmenin anlamının olmadığı gibi. Bunu bilmenin fayda etmediği yerde Avrupalıların neden mültecilerin gemilerini torpilleyerek batırdığını sormanın da faydası kalmıyor.
Ya da Filipinler, Kamboçya, Makedonya, Deli orman, Tuna Boylarının, Kırım’ın, Selanik’in, Sivastopol’un, Vardar Ovasının İslam Beldeleri olduğunu hatırlatmanın ne anlamı var. Eğer Mursi’yi hatırlamazsak.
Mursi’yi hatırlamazsak neden Belçika, Hollanda, Kanada, Yeni Zelanda’nın da içinde bulunduğu 17 ülkenin Suriye, Mısır açıklarına savaş gemileri yolladıklarını sormanın anlamı kalıyor mu? Ya da mevcut savaşın Osmanlıdan kalan ganimeti paylaşma kavgası olduğunu da hatırlatmanın faydası var mı?
Sevgili ve yakışıklı abim,
Allah gününüzü gecenizi hayr etsin. Allah yolunuzu bahtınızı ve ufkunuzu açık etsin.
İltifatınız ve ilginiz için teşekkür ederim. Kıymet verip görüşlerinizi iletmeniz bir incelik. Aziz Rabbim sizi sevdikleri ile haşr eylesin.
Sevgili abim Allah resulü bir hareketin öncüsü oluyor. BU hareket Malik Bin Nebi’nin tespiti ile erdem ve ahlakın toplamının adı olan, Aziz Allah’ın merkezinde olduğu bir hareket. Bu harekete “madde” merkezli hayatı hedefleyen Müşrikler denen bir zümre tarafından itiraz ediliyor. Resulüllah ve çevresindekiler erdem merkezli hareketi başarıya ulaştırmayı “madde” merkezlilerin tüm fitnesine rağmen başarıyorlar. Ancak Hz Peygamberin vefatından sonra Hz peygamberin tahtını yıktığı Süfyanoğulları (madde merkezliler) darbe yaparak yeniden yönetimi ele geçiriyorlar. (Daha detaylı olarak Selam serisinde anlatmaya çalıştım.)
Bu mücadele bitti bitecek bir mücadele değil. Ayette Şeytana “sana kıyamete kadar izin verdik” denmesi bu mücadelenin tüm zamanlara yayılmış olduğuna delil sayılabilir. Şairin dediği gibi
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!
Sevgili ve yakışıklı Abim; farkında mısınız bilmem, Batı “madde”perest yaşamın din edinildiği topluluktur. Belki de insanlık tarihinde Maddecilik ve madde perestlik hiç bu kadar meşru ve alternatifsiz olmamıştı. Sanırım bu konuda sizinle frekans uyduramadık. Çünkü ben Batı veya Batıcı dediğimde “madde perestler, para tapıcılar” tarafından ikna edilmiş, Müslüman’ı düşman edinmeyi tercih edenlerin tamamını kastediyorum. Bir coğrafyadan değil, düşünme biçiminden hareket ediyorum. Derdimiz anlatmakta başarılı olamadık. Maun suresinde madde merkezlilerin salatına lanet edilmesi “madde” merkezli düşünce biçiminin namaz, oruç, başörtüsü ile ilgili bir mesele olmadığına işaret edebilir.
Sevgili abim;
Biz DAEŞ’i pekala görebiliyoruz. Bende bunun altını çizmeye çalışıyorum ya. DaEŞ Dünya İnsan hakları Örgütünün raporlarına göre 6500 (altı bin beş yüz-bende inanamadıydım )civarında sivil öldürmüş. ABD 1,5 milyonu sadece IRAK’ta ödürdü. İşte bunu göremiyoruz. Haklısınız 1,5 kesinlikle 6500 den küçüktür. Ancak biz milyondan bahsediyoruz. Belki farkındasınızdır. Ama ben yine hatırlatayım ABD, RUSYA, İNGİLTERE ve FRANSA’nın yıllık öldürdüğü sivil Müslüman/insan ortalaması DAEŞ’inkinin kat be kat fazla.
Bahsettiklerimin Modern zamanlar Müslüman’ı için pek bir anlamı olmadığını biliyorum. “Ne olmuş ki, der geçer”iz.
Bu noktada uzun uzun konuşmamız gerek;
Karadeniz üzerinin Anadolu’dan 400 yıl önce İslamlaştığını orada Altınordu, Kıpçak, Tatar Kırım Hanlığı, Büyük Bulgar Devleti gibi bir çok Müslüman topluluğun izlerinin silindiğini hatırlatmak isterim ama kel alaka olur.
Ya da Kenya kralının 1700’lü yıllarda 39 deve ve 1 fil yükü altın zekatı ile Mekke borsasını allak bullak ettiğini bu gün Kenya’nın dünya’nın en fakir 3. Ülkesi olduğunu ya da Fransa’Nın Afrika’nın 8 ülkesinden özgürlük bedeli olarak yılda 700 milyar aldığını bilmenin anlamının olmadığı gibi. Bunu bilmenin fayda etmediği yerde Avrupalıların neden mültecilerin gemilerini torpilleyerek batırdığını sormanın da faydası kalmıyor.
Ya da Filipinler, Kamboçya, Makedonya, Deli orman, Tuna Boylarının, Kırım’ın, Selanik’in, Sivastopol’un, Vardar Ovasının İslam Beldeleri olduğunu hatırlatmanın ne anlamı var. Eğer Mursi’yi hatırlamazsak.
Mursi’yi hatırlamazsak neden Belçika, Hollanda, Kanada, Yeni Zelanda’nın da içinde bulunduğu 17 ülkenin Suriye, Mısır açıklarına savaş gemileri yolladıklarını sormanın anlamı kalıyor mu? Ya da mevcut savaşın Osmanlıdan kalan ganimeti paylaşma kavgası olduğunu da hatırlatmanın faydası var mı?
Yüz yldır bu topraklarda Tekkelerin, medreselerin kapalı olduğunu hepimizin Batı’nın dini olan Pozitivizm (maddecilik dini) ile yetiştirildiğimizi, İngiliz Eğitim modeli ile “eğ”ildiğimizden konuşmanın anlamı var mı?
Ya neden DAEŞ’e katılımın daha çok AVRUPALI eğitim alan insanlar arasından olduğunu sormanın.
Sevgili Abim;
Eğer biz Müslümanlardan olsaydık emekli memur Hakkı Yılmaz Beyin 10 ciltlik lüks kuşe kağıda basılı 1. Sınıf ciltli eserini İzmir Lionslarının ççookkkk büyük hayır severliği ile bedava dağıtmasını, ABD’nin Türkiyede ki think Thank kuruluşlarının sayısının 240 ı aşmasını, bu kuruluşların 10 un üzerinde meal çalışmasını finanse etmesini falan dert edinirdik.
Bunları konuşmanın faydası yok ki abim.
Biz bunları konuşabilecek Müminler olsaydık
Her tarafımız vücudlarının her zerresini sergileyen , neredeyse çırıl çıplak, ar, edep ve haya yoksunu olmayı fazilet, maharet sayan hanımlarla çevrili iken nasıl yapacağız da Mütesettir hanımları açacağız diye uğraşır mıydık? Derdimiz gücümüz şu toplumda edebini korumaya çalışan hanımların imanlarını nasıl hırpalayacağız diye uğraşmak olur muydu?
Ya da çevremizdeki herkes para tanrısına taparken (mammon mu diyordu Eliaçık) gözleri borsayı takip etmekten ruhları foreks izlemekten, dilleri para zikri çekmekten kuruyorken bizim derdimiz eline tespih alıp Allah zikri çekenelere hücum etmek olur muydu?
Çevremiz tefeciler, komisyoncular, çek kırıcılar, kredi kartı yolsuzları ruhları paraya secde edenler ile çevrili iken Allah’a secde edenleri nasıl namazdan men ederiz diye uğraşır mıydık?
Hakka, ahlaka, helal, doğruya karşı oruç tutanlar dururken şehvete, yalana, harama karşı oruç tutmanın sembol Allah Rızası için oruçu tutanların oruçlarını bozdurmaya çalışır mıydık?
Modern Zamanlar Müslüman’ın görevi toplumdan İslam’ın geriye kalan izlerini, silmektir. Olurda bir gün bunlar ne, anlamları ne diye merak etmesinler diye. Başka bir şey değil
Not 1- Yakışıklı abim, 1989 yılında (26 yıl olmuş) tanıştığımızda siz geleneğe bugün söylediğiniz kelimelerden daha güzel kelimler kurmuyordunuz. Şimdi sınırları genişletip ne kadar Müslüman varsa hepsini içine katıp düşman ilan etmişsiniz sanırım . Yani durduğumuz yer pek değişmemiş. Yine elinizde mutlak doğrular” yine karşınızda bu yüce doğruları keşfedememiş ahmaklar sürüsü. O zaman sadece yaşayanlara söylediklerinizi artık geçmiştekilere söyler olmuşsunuz. Hepsi bu.
Ne zaman gelenekseli anlayıp yaşadınız bilmiyorum. Eğer kastınız daha önce katıldığınız birkaç tespih ya da rabıta meclisi ise bu; 10 TL bulunca kişinin kendini Rahmi Koç sanması gibi bişi olur. Bu da benim iddiama delil olur. Biz kendi medeniyetini anlamayan, anlamadığını dahi anlamayan Müsteşriklerin işaret ettiklerini konuşmayı din zanneden, bunu “İslami düşünce” sanan bir topluluğuz.
Not 2 – Hz Ebu Bekir(ra) ömrünü kendisi tamamlamıştır. Hz Ömer(ra) ise Hıristiyan bir köle tarafından şehit edilmiştir. Hz Osman(ra) ve Ali(ra) ise Muhalif Müslümanlar tarafından şehit edilmişlerdir. Yani dördüde Müslümanlar tarafından öldürülmemiştir.
Tabi bu, Müslüman alimlerin iddialarıdır. Müsteşriklerin bu konuda bize başka teklifleri var. Modern zaman Müslüman’ı için, müsteşrikler Müslüman alimlerden daha güvenilirdir. Müsteşrikleri takip etmeyi Müslüman alimlere tercih ederler. Bende bunu söylüyorum zaten. Neye itiraz ediyorsunuz.
Bursa’da bir şeyh Efendi idi sanırım, ya da müridi. “Müslüman’ı düşman edinmiş Müslüman’a modern zamanlar Müslüman’ı diyoruz. Geçmiştekiler bundan taacüp ederlerdi. Bugünün Müslüman’ına Müslüman’ı düşman edinmek onur vesilesi oldu. Demişti de fena bozulmuştum.
Not 3 – Sizden rica ediyorum. Şu Batılı beyefendiyi bir dinleyiverin. Sanırım bizden daha iyi meseleyi kavramış. https://www.youtube.com/watch?v=BFQpQ8CNA6o&feature=youtu.be
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Haddimi aştığım yerler olmuşsa özür dilerim.
Yorum Gönder