-Yüzyıl önce "İnsanlara su
satmalıyız." dediğimizde. "Dereler, pınarlar, göller, yağmurlar özgürce su taşırken, insanlar suya neden para versinler?" diyerek bize
çılgın olduğumuzu söylemişlerdi. Onları öyle bir korkuttuk ki, para ödemeden su
içebilen kalmadı.
(Jonathan
Crary - 7/24)
Maddeperestlik/paratapıcılık her dinin içine sızmış en
yaygın mezhep[i] ve ahlaki
tahribatın en ciddi müsebbibi olmasına rağmen toplumun gözünden kaçırılır.
Böylece toplumun onları düşman olarak görmesi önlenilir.
Modern zamanların peygamberleri (haber getireni) medya
sağolsun.
Başlıca görevi bizim gibilere kimin dost kimin düşman
olduğunu öğretmek olan kitle yönlendirme araçlarından bize gösterilen düşmanlar
çok farklıdır. Onlar bize, bizim gibi güçsüzlerden (mustazaflardan) birilerini
hedef gösterip, biri olmazsa diğerine ikna ederler. Demiştik. Devam edelim.
Mesela, toplumun tüm sahtekarları bir araya toplansalar, hasılatları;
sıradan bir bankanın kaldırdığının yanında
devede kulak bile değildir. Ancak bankalar aleyhinde gazetelerde aşağılama
kampanyaları düzenlenmez. Mahvettikleri, perişan ettikleri aileler gazetelerde
boy boy sergilenip kınanmazlar. Tam tersine, muhafazakar gazetelerin bile en
itibarlı sayfaları onların reklamına ayrılmıştır. Aynı gazetelerin başka
sayfalarında düşman olarak önümüze konulanlar ruh hastaları, cinnet geçirenler, kadınlara saldıranlar, cinciler, falcılar, muskacılardır.
Mesela reklamcılık denen sektör; “yalanın, yalan olmadığı” bir yapı
üzerine kuruludur. Tüm gün medyayı kullanarak yaptıkları numaralar ne aldatma ne
yalancılık ne de üç kağıtçılıktır. Medyanın bize gösterdiği üç kağıtçılar, büyük
sermayesi olmayan uyanıklardır. Mesela “kabir azabından koruyan kefen”
pazarlayan hocaları ekrana getirip yalancılıklarını, üç kağıtçılıklarını
gözümüze sokarlar. Halbuki, hocanın yaptığı ürünün özelliklerini abartmaktan,
yani reklamcılıktan başka bir şey değildir. Büyük sermayeye helal olan onun
gibilere haramdır. Sahtekar hocalar, din pazarlamacıları, uyduruk dinciler her
sosyal medyada en sık rastlanılan düşman edinilmesi gereken figürlerdir.
Mesela bir telekom şirketinden aldığınız sabit fiyatlı hatta fazla fatura gelmesi, bilmediğiniz hizmetlere, sigortalara üye yapılmanız sahtekarlık
olarak tanımlanmaz. Sosyal medyada hakaret video ve capsleriyle
kampanyalar düzenlenmez. Ama bir yerlerde telefon dolandırıcısı yakalanmışsa,
günlerce onun üzerinden sahtekarlığın tanımı yapılır. Kimsenin aklına telekomcuların,
sigortacıların, bankacıların aynı yöntemi kullandıkları gelmez.
Dünya’yı Cehennem’e çeviren enerji savaşlarıdır. Bu
savaşların arkasındaki dev sermaye şirketleri her gün önünden geçtiğimiz Bp, Shell, Total, ExxenOil, Lukoil, Gazprom
gibi şirketlerdir. Onlar ülkeler yıkıp, ülkeler kuranlardır. Milyonlarca
insanın kanı karışır ellerine, milyonlarca insanı açlığa mahkum eder,
yurtlarından sürerler. Ancak sosyal medyadaki linç kampanyaları onların
aleyhine değildir.
Bu şirketlerin yönlendirmesi ile Irak işgalinden beri ABD, İngiliz, Fransız koalisyonunun Orta Dünya’da öldürdüğü mazlum sayısı 1,5 milyonu buluyor. 15/02/2015 tarihli “Suriye
İnsan Hakları Ağı” isimli kuruluşun verdiği rakamlara göre DAEŞ’in Suriye’de
öldürdüğü sivil sayısı ise 831’dir. Bölgeye yeni giren Rusya’nın bile öldürdüğü
sivil sayısı DAEŞ’i katladı. Ancak medyada ABD, Fransız, İngiliz koalisyonu
Orta Dünya’nın kurtarıcısı, DAEŞ,
Hizbullah, Nusra, Aleviler, Sünniler, Şiiler, Kürtler, Türkler, İranlılar,
Araplar ise birbirlerini boğazlayan vahşiler sürüsüdür. Medya tarafından ikna edilmiş bizlerin bile
asıl düşmanlarımız hakkında yazdıklarımız birbirimiz aleyhinde yazdıklarımızın yüzde
biri bile değildir.
Toplumun dikkati;
toplumun diğer mustazaflarına/güçsüzlerine yönlendirilerek, büyük
soyguncular/katiller dikkatlerden kaçırılır. Metod şudur, “Onların içinden
birkaç uyanık yakala genelle, abart, şişir,
tekrarla, tekrarla, tekrarla. Nasıl olsa birileri ikna olup, diğerlerine
düşmanlaşır.”
Yaşanmış ve hatta her gün yaşanan bir örnek.
Bankacıların tuzağına düşmüş bir abimiz. Kredi kartları
patlamış, aldığı krediler şişmiş, evine, arsasına, araçlarına haciz gelmiş.
Avukatların tacizinden bıkıp şehir dışında, bilinmeyen bir adrese
taşınmış. Abimiz, sosyal medya
hesaplarından “İslam’da recm var mı?” tartışmasının içine dalıp “Başımıza her
ne geldiyse, bu zihniyetteki insanlar yüzünden geldi.” diyerek bir kesime laf
saydırıp, hakaretler ediyor. Ahir
ömründe recm edilen bir tek kişi görmeyen, görmüş birine rastlamayan, rastlama
ihtimali de neredeyse hiç olmayan biri, her an tepesinde olan tefecileri fark
edemiyor “recm”cilere yönlendirilebiliyor.
Bu nasıl mümkün oluyor?
Demiştik ya modern zamanların peygamberleri sağolsun.
Daha büyüklerden bir örnek verelim. Bütün kamuoyunun
tanıdığı saygıdeğer hocamız; bir alevi dedesinin elini öpüp, Hacı Bektaşı
Veli’den medet isteyen başbakanı mektupla, uyarıp ikaz etmiş. 3-4
sayfalık ayetlerle dolu, gayet sağlam bir metin. Metinle ilgili bir itirazım
yok.
Yalnız bu metinin yazıldığı tarihlerde Soma faciası
yaşanılmış, toplumların ruhunu çürüten maddeci ahlakın, parasını korumak için yüzlerce
işçiyi ölüme yollayışını canlı canlı seyretmiştik. Aynı tarihler, Suriye
olaylarının zirvede olduğu milyonlarca Suriyelinin caddelerimizde aç, susuz,
evsiz, yurtsuz dolaştıkları 500 TL’lik evlerin, onlara 1500’e kiralanmaya çalışıldığı dönemdi. Hemen
hemen aynı günlerde Anadolu’nun güzide bir şehrinin, güzide bir sevgi evinde(!)
kalan, Aziz Allah’ın hepimize emaneti, bir kız çocuğunun 34 Sünni Müslüman Türk
evladı[ii]
tarafından nasıl sevildiğini(!) öğrendiğimiz günlerdi. Aynı tarih Türkiye’nin
en büyük silahlı örgütü PKK’nın bile başaramayacağı bir örgütlenme ile her
okulun önüne tezgah açmayı başaran Bonzai’cilerin katline neden oldukları okul çocuklarının
haberlerinin ardı ardına geldiği dönemlerdi. Ve aynı dönem Doğu’da yaşanan sulh
çabalarının bozulmaya çalışıldığı dönemdi. Çatışmalarda vurulmuş nice beden bir acı yumağına dönüşüp, tüten ocaklarını söndürüyorlardı. Geriye ne çok
yetim, ne çok tazecik dul kalıyordu. Onların hallerini kimsecikler göremiyordu.
Aynı sevgili hocamız gibi.
Hocamızın görecek, Başbakan’a şikayet edecek, onu uyarıp
HAK’ka sevkedecek derdi, bir Pir’in elinin öpülüp öpülemeyeceği, ölmüş birinden
medet umulup umulamayacağı idi. Ama Başbakan sabaha kadar medet medet diye
kıvransa da kıvranmasa da, ya da pirin elini bin defa öpse de öpmese de bir
yetimin başını okşamış, bir tecavüzcüden bir sahipsizi kurtarmış, bir esrar
satıcısının eline vurmuş, bir dul kadının yalnızlığını paylaşmış, bir
mültecinin üzerine battaniye sermiş olmaz ki. Altı üstü kendi Ahiret’i ile
ilgili bir şeydir. Gider Allah’la hesabını görür. Ve Aziz Allah hesap
görenlerin en iyisidir.[iii]
Aziz ve muhterem hocalarımızın, şeyhlerimizin, alimlerimizin,
profesörlerimizin ve onlara uyanların ve de bizlerin bütün gün medyada tartışıp
durduğumuz, birbirimize hakaretler edip kavgalaştığımız konuların kıblesinin
“hayr” olduğunu düşünmüyorum. Hedefte gerçek düşmanlar yok. Biz birimizin etini,
kanını, ruhunu yeyip hırlaşan mustazaflarız.
Nasıl oluyor da onca gerçek acının ortasında Müslüman ruh,
Müslüman bilinç bu ruhsuz, bu ebter[iv],
bu anlamsız, bu boş, bu kavgacı, çatışmacı, düşmanlaştırıcı yola
yönlendiriliyor? Nasıl oluyor da gerçek düşmanlarla yüzleşmek yerine anlamsız,
ne idüğü belli olmayan düşmanların ardında, sorunların içinde boğulabiliyor?
Belki bu sorunun cevabını bulabilirsek; niçin, Orta Dünya[v]’da
savaşan tüm mustazafların/güçsüzlerin düşmanı emperyalizm olduğu halde, hepsinin silahının ucunda bir başka mustazafın olduğunu da anlayabiliriz.
(İnşallah bu konuda bir yazı daha .)
Ahmet
H. Çakıcı
Cemaziyelevvel - 1437
[i] Vurgu
Safiüddin Erhan Beyden alınmıştır.
[ii] Vurgu
Yusuf Ziya Kosifoğlu Beye aiddir.
[iii] Enam
62: “Sonra insanlar gerçek sahipleri olan
Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O'nundur ve O hesap görenlerin
en çabuğudur.”
[iv] Ebter;
kısır, verimsiz.
[v] Orta
Doğu, tanımında ifade ettiği gibi İngiltere’nin siyasi bakışının ürünüdür.
Dünya’nın ortası anlamında Orta Dünya tanımını kullanmayı tercih ediyorum.
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Düşman Kim ? - 3 Düşmanı Kim Belirliyor?
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
basın,
başbakan,
hacı bektaş,
medya
2 yorum:
Hocam çok güzel ifade etmişsiniz, Allah basiretinizi artırsın.
Allah razı olsun
Yorum Gönder