Muharrem
/ 1438
Ne yazık ki Kur’an, modern zamanlar Müslüman’ı için referans kaynağı olma vasfını yitirmiştir.
(Atasoy
Müftüoğlu)
İlk yazıda Bakara 228. Ayetten hareketle modern hayatın
kadına, erkeğin “er”liğini kırmayı öğütlediğini anlatmaya çalışmıştık. Devam
edelim.
Artist olma hayali ile evden kaçıp, kötü yola düşen eski Türk Filimlerindeki iyi niyetli saf kızı oynuyoruz. Modern, çağdaş, kültürlü, zengin, başarılı, üst düzey biri olmak için çıktığımız yolda aileyi, çocukları, akrabaları, komşuları, ihtiyarları ve huzuru kaybediyor, elimizde antidepresanlar yalnızlık içinde çırpınıyoruz.
İslamcı bir gazetenin Pazar ekinde güzide bir ablamız
Modernist jargonu sahiplenip uzun uzun anlatıyor; “.. kadınlar evlere hapsolmamalı
….. güçlü olmalı,………. ayakları üstünde durabilmeli…”
Modernist Protestan medya, kadının “eve hapsolmaktan”
kurtulup iş sahibi olduğunda Merkel veya Angelina Jolie gibi bir şey olacağını
düşündürtüyor. Lakin kadınların çok büyük çoğunluğu için “eve hapsolmaktan”
kurtulmak demek, bir fabrikaya, bir ofise veya bir tezgaha mahkum olmak demek. Ama oralar hapishane değil, özgürlük(!) alanları. Bir hastahanede veya konfeksiyon atölyesinde 12 saat mesai yaptığınızda özgürlüğün zirvesine ulaşmış “evde hapsolmaktan” kurtulmuş oluyorsunuz.
Medya, aile içi zulüm örneklerini büyütüp, tekrarlarla gözümüze sokup ev hanımlarının berbat bir hayat yaşadıkları algısını yerleştirmek için çırpınıyor. Ama hanım efendilerin sanayide, fabrikada, otelde, temizlikte çalışırken
karşılaştıkları sıkıntıları, tacizleri, meslek hastalıklarını özenle gözlerden kaçırıyor. Eve hapsolmaktan kurtulup
memur, işçi olabilenlerin Cennete kavuştukları algısını yayıyor. Para için çalışmayı öyle kutsal bir şey sayıyor ki; eğer fuhuşu bile para karşılığı yapıyorsanız fahişe olmuyor, seks işçisi oluyorsunuz. Seks işçisi olduğunuzda medyada eve hapsolmuş kadın kadar horlanmıyorsunuz.
Ev hapishane olursa,
özgürlük için aşılması gereken gardiyan kim oluyor?
TV’lerden her gün onlarca eğitmen, kadının
güçlü olması gerektiğini anlatıyor. Ama kadının kime karşı güçlü olacağı, kiminle
güç yarışına ve hesaplaşmaya gireceği söylenilmiyor.
Patronuna, müdürüne, şefine veya müşterisine karşı mı?
Olur mu öyle şey?
Kadın, kocasına veya babasına karşı kışkırtılır, patronuna karşı değil. Ki kolayca
“er”ini/gardiyanını aşıp bir tezgah başında, bir vergi dairesinde veya çamaşırhanede
patronlarına hizmet edip özgürlüğün tadına(!) varabilsin.
Hükümetlerin zenginleşmek için aceleleri var. Üstelik insanlığın zirvesinin Batı Aklı olduğuna emin olduklarından, Batılı Protestan aileden daha iyi bir aile modelinin olabileceğine inanmıyorlar. Bu nedenle Kadın
ve Aile Bakanlıkları üzerinden topluma zengin Batının Protestan aile modelini dayatıyor, projelere kredi veriyor, reklam kampanyaları
düzenliyor, bilinçaltı mesajlar yüklü filimler çekiyorlar.
Fabrikaları kadın işçilerle doldurabilmek için aile yapısı
ile oynayanların bunca dağılan ailede, perişan olan çocukta, cinayetlerde hiç
mi dahli yok? Bütün her şey, durup dururken manyaklaşan kocaların suçu mu? “Neden
manyaklaşıyorlar, neden ailenin sorumluluğundan kaçıyorlar?” sorusunu sormak arı
kovanına çomak sokmak gibi. Üstelik bir sürü “kadın severin” (?) aşağılamasına
maruz kalmak cabası.
Halbuki Modern hayat “kadın”ı sevmiyor,
yüceltmiyor. Aşağılıyor. Kadını erkekler gibi olmaya, erkeksileşmeye,
sertleşmeye, mücadeleciliğe zorluyor. Başarılı kadın, “Erkeklerle yarışabilen
kadındır.” Diyor. Ama erkeklerle yarışabilen kadında "kadınlık" kalmıyor. O bir "erkeksi" oluyor. "Erkeksi" kadın iş dünyası için çok faydalı ama huzurlu bir evlilik için değil. Çünkü, “homoseksüel-kadınsı” bir erkekle beraber olmak kadın için ne demekse; “erkeksi” bir kadınla beraber olmak da erkek için o demektir.
Modernist söylem, kendi erkeğinin yanında kadınlığını koruyabilen
kadını aşağılıyor. Cilvesi, işvesi, itaati, yumuşaklığı yani kadının, “kadın
halleri” aşağılanarak hor görülüyor. Bunlar dışarıdaki erkeklere sunulabilecek
meziyetlere dönüşüyor. Kendi evinde güçlü, mücadeleci, itaatsiz, işvesiz,
cilvesiz, erkeksi bir hanımefendi dışarı çıkarken süslü, bakımlı, kibar, anlayışlı bir
hanım efendiye dönüşüyor.
(Bu, “kadının” başkalarının erkeklerinin hizmetine
çağrılması değil midir? Karısının/kızının başka erkekler için süslenmesinin normal
olduğunu kabul eden erkek Modern ve Çağdaş erkek olarak sunuluyor. Eğer
karınızın/kızınızın başka erkeklere süslenmesinden rahatsız oluyorsanız,
korkarım ki siz bir “barbar”sınız.(!))
Evinde işvesini yitirmiş, sertleşmiş, güçlenmiş, idareyi
eline almış kadın; “evinin erkeği olmuş” kadın demektir. Ama bir eve
iki erkek fazla geleceğinden; yeri işgal edilmiş olan erkek ya kadınsılaşmayı ya da kadınla savaşı kabul etmek zorunda kalır. Genelde ikisini de kabul etmeyerek
kaçar ve ailenin tüm yükü kadına kalır. Sonuçta kaybolan huzurdur.
Modern zamanlarda Müslümanlar için Aziz Kur’an referans
kaynağı olma yetisini kaybettiğinden kurulan aileler Modernist Protestanizmin
etkisi altında kuruluyor. Her ne kadar ayetler farklı yönleri işaret etse de her
yönden saldıran uzmanlar bizi Amerikan Protestan aile modeline ikna ediyor.
Halbuki Aziz Kur’an’ın tavsiyeleri anladığım kadarı ile
farklı yönde;
“……..Allah'ın
insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından
harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi(kavvam) ve
koruyucusudur. Salih kadınlar, gerçekten
Allah'ın koruduğu mahremiyeti koruyan sadık ve itaatkâr kadınlardır.” Nisa 34
(Aman Allah’ım düzeltilmesi gereken, Aziz Allah’ın yanlış
buyurduğu (haşa) bir ayet daha. Hemen, hiç vakit kaybetmeden, acilen ufku geniş
hocalarımız bu ayete de Batı’ya göre ayar vermeliler.)
Nisa Suresindeki bu ayet, daha önce bahsi geçen ayetin
tefsiri gibidir. Erkeği kadının üzerine (aileye) “kavvam” (Yönetici) tayin
ettik. Kadınların hayırlıları mahremiyetlerini koruyup itaatkar olanlarıdır.
Diyor.
Kadim İslam toplumlarında kadınların erkeklerin ardında yürümeleri; Kur’an’ı ciddiye almış, “erkek bir adım
öndedir” ayetini fiziken de hayata geçirmeye çalışan toplumdan bir fotoğraftır.
Yine kadınların kocalarına “Efendi” veya “bey” diye hitap etmeleri, vahyi
ciddiye alan bir toplumda kadının erkeğin kavvamlığına gösterdiği saygı ve hürmettir.
30-40 sene önce, kadınlarının kocalarına isimleri ile
“HASAANNN” diye hitap etmesi mümkün değildi. Bugün hanımefendiler kendilerini
zorlasalar da kocalarına böyle hitap edemezler. Çünkü TV’lerden Amerikan Protestan aile mantığı
üzerine şekillendirildik.
TV’lerdeki rol model
kadınlar; aile içinde kocalarına karşı güçlü, asi, buyurgan, yöneten, kontrol
eden, kocasına “HASANNNN” diyen kadınlar. Bizde etkileniyor ve onları taklit
ediyoruz.
Ama o rol model kadın iş yerine gidince değişiyor. Patronlarına
karşı son derece saygılı, hürmetkar, itaatkar, sadık, emre amade ve “Hasan Bey, Buyrun
efendim.” diye hitap eden bir kadın oluveriyor. Evde kocasına itaat etmeyi zül
kabul eden artist kadın, patronundan
emir almaktan hiç gocunmuyor. Biz bunu da filimlerde görüyor ve taklit ediyoruz.
Patronunu "BEY" kabul edip, itaate ve saygı göstermeye çağrılan kadın, kocasına karşı mücadele ve seviyesiz bir ilişkiye yönlendiriliyor. Aileye nasıl bir ateş saldıkları umurlarında değil.
Kocaya “Bey” ya da “Efendi”
demekle saygı mı olur, bu samimiyettir vs diyerek itiraz edeceklerde
çıkacaktır. Lakin hanım efendiler aynı samimiyeti patronlarına, müdürlerine
gösterip “HASANNNN” diye hitap edemiyor.
O zaman saygısızlık oluyor.
Yönetene saygı gösterilir. Erkek artık kavvam/yönetici değil ki; ona saygı gösterilsin. Çünkü Modernist Protestan ailede
yönetici/kavvam erkek değildir. (Kadında değildir.)
Erkek kavvamlığını
terk etmeye ikna edildi. Kadın erkeğin kavvamlığını tanımamaya. Artık kadın ve
erkek birbirine eşim diyor. Eşimin eşiyim – eşitiyim ben diyor. Eş-itler arasında yöneticilik mi olur? Orada ancak kimin dediği olacak mücadelesi olur.
Demiştik ya İslam aileye referans olamıyor diye.
Geylani Efendinin, "Ailede huzur”u anlatırken üzerinde durduğu ikinci
ayet Bakara Suresi 187. Ayet ; “Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için
bir elbise gibisiniz.”
Ahmet
H. Çakıcı /ALANYA
Çok uzadı. Nasip olursa bir sonraki yazıda "elbise / örtü meselesi"ne gireriz.
Sonraki yazı : http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2016/11/kadn-ve-huzur-3-bir-arada-mumkun-mu.htmlBu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
1 yorum:
Eline koluna diline gönlüne sağlık Hakan kardeşim Selam ve dua ile.nevzat dölcü
Yorum Gönder