Önceki
yazı;
Başka
yol yok! Ya HAKK’a, ya kendine tapar insan. Ama kişinin kendine tapması, önce
kendine sonra topluma felakettir.
Üstad Hasan Aycın |
Üstelik mahkumiyettir; ondan kaçamazsınız. Canım
sıkılıyor, keyfim yok, bunalımdayım, beni eğlendir,
oyala, yeni bir şeyler
yap diyerek sürekli ama sürekli istemeye devam eder. Hiç susmaz, ara vermez.
Öyle ki insan; onu duymamak, susturmak için depresyon haplarına, alkole,
Tv’ye vs sığınıp
kendini uyuşturmak
zorunda kalır.
Topluma felakettir: çünkü insanlar ancak, ortak değerler etrafında bir araya
gelebilirler. HAKK, her kutsalın, her kıymetin üzerine çıkıp, ortak değer olduğunda insanları bir araya
getirebilir, tevhid edilebilir.
İnsanlar
HaKK’ı bırakıp kendilerine tapmaya başlayınca
bir araya gelemezler. Tevhid parçalanır. Elde kalan tek kutsal “menfaat” olur.
Diğer kutsallar aklın
saldırısı altında silinir. Kavga başlar.
Çünkü herkesin tapınılmaya kendini layık görmesi (kendi menfaatini her şeyin üstünde tutması)
Tanrılaşmış BENliklerin yani menfaatlerin
çarpışmasını getirir. Herkes
"kıymetinin bir gün fark edileceği
umuduyla" kalabalığın
içinde menfaatiyle bir başına
kalır.
Herkesin kendi menfaatine/aklına/fikrine tapıp
kalabalıklar içinde yalnızlığa
sürüklenmesinin anlamı; toplumun parçalanması, uzun süreli beraberliklerin,
birliklerin kurulamamasıdır. Toplum parçalandığında güçlülerin mazlumlara zulmetmesini
engelleyecek engel de kalmaz.
Alain Touraine, “Modernizm ve akılcılık parçalayıcıdır:
girdiği her yeri bireylere
böler. Bireylere bölünen toplumlar sermaye, güç ve iktidar karşısında bir araya gelip
direnemeyecekleri için çaresizdirler. Korkutulmuş Birey,
her ne kadar bağırıp
çağırsa da en itaatkar
olandır. Bu nedenle tarihte, işçilerin/kölelerin
bu kadar çok çalışıp
pastadan bu kadar az pay aldığı
ve bu kadar itaatkar olduğu
bir dönem olmamıştır.”
Der.
Tarihin hiç bir döneminde insanlık bu kadar zenginleşmedi.
Ama tarihin hiç bir döneminde zenginlerle fakirler arasındaki uçurum da bu kadar büyük olmadı. Tarihin hiç bir döneminde fakirler bu kadar çok çalışmadı, hayatları bu kadar kontrol edilmedi, takip edilmedi, kayda alınmadı. Böylesi kitlesel katliamlara uğramadı.
Ama tarihin hiç bir döneminde zenginlerle fakirler arasındaki uçurum da bu kadar büyük olmadı. Tarihin hiç bir döneminde fakirler bu kadar çok çalışmadı, hayatları bu kadar kontrol edilmedi, takip edilmedi, kayda alınmadı. Böylesi kitlesel katliamlara uğramadı.
Dünyanın en zengin 26 kişisinin varlığı, 3,5 milyar insanın toplam varlığından fazla. 3,5 milyar
insanın varlığını 26 kişiye verince, o 3,5 milyar
insanın birbirlerini yemekten başka
çareleri kalmadı.
Sermayeye, erkek işçiler yetmedi. Kadınları da yuvalarından koparıp işçi edindi. Şimdi gözlerini çocuklara dikti. Hükümetlere çocuk işçi sayısının artırılması için baskı kuruyor. Fakirlerin buna direnebilecek gücü de yok.
HAKK’ta tevhid edemeyen toplumlar, güçlü
zalimlerin karşısında
çaresiz ve perişan
oluyorlar. Toplum aklına tapındıkça paramparça oluyor, cem olamıyor, cemaat
olamıyor, bir liderin etrafında toplanamıyor, lidere sahip çıkamıyor,
güçlülerin yumrukları altında boyun büküp itaate mecbur kalıyor.
Akla iyi bir efendi lazım.
Eskiler Aklı, “Nefsin galatlarını[iii] tashih eden kuvve."[iv] diye tarif etmişler. Nefsin şerli, belaya sokan, yoldan çıkaran isteklerini düzelten, kişiyi HAKK yola sevk eden kuvvenin ismine AKIL denir.
Daha önceki yazılarda daha ayrıntılı anlatmıştık, müsaadenizle kısaca özet geçip devam edeyim.
Nefs, kötü değildir. AHMAKtır. Hikmeti yoktur, ileriyi göremez. Şehvetini, hemen anında tatmin etmek ister. İstediğinin bedelinin ne olacağını, sonunun nereye varacağını hesap edemez. Bu görev AKIL’ın görevidir. Mesela, derslerine çalışmanın kendi menfaatine olduğunu bütün öğrenciler bilir. Ama birçoğu şehvetlerinin tv, sosyal medya veya oyun çağrısından kendini alamaz. Çünkü mesele bilmek meselesi değil, kendine güç yetirme meselesidir. İşte bu, kişinin kendi ile baş edebilme gücüne Akıl denir.
Kendisi ile baş
edemeyip şehvetinin
peşinde başını belaya sokana
“akılsız” deriz. Deli demeyiz. Aklını kullanamıyor deriz. Zekidir ama aklı
yoktur.
İnsanın
katmanlarının ilki çamur kalıptır ki; insanın eşya boyutudur. İkinci katman; çamur kalıba
giydirilen ilk gömlek NEFStir ki; insanın hayvaniliği, yabaniliği, terbiye edilmemiş boyutudur. Üçüncü katman ise Aziz Allah’ın ruh-u menfuh denilen kendisinden insana üflediği ruhtur. Aziz Allah’ın
ruhunu sırtına geçirip terbiye olup, insaniyet kazanana İNSAN
denir. Bu ruh Aziz Allah’ın insandaki imzasıdır.[v] Şeytan insanda bu imzayı
silmeye çalışır.
Ya da çalar.
İnsanda
kıymetli olan tek şey;
işte Allah'tan üflenen bu ruhtur. Bununla Eşref-i mahlukat olur.
Bu ruh olmadığında
insan ikinci katmana dönüp yabanileşir
ve hayvandan farkı kalmaz. İşte
akıl, bu ruhun bir unsurudur.
O halde Aklın efendisi onu insana üfleyen Aziz Allah(cc)
olmalıdır. Eğer
Akıl, efendisinin emrine verilmez de; BEN'in ya da nefsin emrine verilirse
insanoğlunun felaketine sebep
olur.
Mesela bir holding sahibi, aklını nefsinin emrine vermişse, nefs hayvaniyattan olduğu için biriktirmek isteyecek, eğer vermek zorundaysa, verebileceğinin en azını, en değersizi verecektir. Nefsin emrine verilmiş akıl, nefsin; “Biriktir, yığ, kimseye bir şey kaptırma.” emrini yerine getirebilmek için çalışmaya, planlar, projeler yapmaya, tedbir almaya başlayacaktır. Yani akıl fakirlerden alıp zengine vermekte silah olarak kullanılacaktır. Zulmün aracısına dönüşecektir.
Alain Touraine’in bahsettiği, “Modernizmin
çıkmazlarından biri de; her gün sermayenin elindeki servet artarken, işçilere ancak ertesi gün işe gelmelerine yetecek
kadar kaynak ayırmaları sorununun aşılamamasıdır.”
meselesi de budur. Çünkü Modernist Dünya aklı kendisinden çok daha aşağı düzeyde olan Nefsin
hizmetine vererek O’nu aşağılık bir işin memuru olarak tanımlamıştır. Nefsin, hayvaniyatın,
kişisel menfaatin tatmini.
Eğer
Akıl, asıl sahibinin yani Aziz Allah’ın emr-i altında olsa idi; o sermaye
sahibine, “Zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı vardır. Bunun tedbirini al.”
Emrini verecek ve akıl, bu emri yerine getirmek üzerine tedbir alacaktı. Yani
insaniyete, HAKK’a hizmete memur edilecekti.
Akıl, HAKK’ın emrinde olursa insanlığa huzur getirebilir. Akıl,
HAKK’ın emrinden alınıp Nefsin emrine verilirse cedel başlar. Kimin aklı galip
gelecek kavgası içinde “hayat bir mücadeleden ibaret” olur. Cedel’in,
kavganın, bitmez yarışın
hayat diye tanımlandığı
yerde sükunet, sekine, huzur ihtimali yoktur.
Sözü yine Touraine’ye yine bırakalım: “Şimdi çok ciddi bir soru
ile karşı karşıyayız. Acaba insanlık doğayla olan ittifakını
yıkıp, dinin ve geleneğin
baskısından kurtulup, kaderinin efendisi olduğunu düşünmesi
yeniden yabanileşmesi
midir?”
Modernist Batının HAKK’ın elinden aklı alıp, nefsin
emrine vererek insanlığı
getirdiği yer medeniyet öncesinin
yabaniliği, hayvaniliği midir?
Tanrının olmadığı,
tek kutsalın menfaat olduğu,
güçlünün güçsüzü yediği,
hayatın mücadele diye tanımlandığı,
ailenin yıkıldığı,
serbest cinsellik ve çıplaklığın
normal sayıldığı hal’in
ismi nedir?
Gömleğini (İnsaniyeti) çaldırıp nefsi
ile ortada kalanın insanlığı
kalmış mıdır?
Akıl, nefsin eline düşünce, insaniyeti öldürüyor.
HAKK gizleniyor.
HAKK gizleniyor.
Ahmet H. Çakıcı
Cemaziyelevvel,
1438
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: HAKK – 5 – Aklın Efendisi.
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
Akıl,
Alain Touraine,
efendi modernizm,
nefs
0 yorum:
Yorum Gönder