Iskartaların kendi kendilerine yok olabilmeleri için farklı hikayelere ihtiyaç var demiştik.
İstanbul Sözleşmesi: Alternatif Hikayeler ya
da Farklı Aile Formlarının Çatı Metni
Dünyada ilk olarak İstanbul’da, Türkiye'nin (hem de
şerhsiz) imzaladığı bir sözleşme olduğu için İstanbul Convention(Sözleşmesi)
adını alan bu çalışma, daha şimdiden (şerhler koyarak da olsa) 44 ülkenin imzaladığı
dünya çapında bir projeye dönüştü.
Zeminini 1957 yılında Avrupa Birliği çerçevesinde
imzalanan Roma Anlaşmasının 119. Maddesindeki “Kadın Erkek Eşitliği”nden, fikri
altyapısını Alfred Kinsey’den, dinamizmini feminist hareketlerden, lojistik
desteğini büyük sermayeden alıyor. Başlangıçta “Cinsiyet Eşitliği” olan tanım
genişleyerek İstanbul Sözleşmesinde, “Cinsiyet, Cinsel Yönelim, Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği”ne dönüştü. Başta Kadın–Erkek eşitliği olan ilke de,
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile birlikte; Erkek, Kadın, Lezbiyen, Gay,
Biseksüel, Trans(LGBT) ve diğer formlar eşitliğine dönüştürüldü.
Egemenler, böylesi bir dönüşüme ihtiyaç duyuyorlar. Bu
anlamda böylesi bir dönüşümü hedefleyen İstanbul Sözleşmesinin, “Ailesiz Toplum
Projesi”, “Farklı Aile formları Projesi” veya “Aile Sonrası Toplumun Hukuki Alt
Yapı Çalışması” olarak okunabileceği kanaatindeyim.
Neden Ailesiz Toplum?
Kapitalist dönemin ilk anlarından beri aile ile sermaye
arasında sorun olduğunu aydınlardan pek çoğu ifade ediyor. Mesela Weber,
“akılcı kapitalizmin gelişiminin önünde en büyük engel ailedir. Özellikle
birleşik akraba grubu (hısımlar) ilişkileri kapitalizmin gelişimini boğar”
diyor ve devam ediyordu; “Protestanlığın (İngiltere’nin-AHÇ) büyük başarısının
ardında “hısımlığın prangalarını parçalaması” yatar. [1] Weber
ve Parsons’cu kuramdan hareketle Çin üzerine yaptığı bir araştırmada Levy de
“modern sanayinin ve geleneksel ailenin karşılıklı olarak birbirleri için
yıkıcı oldukları” sonucuna varmıştı.” [2]
Onların eleştirileri daha çok sermayenin birikmesine
engel olan süreçler üzerine yapılan eleştirilerdi. Sonraları egemenlerin şikayeti
ailenin, egemenlerin müdahale edemediği izole alanlar var ediyor olmasından
duydukları rahatsızlığa yöneldi. Tv, eğitim süreci, okul, sanal ortam, iş
dünyası, askerlik yani hayatın her alanı egemenlerin kontrolü altında olmasına
rağmen; aile, egemenlerin öğretilerini hiç umursamayıp dilediği öğreti ile
(kontrol dışı) çocuk yetiştiren bir alan var ediyordu. Jack Goody,
"ailenin kontrolü; hem toplum sosyolojisinin, hem ekonominin, hem de
nüfusun kontrolü demektir."[3] derken; egemenlerin aileye olan
ilgisinin nedenine vurgu yapıyordu.
Ancak eşiğinde olduğumuz “İnsan ötesi, robotik, yapay
zeka” çağında, sanayi sonrası toplumdan kalan milyarlarca insana ihtiyaç yok. Dolayısı ile atıkları/kalabalık nüfusu üreten
AİLE’ye de ihtiyaç yok.
|
National Geografic Cinsiyet Devrimi Ocak 2017 |
Bunun için ailenin tanımı dahi değiştirildi. Kadın, erkek ve çocuktan müteşekkil aile; “geleneksel aile” olup, geçmişi ifade eden bir değere dönüştürülürken, “modern aile”; çocuğun aileye ancak dışarıdan transfer edildiği[4] “yeni aile formaları”[5] olarak kabul edildi. Böylece toplumların bu “farklı aile formaları”na yönlendirileceği sürece girilmiş oldu.
Bu sürecin anahtar kelimesi, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği.”
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Rosi Braidotti, İnsan Sonrası eserinde Coward ve Ellis’ten yaptığı alıntıda “Bilim, toplumdaki geçerli söylem ve iktidar ilişkileri arasında yeni materyalist (kar mekanizmaları, sömürü ilişkileri, çıkarlar vs- AHÇ) bağlantılar kurabilmek için toplumdaki mevcut davranış modellerinin, bu modelleri var eden ahlaki değerlerin ve bilimsel verilerin yıkılmasının gerektiğini" söyler. Braidotti devamında Crenshaw’dan yaptığı alıntıda ise “toplumsal cinsiyet eşitliği, ırk, sınıf ve cinsel unsur arasındaki ilişkilere vurgu yapan yaklaşımların da bu yöntemi savunduğunun” altını çizer. Tıpkı Nietszche’nin Soykütük teorisinde işaret ettiği gibi.
Yani Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve benzeri hareketler yeni materyalist ilişkiler var edebilmek için Yeni Kapitalist sürecin önündeki engellerin dağıtılması işlevini görür. Alfred Kinsey tam da bunu yaptı: Materyalist ilişkiler doğrultusunda toplumdaki geçer söylemi, tüm ahlaki konuları ve geçmişten gelen kodlanmış, kabul edilmiş değerleri yerle bir ederek sermaye için kullanışlı hale getirdi.
Alfred Kinsey, Rockefeller Foundation tarafından desteklenen[6] bir zoolog olarak 1947'de İndiana Üniversitesi bünyesinde Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurup 1948 yılında bir araştırma raporu yayınlar.[7] Medya araştırmaya büyük ilgi (!) duyar ve öyle büyük bir sansasyon çıkarır ki; 1955 yılında araştırmanın ikinci etabı yayınlanınca Amerika Barolar Birliği, Amerika Ceza Sistemini değiştirmek zorunda kalır. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir.[8]
Rosi Braidotti, İnsan Sonrası eserinde Coward ve Ellis’ten yaptığı alıntıda “Bilim, toplumdaki geçerli söylem ve iktidar ilişkileri arasında yeni materyalist (kar mekanizmaları, sömürü ilişkileri, çıkarlar vs- AHÇ) bağlantılar kurabilmek için toplumdaki mevcut davranış modellerinin, bu modelleri var eden ahlaki değerlerin ve bilimsel verilerin yıkılmasının gerektiğini" söyler. Braidotti devamında Crenshaw’dan yaptığı alıntıda ise “toplumsal cinsiyet eşitliği, ırk, sınıf ve cinsel unsur arasındaki ilişkilere vurgu yapan yaklaşımların da bu yöntemi savunduğunun” altını çizer. Tıpkı Nietszche’nin Soykütük teorisinde işaret ettiği gibi.
Yani Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve benzeri hareketler yeni materyalist ilişkiler var edebilmek için Yeni Kapitalist sürecin önündeki engellerin dağıtılması işlevini görür. Alfred Kinsey tam da bunu yaptı: Materyalist ilişkiler doğrultusunda toplumdaki geçer söylemi, tüm ahlaki konuları ve geçmişten gelen kodlanmış, kabul edilmiş değerleri yerle bir ederek sermaye için kullanışlı hale getirdi.
Alfred Kinsey, Rockefeller Foundation tarafından desteklenen[6] bir zoolog olarak 1947'de İndiana Üniversitesi bünyesinde Cinsellik Araştırmaları Enstitüsünü kurup 1948 yılında bir araştırma raporu yayınlar.[7] Medya araştırmaya büyük ilgi (!) duyar ve öyle büyük bir sansasyon çıkarır ki; 1955 yılında araştırmanın ikinci etabı yayınlanınca Amerika Barolar Birliği, Amerika Ceza Sistemini değiştirmek zorunda kalır. O güne kadar Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir.[8]
Kinsey Skalası |
İstanbul 2017 |
İstanbul Sözleşmesinde “Toplumsal Cinsiyet”. “Toplum tarafından yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir[16]....... taraflar, kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.... Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde ‘’namusun’’ işbu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar[17]” deniliyor.
Yani din, gelenek, örf, namus vs’den hareketle kimseye
bir davranış kalıbı bir toplumsal rol yüklenemez; bu İnsan Haklarını ihlaldir, devlet
bunun tedbirini almalıdır, deniliyor.
Ebeveynin çocuğuna “sen kızsın” ya da “erkeklere
yakışmaz” vs demesi, namus, şeref, edep, haya, utanma tavsiyesinde bulunması, pembe
bisiklet, bez bir bebek, oyuncak asker alması, etek giydirmesi cinsel rol
yükleme ve yönlendirme oluyor. Eğer, “sen kızsın” kelimesi ikaz maksadıyla
söylenmiş ya da ses tonu veya yüz ifadesi sertleşmişse bu sefer konu “çocuğa şiddet”
kapsamına giriyor.
Toplumun binlerce yılda ürettiği gelenek, örf veya
dinden gelen değerler ya da öğretilmiş cinsel roller şiddet ve baskı üretirler.
Eğer bu baskı ve yönlendirme yok edilirse çocuklar, toplumun dayattığı
geleneksel “erkek” veya “kız” rollerine girmek zorunda kalmayıp daha özgür,
daha eşit olup ezilmekten kurtulabilecekler, iddiasındalar. Üstelik kendi
cinsel eğilimlerine yönelebilecekler ve içlerindeki mesela translık veya gay’liği
ortaya çıkarıp; özgürce yaşayabilecekler.
İstanbul Sözleşmesi bu “özgürlük ortamını” sağlamakla, devleti
görevlendiriyor: Sözleşmenin 14. Eğitim Maddesi[18]nde
kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerinin yeni nesillere taşınmaması için, “Toplumsal
Cinsiyet Hakkı gibi konulara ilişkin materyalleri öğretim müfredatına ve eğitimin
her seviyesine eklemek için gerekli adımları atmaktan devlet sorumludur” deniliyor.
Bu nedenle olsa gerek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusu üzerine Milli Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu faaliyetler çok yoğun.[19] (Ancak gerek Milli Eğitim Bakanlığında gerek Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlıktan yayınlanan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine”[20] dair yayınların topluma hala sadece kadın vurgusu üzerinden duyurulması, ifadenin başındaki “toplumsal” kelimesinin ne anlama geldiğinin altının çizilmemesini dikkate değer buluyorum.)
Bu nedenle olsa gerek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği konusu üzerine Milli Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu faaliyetler çok yoğun.[19] (Ancak gerek Milli Eğitim Bakanlığında gerek Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlıktan yayınlanan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine”[20] dair yayınların topluma hala sadece kadın vurgusu üzerinden duyurulması, ifadenin başındaki “toplumsal” kelimesinin ne anlama geldiğinin altının çizilmemesini dikkate değer buluyorum.)
Bu çalışmaların ilk sonuçları alınmaya başlandı bile.
İlkokul ve ilkokul öncesi öykü ve resimli kitaplarda erkek ve kız vurguları
cinsiyet ayrımcılığı olarak değerlendirilip, erkekliği ve kızlığı hatırlatan her
şeyin kaldırılması için çalışmalar yapılıp gündem oluşturuluyor.[22]
ETCEP’in alt projesi olan OTCETA[23]
(Okullar için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Teminat Aracı) ile hazırlanan Toplumsal
Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul Standartları Klavuzu[24]
ve El Kitabı[25]
ile tüm Türkiye çapında bir standardın oturtulması için oldukça mesafe alındı.
(Yandaki cinsiyetsiz resimler Okul Temelli Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kampanya
Kılavuzundan alınma)[26]
Üniversitelerimiz de sürecin gerisinde kalmadı(!): YÖK
aldığı bir karar ile üniversitelere, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dersini[32] zorunlu hale getirdi ve Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi yayınlayarak, Yüksek Öğretim Kurulunun bütün
bileşenlerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ne duyarlı olarak hareket
edileceğini taahhüt etti.[33]
Eğitim de “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusunda en ileri gitmiş ülke olan İsveç, içinde cinsiyete dair hiç bir uyaranın bulunmadığı, her çocuğun aynı renk ve tarz giyinip aynı oyuncaklarla oynadıkları öncü okulları kurdu bile. (Cinsiyetsiz okullar, Avrupa toplumundan bile “yeni bir tarikat”ın dünyaya dayatılması eleştirisi ile karşılandı.[34] SSCB dönemindeki kolhoz uygulamalarının modern zamanlara geri dönüşü demek daha mı uygun olurdu acaba? )
Diyanet İşlerinde Sorun Daha Büyük
Eğitim de “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusunda en ileri gitmiş ülke olan İsveç, içinde cinsiyete dair hiç bir uyaranın bulunmadığı, her çocuğun aynı renk ve tarz giyinip aynı oyuncaklarla oynadıkları öncü okulları kurdu bile. (Cinsiyetsiz okullar, Avrupa toplumundan bile “yeni bir tarikat”ın dünyaya dayatılması eleştirisi ile karşılandı.[34] SSCB dönemindeki kolhoz uygulamalarının modern zamanlara geri dönüşü demek daha mı uygun olurdu acaba? )
Diyanet İşlerinde Sorun Daha Büyük
Yalnız iş Diyanet Teşkilatına geldiğinde sorun çok daha
büyük; İstanbul Sözleşmesi, ”toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı
ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması
amacıyla..... (“kökünü kazımak”, hukuka yakışan bir ibare olmamasına rağmen
aynen bu şekilde İstanbul Sözleşmesine giriyor.) devletin
yükümlülüğüdür, diyor.[35]
Dikkat buyurun, bizim gibi toplumlarda toplumsal
eşitsizliklerin kaynağı denilen şey, genelde dini metinlerdir. Diğer
kutsal kitaplarda olduğu gibi, Kur’an’ı Kerim’de de geçen Lut Kavmi, eşcinsel
ilişkiler ve kadın erkek ilişkileri üzerine olan ayetler ile Arapçanın
yapısından kaynaklı dişil ve eril (müzekker-müennes) kelimeli ayetlerin tamamı
bu konunun kapsamına giriyor. 2011 yılında imzalamış olduğumuz İstanbul
Sözleşmesi tam olarak yürürlüğe girerse ya Kur’an’ın ve diğer Kutsal ve dini içerikli kitapların
(İncil, Tevrat, Talmud, Buhari, Tırmizi, Müslim, Mesnevi vs) yok edilmesi ya da yeniden
yazılması(!) gerekecek. Bu hali ile Kur’an’ın ve diğer Kutsal Kitapların
okunmasının, okutulmasının, duyurulmasının, nesillerden nesillere
aktarılmasının önüne geçmek devletin sorumluluğudur.
Bu konuda Anayasa Mahkemesi ne başvurarak Sözleşmenin
iptalini istemek de mümkün değil. Çünkü Anayasa’nın 90. Maddesi[36]
“Uluslara arası sözleşmelerde Anayasa Mahkemesi kendini sorumsuz sayar ve
Uluslar Arası Sözleşmeler uygulanır” derken, bu maddenin kaldırılmasının
yolunu da tıkıyor. Geriye Kur’an ayetlerinin veya yorumlarının
değiştirilmesinden başka bir seçenek kalmıyor.
Bu nedenle olsa gerek ki; devletin Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği ve LGBT ilişkilere yönelik devlet politikaları ile dini söylem
arasında bir uyum sağlamaya yönelik Diyanet İşleri Bakanlığının yaptığı
çalışmalara, 2005 yılında Kızılcahamam’da yapılan toplantıdan beri devam[37] ediliyor.[38] Ancak Diyanet Teşkilatı açısından Kur'an'ın ve neredeyse tüm diğer dini metinlerin yasaklanmasını gerektirecek bir süreci savunmanın veya buna uygun bir dil geliştirmenin zorluğunun da aşikar olduğunu düşünüyorum.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği üzerine özel sektörün faaliyetleri çok daha yoğun: Ariel’in #ShareTheLoad, Dove’un #SpeakBeautiful, Unilever’in #unstereotype ve Badger&Winters’ın #WomenNotObjects[39] gibi bir çok firma twitterla ortak düzenledikleri kampanyalarla reklam ve internet sektöründeki cinsel ayrımcılığı hatırlatan kelimelerle mücadele başlattılar. Arçelik’te whatsup gruplarında cinsiyeti çağrıştıran kelimeleri takip etme kararı aldı.[40] Büyük sermaye şirketlerinden [41] “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusunda sorumluluk almayan yok gibi. Çok büyük bir gayretle ve STK’larla beraber son 10 yılda yapılan çalışma sayısı binleri aşmış durumda.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği üzerine özel sektörün faaliyetleri çok daha yoğun: Ariel’in #ShareTheLoad, Dove’un #SpeakBeautiful, Unilever’in #unstereotype ve Badger&Winters’ın #WomenNotObjects[39] gibi bir çok firma twitterla ortak düzenledikleri kampanyalarla reklam ve internet sektöründeki cinsel ayrımcılığı hatırlatan kelimelerle mücadele başlattılar. Arçelik’te whatsup gruplarında cinsiyeti çağrıştıran kelimeleri takip etme kararı aldı.[40] Büyük sermaye şirketlerinden [41] “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusunda sorumluluk almayan yok gibi. Çok büyük bir gayretle ve STK’larla beraber son 10 yılda yapılan çalışma sayısı binleri aşmış durumda.
Medya üzerinden (Aksini iddia eden birçok çalışma
olmasına rağmen[42])
Çocukların fizyolojik cinsiyetlerine yönlendirilmesinin[43]
çocukların ruhsal sağlığına zarar verdiği iddiasındaki çeşitli yayınlar[44] psikologlar eşliğinde
topluma taşınmaya devam edilirken,[45] toplum,
“kız çocuğa kız, erkek çocuğa erkek” demenin cinsel dayatma olup, çocuğun
ruhsal dengesini bozduğuna ikna edilmeye çalışılıyor.[46]
2017 yılında Brezilya’da homofobiye karşı kurulan 16 takımlı LiGay-LGBTi+ (LiGay Nacional de Futebol) ilk sezonunu tamamladı. Henüz uluslar arası bir turnuva ya dönüşemese de bu yöndeki çalışmaların devam ediyormuş.
2017 yılında Brezilya’da homofobiye karşı kurulan 16 takımlı LiGay-LGBTi+ (LiGay Nacional de Futebol) ilk sezonunu tamamladı. Henüz uluslar arası bir turnuva ya dönüşemese de bu yöndeki çalışmaların devam ediyormuş.
“Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı”na neden olduğu için
sosyal medya, tv ve yazılı basındaki kelimeleri dahi takip edip, bu kelimeler
yerine cinsiyeti hatırlatmayan kelimeler öneriyorlar[47]. Rahatsız oldukları kelimelerden
bazıları baba, ana, anne, dede, nene, ata, atasözü, namus, kız, birader, kadın.
hanım, hanım efendi, bey, beyefendi, bayan, hatun, bacı, bey, beyler, adam, ağa
,er, efe, dayı, amca, teyze, hala, ağabey, oğlan, delikanlı, yiğit, babayiğit,
cadı, aslan parçası, kral gibi[48] vs..
Trafik tabelalarındaki çöp adamların adam olmasını da
cinsiyet ayrımcılığı olarak gündeme taşıyorlar[49], oyuncak üreten firmaların kız ve erkek çocuklara farklı oyuncaklar
üreterek cinsiyet ayrımcılığı yaptığı iddiasını da.[50] Kız ve erkek çocuklara yönelik oyuncak üretimi baskılamak isteyenler Trans
formatında üretilmiş oyuncakları Carrefour marketler zincirinin raflarına yerleştirdiler, bile.
Tuvaletleri,
kadın ve erkek tuvaleti diye ayırmanın cinsiyet ayrımcılığı olduğunu iddia edip,
kadın ve erkek beraberce tuvaleti kullanmanın özgürlük olduğunu da söylüyorlar.[51]
Samsun’da bir hareket kamu binalarında tuvaletlerdeki bay/bayan ifadelerinin
kaldırılması için kamuoyu çalışmasına başladı bile.[52] Belçika, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Almanya, İngiltere hatta Manchester United Futbol Kulübü ortak tuvalet uygulamasına geçenlerin arasına isimlerini yazdırdı. ( Bu uygulamanın kadınlara nasıl bir fayda getirdiğini anlayabilmiş değilim. Daha çok Kinsey'in bahsettiği eğlenceli(?) tecavüz için uygun ortam hazırlığı gibi geliyor bana.)
Ortak tuvalet uygulamacılarından olan İsveç’te erkeğe “han” kadına “hon” denilmesinin cinsiyet eşitliğine aykırı olduğunu fark edenler her iki cinse hitap eden “hen” zamirini ürettiler ve kullanmaya başladılar. Buna Nötr cinsiyet hareketi diyorlar. Bu hareket tuttu ve ilk cinsiyetsiz ya da nötr cinsiyetli pasaport Hollanda’da verildi.
Ortak tuvalet uygulamacılarından olan İsveç’te erkeğe “han” kadına “hon” denilmesinin cinsiyet eşitliğine aykırı olduğunu fark edenler her iki cinse hitap eden “hen” zamirini ürettiler ve kullanmaya başladılar. Buna Nötr cinsiyet hareketi diyorlar. Bu hareket tuttu ve ilk cinsiyetsiz ya da nötr cinsiyetli pasaport Hollanda’da verildi.
TV’ler ve sosyal medya da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”
konusuna hassasiyetle(!) yaklaşıyor: Öyle ki, birçok çizgi filimde karakterlerin
cinsiyetlerini birbirlerinden ayırt etmek oldukça zor. Erkeksi duruşa kız
kafası, kız kaşlarına erkek saçı, kız kirpiklerine erkek elleri çizerek cinsel
karakterleri birbirlerinden ayırt edilemez kılıyorlar.
Sorunun bir başka yönü ise, “Cinsel Yönelim” ve “Toplumsal Cinsiyet” gibi kavramların muğlaklığının getirdiği sınırların belirsizliği.
Mesela “Cinsel Yönelim” ibaresi LGBT’lileri (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans) kapsarken Ensest[56](aile içi), Pedofili (çocuklarla seks), Zoofili (hayvanlarla seks), Nekrofili(ölülerle seks), porno veya seks bağımlısı gibi farklı “eğilimleri” kapsıyor mu, belli değil. Kapsıyorsa düzenlemelerde neden onlar dikkate alınmıyor, kapsamıyorsa “neden kapsamıyor, eksiklikleri nedir” oda belli değil.
Daha farklı eğilimliler, “uygulamalar, ölülere,
hayvanlara, amcasına veya kendi kızına eğilimi
olanları da dikkate almalı” dediklerinde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” nasıl
sağlanacak, oda belli değil. Kimin “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”nin korumasına
gireceğinin tamamen feminist örgütlerin keyfiyeti ile belirlenmesini adil bir
uygulama olarak değerlendirmek mümkün değil kanaatindeyiz.
Tanrının ya da tabiatın değerlerini kabul
etmediğimizde neyin meşru, neyin hastalık, neyin sapma olduğuna dair toplumsal
uzlaşılar da kalmıyor. Bu durumda iyiyi kötüyü kim belirleyecek?
|
İyinin kötünün belirleyicisi olan Tanrının, koltuğuna uzun süre önce devletler oturmuşlardı. Bir müddettir o koltukta sermaye(medya) oturuyor ve bir taraftan toplumun kendi değerleri ile nesillerine terbiye vermesini engelleyip, projelerinin önündeki engelleri ve alternatifleri ortadan kaldırırken, diğer taraftan da medyayı kullanarak toplumlara yeni ilişki formları dayatıyor.
Ahmet H. Çakıcı
Muharrem 1440 / ALANYA
Muharrem 1440 / ALANYA
Farklı Aile Formlar
Nasipse Devam ederiz.
[1] Jack
Goody, Batıdaki Doğu
[2]
Aynı eser.
[3]
Aynı eser.
[6]
Sen fernando vadisi'nde dünya porno pazarının kurulmasına ve bunların basın ve sinema yoluyla toplumlara yayılmasına da öncülük etmiş rockefeller vakfı, kendisinin "sexuel behavior in the human male" ve "sexuel behavior in the human female" gibi insanlık üzerinde cinsî cihetten tahribat yaratmaya yönelik çalışmalarını finanse etmiş; dr. kinsey, 1941'den itibaren rockefeller tarafından fonlanmış, 1954'ten sonra 75.000 ve 240.000 arasında değişen çeklerle toplam 1.750.000 dolar almış.
Şöhrete kavuştuktan sonra kendisinin ve karısının başrolde oynadığı porno filimler çekmesi nedeni ile gözden düşmüş bir bilim adamı.
Sen fernando vadisi'nde dünya porno pazarının kurulmasına ve bunların basın ve sinema yoluyla toplumlara yayılmasına da öncülük etmiş rockefeller vakfı, kendisinin "sexuel behavior in the human male" ve "sexuel behavior in the human female" gibi insanlık üzerinde cinsî cihetten tahribat yaratmaya yönelik çalışmalarını finanse etmiş; dr. kinsey, 1941'den itibaren rockefeller tarafından fonlanmış, 1954'ten sonra 75.000 ve 240.000 arasında değişen çeklerle toplam 1.750.000 dolar almış.
Şöhrete kavuştuktan sonra kendisinin ve karısının başrolde oynadığı porno filimler çekmesi nedeni ile gözden düşmüş bir bilim adamı.
[7]
Kinsey’in araştırmaları ve bu araştırmanın Amerikan Devleti ve toplumu üzerine
geniş bir yazı:
http://islamianaliz.com/yazi/cinsel-istismar-ve-hukukun-manipulasyonu-amerika-3581#sthash.WP6rKvCC.dpbs
http://islamianaliz.com/yazi/cinsel-istismar-ve-hukukun-manipulasyonu-amerika-3581#sthash.WP6rKvCC.dpbs
[12]
Alfred Kinsey ve araştımrları üzerine bir inceleme: Kinsey : Seks ve
Sahtekarlık Prof. William Sİmon
[16] İstanbul
Sözleşmesi 3/c ; ’toplumsal cinsiyet’’ belli bir toplumun kadınlar ve erkekler
için uygun gördüğü sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, etkinlikler
ve yaklaşımlar anlamına gelir.
[17]
İstanbul Sözleşmesi 12-5.
[18]
İstanbul Sözleşmesi 14. Eğitim Maddesi: Taraflar, gerektiğinde, öğrencilerin
gelişen kapasitesine uygun olarak, kadın erkek eşitliği, kalıplaşmamış
toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde şiddet
içermeyen çatışma çözümleri, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet
ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin öğretim materyallerine resmi
müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atar.
[20] Toplumsal
Cinsiyet: Toplumsal cinsiyet ise; toplumun verdiği roller, görev ve
sorumluluklar, toplumun bireyi nasıl gördüğü, algıladığı ve beklentileri ile
ilgili bir kavramdır.”
Cinsiyet: http://aileakademisi.org/arastirma/arastirma-toplumsal-cinsiyet-esitligine-dayali-politika-uygulayan-uelkelerde-kadin-ve-aile
Cinsiyet: http://aileakademisi.org/arastirma/arastirma-toplumsal-cinsiyet-esitligine-dayali-politika-uygulayan-uelkelerde-kadin-ve-aile
[31]
Aile ve Soayal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün
hazırladığı ANKA Katılımcı Klavuz Kitabı
https://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/haberler/anka-cocuk-destek-programi-bireysel-danismanlik-ve-aile-ile-calisma-egitici-egitimi
https://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/haberler/anka-cocuk-destek-programi-bireysel-danismanlik-ve-aile-ile-calisma-egitici-egitimi
[32] Toplumsal
Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Üniversite Çalıştayı Sonuç Raporu ile ilgili YÖK
Genel Kurulunda Alınan Karar (29.05.2015)
[35] “Taraf
devletler kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve
erkeklerin toplumsal
olarak klişeleşmiş rollerine dayalı önyargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak önlemleri alacaklardır” (İstanbul Sözleşmesi VII. madde 1-1 Bend) (Vurgu bana ait-AHÇ)
olarak klişeleşmiş rollerine dayalı önyargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak önlemleri alacaklardır” (İstanbul Sözleşmesi VII. madde 1-1 Bend) (Vurgu bana ait-AHÇ)
[36] https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2018.pdf
D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma MADDE 90- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan antlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu antlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur. Milletlerarası bir antlaşmaya dayanan uygulama antlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî antlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticarî veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren antlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz. Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü antlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne 18 göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.
D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma MADDE 90- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan antlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu antlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur. Milletlerarası bir antlaşmaya dayanan uygulama antlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî antlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticarî veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren antlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz. Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü antlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne 18 göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.
[53]
Sağlık bakanlığı şikayet hatt 184’den alınmış cevaptır.
[55] Bundan
sonraki süreçte LGBT’liler için kamuda işçi olma hususunda “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”nin sağlanması
için LGBT personel istihdamı içinde çalışmalara başlanması açılacak ilk davayı
beklemektedir.
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Ailesiz Toplum 3 - Kinsey Scalası, Toplumsal cinsiyet Eşitliği
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
aile,
Alfred Kinsey,
ETCEP,
farklı aile formaları,
İstanbul Sözleşmesi,
Kinsey Scalası,
nüfus,
OTCETA,
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
0 yorum:
Yorum Gönder