(Sebilürreşad Dergisi - Ağustos 2019)
Fakir ile zengin arasındaki binlerce yıllık denge, robot ve yapay zekâ teknolojilerinin gelişmesi ile darmadağın oluyor. Şehirler, sanayi toplumlarının atığı olan “ıskarta insanların[1]” depolandığı devasa toplama kamplarına dönüşmekte.
Bu süreçte egemenlerin gözüne en fazla, egemenlerin kontrol alanının dışındaki öğretileri gelecek nesillere taşıyan ve kalabalık nüfusun bir numaralı sanığı olarak görülen, “aile” batmakta. Egemenler ahiri çocuk olan, aileye ve uzun süreli kadın-erkek birlikteliğine darbe vurmak için, binlerce yıldır aşağılanan, ahlaksız bulunan, toplum dışı edilen bir zümreyi keşfettiler ve onlara “onur” (proud), lojistik, ekonomik ve feminist hareketlerden fikri destek verip “aile”nin üzerine saldılar[2]: LGBTQ+
Eşcinsel hareketler, yıllardır toplum tarafından aşağılanmış
olmalarının öfkesi, aile bağlarının zayıflığı, enerjileri ve ahlaki hiçbir
endişeye sahip olmamaları ile bu iş için biçilmiş kaftandılar.
Eşcinsel
hareketlerin toplumlar nezdinde onore edilmeleri ve “aile”ye saldırabilecek bir
atış üstünlüğüne sahip olabilmeleri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ismi verilen,
Türkiye’de de İstanbul Sözleşmesi ile korumaya alınan bir proje ile sağlandı.
Toplumsal Cinsiyet:
Rocefeller Vakfının Amerikalı
zoolog Alfred Kinsey’e maddi yardım
yapmaya başlama tarihi 1941’li yıllara denk geliyor[3]. Bu yardımlaşma Kinsey’in, 1947 yılında Rocefeller
Vakfı destekli Indiana Üniversitesi bünyesinde Cinsellik Araştırmaları
Enstitüsünü kurmasına kadar vardı. Kinsey, 1948 yılında çok sonraları büyük bir
manipülasyon[4]
ve sahtekarlık[5]
olarak da nitelendirilen “Erkek Cinselliği” ve 1955 yılında “Kadın Cinselliği”
üzerine yapmış olduğu araştırmaları bir rapor olarak yayınladı. Yayınladığı raporlar
Amerikan Medyası tarafından oldukça büyük bir ilgi ile karşılanır ve haftalarca
gündemde tutulur. Çıkan sansasyon sonucu Amerikan Barolar Birliği, Amerikan
Hukuk sisteminde çok ciddi değişikliklere gitmek zorunda kalır. O güne kadar
Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk
erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini
aldatması ve eşcinsellik vs. suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir.
Türkiye kamuoyuna “Cinselliği
tabu olmaktan çıkaran dahi[6]” diye
diye tanıtılan Kinsey, hazırladığı bu raporlarla cinselliğin tanımını da
değiştirir. Ona göre dişilik ve erkeklik, evrimin insanı, üreyerek neslini
korumak için zorladığı doğal evrimsel roldü. Cinsiyet insanın, evrimin
kendisini zorladığı erkeklik ve dişilikten başka kendi içinden gelen
eğilimlerle geliştirdiği bir kimlikti. Kinsey, halen LGBTQ+ örgütlerin
ellerinde salladıkları gökkuşağı renkli bayrakla simgelenen “Kinsey Skalasını”
yayınlayarak bir ucunda homoseksüelliğin (sadece eş cinsle ilişki) diğer ucunda
heteroseksüelliğin (sadece karşı cinsle ilişkinin) olduğu bir cinsiyetler
skalası yayınladı. Bu skalaya göre insanın cinsiyeti, evrimin biyolojik olarak
onu zorladığı dişilik veya erkeklikten bağımsız kişinin eğilimlerine göre
belirlenen bir tanımdı. İnsan biyolojik cinsiyetinden farklı olarak %10, 20, 50
veya seksen oranlarında erkek veya kadın olabilirdi.
Kinsey’e göre, sadece kendi
cinsi ile veya sadece karşı cinsi ile olmak bir sapmaya işaret ediyordu. Bu iki
duygunun tam ortasında, her iki cinse aynı anda (erkeğe ve kadına) ilgi duyan
biseksüellik en doğal ve dengeli duygu idi. Ancak heteroseksüelliği “normal”
kabul edip diğerlerini “ahlak” adı altında baskılayan “Ahlak Erkeği”
cinselliğin normal dağılımını engellemekteydi. Eğer “Ahlak Erkeğinin” toplumsal
cinslere olan baskısı kırılırsa toplumun büyük kesimi biseksül[7]
olacaktı. Daha sonra bu düşüncenin en önemli ismi haline gelecek olan Judith
Butler’a göre, ahlak erkeğinin toplumu zorladığı Heteroseksüellik (sadece karşı
cinse eğilim), ancak insanın en doğal
duyguları, eşcinsellik ve biseksüelliğin baskılanması ile ulaşılabilecek, zor
ve meşakkatli bir süreçtir[8].
Ancak Kinsey’de biyolojik ve
toplumsal cinsiyet ayrımı yoktur.
İlk kez 1968 yılında ABD’li
psikanalist Robert Stoller ‘Sex and Gender’ (Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet)
isimli kitabında, kadınlık-erkeklik ile
cinselliği birbirinden ayırarak “gender”(Toplumsal Cinsiyet) kavramını
kullandı. Bunun anlamı arzulardan/eğilimlerden çok biyolojik “Erkek” ya da
“Kız” olarak dünyaya gelenlerin “toplumsal cinsiyet” (gender) olarak başka bir
cinsiyet taşıyabilecekleriydi. Yani bir kız bedenine sıkışmış erkekler, ya da
erkek beynine sıkışmış kızlardı söz konusu olan.
Çok havada kalan bu tanımın
altı, süreç içinde özellikle Foucault, Deleuze/Gauattari ve Lacan’dan
aldıklarını geliştiren Judith Butler, Simone de Baviour, Luce Irigray, Dennis
Altman, Monique Wittiq, Diana Fuss, Judith Halberstam, Eve Kosoftsky Sedgwicks
vs. gibi feminist ve eşcinsel felsefecilerin gayretleri ile doldurulmaya
çalışıldı. (Queer Teori özellikle feminist hareketlerce üretilen bilgi üzerine
türetilmiştir.[9])
Toplumsal Cinsiyetler ancak Heteronormativiteyi inşa
eden (namus, şeref, ırz talebinde bulunan, Eşcinselliği reddeden ahlak
erkeği-Peygamberleri kastediyorlar) erkeğin diğer cinsiyetleri hapsettiği ikili
cinsiyet (kadın erkek) rejiminin yıkılması ile özgürleşebilecek cinsiyetlerdir.
Bu manada Toplumsal cinsiyetlerin içinde “Erkek” de “Kadın” da yoktur.
Toplumsal Cinsiyetlerin ilki "Heteroseksüalitedir
(Kadın-erkek ilişkisi) Bu diğer cinsiyetleri baskılayan, zulüm üretenlerin
cinsiyetidir ve “düşman” kuvvettir. Diğer toplumsal cinsiyetlere yer açabilmek
için onun geriletilmesi gerekir. (İstanbul Sözleşmesine “kadına pozitif ayrımcılık”
olarak giren madde “erkeğe negatif ayrımcılık” olarak işlev görür. Burada
dikkat edilmesi gerekir ki, negatif ayrımcılığa uğrayacak olan erkek, gay,
trans, biseksüel, ahlak, namus, şeref talebi olmayan erkek değildir[10]. Eşcinsel ve ahlak derdi
olmayan formlar yine aynı sözleşme gereğince koruma altına alınmışlardı.)
Dost Cinsiyetler: LGBTQ+ dır.
L : (Lezbiyen, kadın kadına ilişki)
G : (Gay, erkek erkeğe ilişki)
B : (Biseksüel, kadın ve erkekle aynı anda ilişki.)
T : (Trans, karşı cins rolüne girerek ilişki)
Q : (Queer: Ahlak erkeğinin anormal sayıp dışladığı diğer ilişki modelleri: (Pedofili, ensest[11], zoofili, porno, sadomazohizm, sadism, oğlancılık, fetişistler, pornocular, pezevenkler, röntgenciler vs.[12])
+ : Yeni gelecek tanımlanmamış zevk modelleri
L : (Lezbiyen, kadın kadına ilişki)
G : (Gay, erkek erkeğe ilişki)
B : (Biseksüel, kadın ve erkekle aynı anda ilişki.)
T : (Trans, karşı cins rolüne girerek ilişki)
Q : (Queer: Ahlak erkeğinin anormal sayıp dışladığı diğer ilişki modelleri: (Pedofili, ensest[11], zoofili, porno, sadomazohizm, sadism, oğlancılık, fetişistler, pornocular, pezevenkler, röntgenciler vs.[12])
+ : Yeni gelecek tanımlanmamış zevk modelleri
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, LBTQ+ cinsiyetlerin kadın/erkek
ilişkisi(heteroseksüalite) gibi normalleşmesini talep eder. Bunu da Kadın ve
erkek tanımlarının NORMAL cinsiyetler olduğu iddiasına saldırarak yapar.
Cinsiyet Özgürleşmesi
Düşüncenin genel hatlarını
“Cinsiyet Belası” isimli eserinde derleyip toparlayan Judith Butler’ın, Lacan
ve Wittiq’den alıp işlediği fikre göre doğduğunda, “insanın ifade
edebileceği tüm cinsel imkânları üzerinde barındıran[13]”
çocuklarda, “Toplumsal
Cinsiyetlerin” temel kurucu unsuru eşcinsellik ve ensest tabularıdır[14].
Çocukta gelişen ilk duygu
kendi cinsinden olan ebeveynine karşı ilgidir. Bu gelecekte “eşcinselliğe”
evrilecek olan duygudur. Çocuk daha sonra karşı cinsten ebeveyni fark
eder(ensest); bu da heteroseksüaliyeti inşa eden duygudur. Bu iki temel dürtü de
Ahlak Erkeği tarafından “Ensest Tabusu”
ve “Eşcinsellik Tabusu” olarak yasak
edilir.
Ancak “Ahlak Erkeğinin”
tabuları “anne”, “baba” ile sınırlı kalmaz. O çocuğun kendi kardeşlerine
yönelen tüm cinsel eğilimlerini yasakladığı gibi dışarıya yönelecek eşcinsel ve
heteroseksüel eğilimleri de tabu haline getirir[15].
Hatta insan dışı varlıklara yönelimlerini de (“hayvan tabusu”, “eşya
tabusu”) yasaklar. Ahlak erkeği sadece heteroseksüaliteyi serbest bırakırken
onu da “Tabu”larla tahakküm altına
almaya çalışır. “Toplu Seks Tabusu”
ile beraber cinselliği, “Yaş Tabusu” ile
kuşaklar arası cinselliği yasaklarken(pedofili), “Nikah Tabusu” ya da “Aile
Dışı Seks Tabusu” ile kişiyi tek kişiye mahkum etmeye çalışır. Üstelik “Mahremiyet Tabusu”, “gizlilik tabusu”, “regl dönemi tabusu”, “çıplaklık
tabusu” utanma, ar, ayıp vs. tabuları ile tekrar tekrar tabu süzgeçlerinden
geçirerek, cinsellikleri baskılar.
Erkeğin ürettiği yasaklar ve
tabular cinsel yatkınlıkların/yönelimlerin üzerinde belirleyici[16]
etki yapar[17]. Ve insanlığı, “kadın/erkek” üzerinden
tanımlanmış ikili cinsiyet rejimi hapishanesine mahkûm eder[18].
Böylece Toplumsal Cinsiyetler, “Ahlak Talebindeki Eşcinselliği Reddeden Erkek”
tarafından ötekileştirilerek, ahlaksız, iğrenç ve pis olarak tanımlanıp,
toplumsal baskı altına alınarak toplum dışı edilirler.
Bu
yüzden “Cinsiyetlerin Özgürleşmesi”, ancak “heteronormativiteyi üreten”
heteroseksüel ahlak erkeğinin baskısının kırılması ile mümkün olabilecek bir
şeydir.
Bu baskıyı kırabilmek için
öncelikle baskının ve yönlendirmenin fark edilmesi gerekir: Baskı doğum anı ile
başlar ve hayatın her alanına yayılır. Doğumhanenin kapısında hemşire, bebekle
birlikte göründüğünde “erkek”in sorduğu ilk soru: “Kız mı oğlan mı?” sorusudur. Daha ilk andan çocuk, yüzyıllardır
üretilmekte olan iki cinsiyetli cinsiyet rejiminin cinsiyet kalıbına sokulmaya,
yani biyolojik olarak “kız” doğmuşsa, “kültürel olarak da kız”; biyolojik
olarak “erkek” doğmuşsa, “kültürel olarak da erkek” olmaya zorlanır. Hâlbuki
çocuk belki lezbiyen, gay, biseksüel, trans, hem kız hem erkek cinsiyetleri
aynı anda yaşamaya çalışan (travesti)
veya hiç aklımıza gelmeyen bambaşka bir cinselliğe yönelebilirdi,
iddiasındalar.
Eşcinsel olmayan Ahlak
Erkeği, “Doğal”lık ya da “fıtrat” diyerek “erkek” ve “kız” kategorileri
tanımlamıştır. Fıtrat dayatması
çocuklara verilen isimler, giydirilen pembeli/mavili, etekli/pantolonlu
kıyafetler, oynadıkları silahlı/bebekli oyuncaklar, yönlendirildikleri
meslekler, aile ve toplum içindeki hitaplar, geleceğe yönelik beklentiler ve
toplumsal davranış kalıplarında kendini hissettirir. Bunlar “doğallık/fıtrat”
adı altında çocuğu “kadın” ya da “erkek” kalıplarına sokmaya çalışan
psikolojik, kültürel ve ekonomik baskılardır. Bu süreç çocuğu, “Toplumsal
Cinsiyet Kimliğini”, kafasının içine gömmeye, gizlemeye mahkûm eder.
Halbuki Fıtri/Doğal diye bir
şey yoktur. Erkek çocuklar top, tüfek, tabanca vs ile oynamaya; kız çocukları
da bebeklere ev işlerine meyilli değillerdir. Aileleri, erkek çocukların önüne
tabanca kız çocukların önüne cindy bebek koyduğu için onlar bu kalıpları öğrenir,
“erkek” ve “kadın” kalıplarına girerler, iddiasındalar.
Eşcinsel
Özgürleşmeciler, binlerce yıldır erki elinde tutan ve Heteronormativiteyi kuran
(eşcinsel ilişkiyi reddeden ve ahlak talebinde bulunan) erkeğin kalıpları
kırıldığında; yani çocuklara cinsiyetsiz isimler verip, cinsiyetsiz kıyafetler
giydirip, cinsiyetsiz oyuncaklarla büyütüp, onlara kültürel erkeklik ya da kızlık
kalıplarını öğretilmediğinde, “kadınlık ve erkeklik” diye kategorilerin kalmayacağını
düşünürler.
O halde öncelikle kırılması gereken; “normal erkek”, “normal
kadın” tanımları ve özellikle “normali tanımlayan “erkek otorite”dir. Annemarie Jagose’un
tanımı ile “Eşcinsel özgürleşmesi, eşcinselliğin özgürleşmesi için kendisini
sabit kadınlık ve erkeklik mefhumlarının kökünü kazımaya adamıştır: Bu hamle,
normatif cinsiyet ve toplumsal cinsiyet rolleri olarak eleştirdiği şeyin
baskıladığı diğer grupları da aynı şekilde özgürleştirecektir.[19]”
" 3 (üç) yaş, çocuğun eşcinsel olduğunu anlamak için çok mu erken? Transgender araştırmacılar öyle düşünmüyor." |
Peter
Hawkins de feminist hareketlerin hedeflerini: “Erkek düzenin tanımladığı cinsiyet mitlerini, çekirdek aileyi, devleti,
bırakınız yapsınlar kapitalizmini, kadın ve erkek birlikteliğine dayalı
üremeyi, erotizm ve üremenin birbirinden ayrılmasını, insanlığın gelişimini
engelleyen toplumsal eril ve dişil rollerin reddedilmesini ve bütün bunların
olması ile eşcinsel bireyin kendiliğinden özgürleşmesi[21] diyerek
tanımlar.
Burada
tekrar vurgulamak istiyorum ki, Cinsiyet Özgürleşmesi, “Kadın” tanımını
da, en az “Erkek” tanımı kadar sorunlu bir tanım olarak görmektedir. Çünkü
“Kadın” tanımı da “Erkek” tarafından tanımlanmıştır ve “Erkek”in zıddını betimler.[22].
Hâlbuki kimse kadın olarak doğmaz: Simon de Beauvior’un 1949 da “İkinci Cins”
isimli kitapta belirttiği gibi “kadın, zaman içinde olunan, bir şeydir[23]
iddiası bu çevrede genel kabul görür.
Eğer “erkek” ve “kadın”dan
müteşekkil ikili cinsiyet rejimi çökertilebilirse pek çok farklı kültürel
cinsiyetler (kadındaki erkekler, erkekteki kadınlar, yarı kadın yarı erkekler
ve daha tahmin edilemeyenler) özgürleşecektir. Carl Wittman, Gay Manifesto’da,
“Eşcinsel özgürleşmesinin amacı, eşcinselliğin hoş görülmesinden daha
fazlasını güvenceye almaktır. Kendisini toplumsal yapılar ve değerlerde radikal
ve kapsamlı dönüşüme adamıştır. Eşcinsel özgürleşmesi, toplumsal cinsiyet ve
cinsiyet rollerinin herkese baskı uyguladığı kavrayışı ile cinselliğin salt
azınlık bir kitlenin meşru kimliği olarak kabulü için değil, aynı zamanda “herkesin
içindeki eşcinseli özgür bırakmak” içinde mücadele etmektedir[24] diyerek
cinsiyet özgürleşmesinin hedeflerini tanımlar.
Ancak Marth Shelly’e göre
ikili cinsiyet rejiminin baskısından kurtulup “Toplumsal Cinsiyetleri”
özgürleştirmek yeterli bir sonuç değildir; O’nun hedefi çok daha büyüktür:
“Biz radikal eşcinsellerin ne istediğini size söyleyeyim: Bizi hoş görmenizi
veya kabul etmenizi değil, bizi anlamanızı istiyoruz sizden. Ve bu ancak
sizin de bizden biri olmanızla mümkün. İçinizde gömülü eşcinsellere
ulaşmak istiyoruz. Kafataslarınızın içindeki hapishanelere kapattığınız erkek
ve kız kardeşlerimizi özgürlüğe kavuşturmak istiyoruz.[25]”
Judith Butler bu konuya ,
“Dilin bedenler üzerinde işleme gücü cinsel ezilmenin hem ardındaki neden, hem
de ötesine giden yoldur. Dilin işleyişi ne büyülü ne engellenemez bir
işleyiştir… Dil karşısında gerçeğin belli bir plastiği, yoğurulabilirliği
vardır: Dilin gerçek üzerindeki eylemi plastik bir eylemdir[27].”diyerek
girer ve “Dili yeniden yoğurmak gerekir.” tavsiyesinde bulunur.
Bu düşünceden hareketle,
Toplumsal Cinsiyetçi çevreler, “Bilim adamı, Devlet adamı, din adamı,
insanoğlu, eloğlu, karı gibi ağlamak, evde kalan kızlar, ev kadını, şefkatli anneler,
kadın milletvekili, kadın hakları, kadın gazeteci[28]”
gibi kadın erkek ayrımcılığı gözeten kelimelerin kadınları aşağılar veya
kadını toplumsal bir role zorlarken, Toplumsal Cinsiyetlerin varlığını da, ya
tamamen görmezden gelir ya da aşağılama amaçlı ifadelerle ötekileştirmeye
yönlendirir, tespitinde bulunurlar. Mesela evinin erkeği, evinin kadını
kelimesinin yanına evinin lezbiyeni, evinin biseksüeli gibi, bilim adamı yerine
bilim gayi, devlet transı gibi bir kelime mevcut dile uygulanamaz. Bu sorunu
dildeki kelimelerdeki cinsiyetçi vurguları tamamen kaldırarak, çözmeyi
önerirler. Bilim insanı, devlet insanı, insan çocuğu vs gibi.
Ancak eşcinselliği reddeden
erdemli erkeğin erki ve toplumun dilindeki “ahlakçı” ve “erkek
egemen/patriyarkal” dil kırıldığında Toplumsal Cinsel Kimliklerin özgürlüğünden
bahsedilebilecektir.
Not 1: 2019 yılı G20
zirvesinin hemen öncesinde UN Women (BM Kadın Birimi) bir açıklama yaparak
“Kadınlar için en tehlikeli yerin kendi evleri[29]”
olduğunu açıklayarak evliliğin dünya çapında yasaklanması sürecinin ilk adımını
atmış oldu.
Not 2: UN Women'a göre, "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların güçlenmesi" projesinden dolayı kendilerine teşekkür borçlu olduğumuz şirketler/vakıflar şunlar[30]:
Rockefeller Foundation, Ford Foundation,
Open Society Foundation, Procter & Gamble, The Coca-Cola Company (TCCC) and
The Coca-Cola Foundation (TCCF), PROYA Cosmetics Co. Ltd, UNILEVER, Zonta
International Foundation.
Not 3: Yazının Tamamını, "Queer Teori Ahlak Sonrası Toplum" başlığı altında daha sonra yayınlamayı ümit ediyoruz.
[1] Zygmunt Bauman, Iskarta
Hayatlar
[2] Fikir Maxime Curvell’in
Sınıf, Irk ve Queer Eleştiri eserinden alınmıştır.
[3] Eşzamanlı olarak Sen
fernando vadisi'nde dünya porno pazarının kurulmasına ve bunların basın ve
sinema yoluyla toplumlara yayılmasına da öncülük etmiş Rockefeller Vakfı,
kendisinin "sexuel
behavior in the human male" ve "sexuel
behavior in the human female" gibi insanlık üzerinde cinsî cihetten
tahribat yaratmaya yönelik çalışmalarını finanse etmiştir; Dr. Kinsey, 1941'den
itibaren Rockefeller Vakfı tarafından fonlanmış, 1954'ten sonra 75.000 ve
240.000 arasında değişen çeklerle toplam 1.750.000 dolar almış.
Şöhrete kavuştuktan sonra kendisinin ve karısının başrolde oynadığı porno filimler çekmesi nedeni ile gözden düşmüş bir bilim adamı.
Şöhrete kavuştuktan sonra kendisinin ve karısının başrolde oynadığı porno filimler çekmesi nedeni ile gözden düşmüş bir bilim adamı.
[5] Alfred Kinsey ve
araştırmaları üzerine bir inceleme: Kinsey : Seks ve Sahtekarlık Prof.
William Sİmon
[7] Erkeklerin baskıcı
değil, besleyici olduğu, gerçekten eşitliğe dayalı bir dünyada , herkesin
biseksüel olacağı yönündeki sıkça duyulan iddiaya Rich Şöyle cevap verir : Bu şimdinin ödev ve
mücadeleleri üstündan liberal bir sıçramadır; kendi olasılıklarını ve
seçeneklerini yaratacak olansa, devam eden cinsel tanım sürecidir (Rich
1986,34-35
[8] Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:148 Psikanalizde biseksüellik ve eşcinsellik birincil libidinal
yatkınlıklar olarak görülür, heteroseksüellik ise onların zamanla
bastırılmasına dayanan meşakkatli bir inşadır.
[9] Annamarie Jagose, Queer
Teori-Bir Giriş s:143
[10] İstanbul Sözleşmesi 4.4
Madde: Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve
kadınların korunması için gerekli olan özel tedbirler, hali hazırdaki Sözleşme
kapsamında ayrımcılık olarak kabul edilmeyecektir.
[11] Annamarie Jagose, Queer Teori –Bir Giriş: s:90, “Kuşaklar arası cinsel ilişki (erkek çocuk
seviciliği/oğlancılık, pedofili ve ensest) meselesi birçok gey ve lezbiyen
topluluk içinde güçlü bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir. Bazıları
çocukların korunmasını, eşcinsel kimliğin gelişimi açısından etik olarak hayati
önemde bulurken, diğerleri bunu “erotik
histeri” olarak görmekte ve reddetmektedirler?[11]”
diyerek girer. Jagose, kuşaklar arası cinsellik (pedofili, ensest, oğlancılık
vs.) meselesine itiraz ediyor değildir. Bu yüzden konuyu hemen bir başka
mecraya taşımayı tercih eder : “Çocukların
etik bir şekilde erotikleştirilmesi mümkün müdür? [11]”
[12] Annamarie
Jagose, Queer Teori –Bir Giriş: s:136 “Bu nedenle olsa gerek, Stephen Angelides
“tecavüz, pedofili ve şiddet içeren ‘cinsel pratikleri’ queeri sorunsallaştıran
şeyler olarak tanımlar. Sheila Jeffrey de ‘pedofili’ ve ‘sadomazohizmi’ benzer
şekilde niteler. Kimlik temelli lezbiyen ve gey siyasetin eksenini çizen
sınırlar, sadomazohizm, kuşaklar arası cinsel ilişki (ensest) ve pornografi
konulu tartışmalarda defalarca sert eleştirilere maruz kalmıştır”
[13] Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:144 Gayle Rubin, denemesinde ayrıca biyolojik erkek veya dişinin
toplumsal cinsiyetli erkek veya kadına dönüşmesinden önce “her çocuğun insanın
ifade edebileceği tüm cinsel imkanları barındırdığını” savunur... Rubin’e göre
biseksüellik, her iki cinsiyetten ebeveynin de ortalıkta oldukları ve çocuğun
bakımıyla doğrudan ilgilendikleri, böylece dişilliğin reddinin hem erkekler hem
kadınlar için toplumsal cinsiyetin önkoşulu olmaktan çıktığı türden çocuk
yetiştirme pratiklerinin sonucudur.
[14]
Judith
Butler, Cinsiyet Belası s:156. Julia Kriteva, Lacan’ın izinden giderek anneyle
ensest birleşmeye yönelik yasağın öznenin kurucu/temel yasası olduğunu savunur,
bu temelle anneye sürekli bağımlılık ilişkisi kopar, kırılır.
[15] s:Judith Butler,
Cinsiyet Belası s:81: Lacan’da ve Irıgaray’ın Freud’u Lacan sonrası dönemde
ele alışında cinsel farklılık, temelinde töz metafiziğini koruyan basit bir
ikilik değildir. “Eril” özne kurgusal bir inşadır ve bu inşayı, ensesti
yasaklayan ve heteroseksüelleştirici arzuyu daima yer değiştirmeye zorlayan bir
yasa üretir. Dişil asla bir özne işareti değildir, asla bir toplumsal cinsiyet
“niteliği” olamaz. Daha ziyade eksiğin imlenmesidir dişil, imleyen ise
simgeseldir, Yani fiilen cinsel
farklılığı yaratan bir dizi
farklılaştırıcı dilsel kuraldır. Eril dilsel konum Simgesel yasanın, yani
Baba’nın yasasının kurucu yasaklarının gerektirdiği birleşme ve
heteroseksüelleşmeye maruz kalır. Anneyi oğluna yasaklayarak aralarındaki
akrabalık ilişkisini tesis eden ensest tabusu
“Baba’nın adına” yürürlüğe konan bir yasadır. Benzer bir şekilde, kız
çocuğunun da annesine de babasına da duyduğu arzuyu reddeden yasa, kızın
annelik simgesini üstlenmesini ve akrabalık kurallarını sürdürmesini
gerektirir. Hem eril hem de dişil konumlar yasaklayıcı yasalar tarafından
böylece tesis edilir. Bu yasalar kültürel olarak idrak edilebilen toplumsal
cinsiyetleri üretirler, ama bunu sadece, imgesel alanda yeniden ortaya çıkan
bilinçdışı bir cinselliği üreterek gerçekleştirirler.
[16] Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:102 Lacan’a göre ise oğul ile anne arasındaki ensest birleşmeyi
yasaklayan Yasa, akrabalık yapılarına, tani dil üzerinden vuku bulan bir dizi
hayli düzenlenmiş libidinal yer değiştirmeye önayak olur.
[17]Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:131 Hiç bir şekilde kurucu nitelikte olmayan bu yatkınlıklar, kendi
soykütüğünü gizlemeyi hedefleyen bir sürecin sonuçlarıdır. Bir başka deyişle
“yatkınlıklar” yürürlüğe konmuş bir takım cinsel yasakların tarihinin
izleridir, anlatılmayan ve yasakların anlatılamaz kılmaya çalıştıkları bir
tarihtir bu.
[18] Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:82 Ayrıştırıcı bir dişil-eril ekseninde tutarlı bir cinsel kimlik
inşası başarısızlığa mahkûmdur.
[19] Annamarie Jagose. Queer
Teori-Bir Giriş Querr Teori s:56
[20] Annamarie Jagose. Queer
Teori-Bir Giriş Querr Teori s:57
[21]
Annamarie Jagose. Queer Teori-Bir Giriş s: 55
Feminizm eril toplumsal cinsiyet
mitlerini ve çekirdek aileyi yıkmaktadır. Devleti ve laissez-faire kapitalizmi
ve bu sistemin dayattığı üremeye dayalı erotik dikotomiyi yok etmektedir. Erotizm
ve üreme birbirlerinden ayrı olabilecek iki ayrı şey olarak görüldüğünde ve
eril ve dişil roller insan gelişimini sınırlayan etmenler olarak
reddedildiğinde eşcinsel birey kendiliğinden özgürleşmektedir.
[22] Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:192:Wittig’e göre kadın yalnızca, erkekle ikili ve karşıtlığa
dayalı bir ilişkiyi sabitleştiren ve pekiştiren bir terim olarak var olabilir,
bu ilişki de heteroseksüelliktir. Lezbiyen ise heteroseksüelliği reddettiğinden
artık karşıtlığa dayalı bu ilişkinin terimleri dâhilinde tanımlanmıyordur. O ne
kadındır ne de erkek.. Kişi kadın doğmaz, kadın olur; üstelik kişi dişi doğmaz,
dişi olur; daha da radikali, kişi isterse ne dişil ne eril, ne kadın ne de
erkek olur.
[23] Judith Butler, Cinsiyet
Belası s:89, Simon de Beauvoir’in ileri sürdüğü gibi “kişi kadın doğmaz,
kadın olur” iddiasının bir doğruluk payı varsa eğer, kadının kendisi oluşum
sürecinde olan bir terimdir, başladığı veya bittiği söylenemeyecek bir oluş,
bir inşa ediştir... Nihayet kadın olmak asla mümkün değildir. Toplumsal
cinsiyet bedenin tekrar tekrar stilize edilmesidir.
[24] Annamarie Jagose, Queer
Teori-Bir Giriş s:56
[25] Annamarie Jagose.
Queer Teori-Bir Giriş Martha Shelley. Querr Teoriye bir giriş: S:56
[26] Patriyarkal: Baba/erkek
egemenligine dayanan aile ve toplum modeli.
[27] Judith Butler,
Cinsiyet Belası s:198
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Özgürleşmesi
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
Alfred Kinsey,
cinsiyet özgürleşmesi,
Kinsey Skalası,
toplumsal cinsiyet,
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği,
warren buffet
5 yorum:
Hocam kalemine, kalbine, zihnine sağlık. Allah razı olsun. Çok güzel bir yazı olmuş. Teşekkür ederiz.
Tarihin bilinen en eski zamanlarından beri, insanın "varlık" sorunu cinsiyet ayrımı üzerinden ele alınmakta ve temellendirilmektedir. "Cinsiyet özgürleşmesi" kavramı ile bu temel reddedildiğinde, insan için, yeni bir "varlık" sorunu ortaya çıkacaktır.
Ramazan Bey,
Sanırım haklısınız. Bizim fikrimizde insanlığı ve tüm alemi yeniden formatlama derdinde olduklarıdır. Bu nedenle özellikle "erkek öznenin normları" dedikleri Peygamberlerin öğretilerinin ulaşmadığı nesillerin hayallerini kuruyorlar diye düşünüyorum.
ALLAH RAZI OLSUN
YAZILARINIZDAN YARARLANIYOR VE REFERANS VERİYORUM
TANIŞMAK DİLEĞİYLE
ALLAH'A EMANET OLUN
BURHANETTİN CAN
Burhanettin Hocam,
gurur duyarım. Kıymet verdiniz çok teşekkür ederim.
Aziz Allah yar ve yardımcınız olsun.
Yorum Gönder