Ya Hakk !

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 9 Ara 2019 0 yorum

HAKK’ Aziz Allah’ın isimlerinden. 
Allah(cc), HAKK’tır.
HAKK’lı, Allah’lı, Allah’ın razı olacağı yerde duran.

HAKK’sız, Allah’sız, Allah’ın(cc) razı olmadığı yerde duran.
Haksızlığı (Allahsızlığı, Allah'ın razı olmadığını) bilinçli tercih eden, bile bile HAKK’sızdan yana olan, HAKK’sızlıktan çıkar sağlayan, HAKK’sızlığın sürmesi için çalışan, HAKK’ı gizleyen örten. Örten, yani kâfir.
Menfaati için, bile bile HAKK’ı (Allah’ı) düşman edinendir kâfir.


HAKK’a taraf olmak isteyen, HAKK’ı (Allah’ı) düşman edinmek istemeyen HAKK’ı nasıl bulur?
HAKK nasıl görülür, tespit edilip taraf olunur?

Derdimi kolay anlatabilmek için bir mizansen kurmak istiyorum.
Bir simitçi amcamız olsun, sabahın köründe simit tezgâhının başında bekleyen. Ondan simit alan sefil, karaktersiz biri daha olsun.  Aldığı simidin parasını ödemeden gitmek isteyen. Simitçi amca parasını almak için hamle yapınca, zorba bir el hareketi ile arkadaşlarını çağırsın. Bir minibüsten 4-5 kişi inip zorbaya yardım etmek için koşuştursun.
Tüm bunlar olurken olayı seyreden bir öğretmen, bir imam, bir profesör, bir cerrah, bir berber, bir öğrenci, bir işsiz, bir çoban, bir yufkacı teyze ve bir de sanayi çırağı olsun.

Bu insanlardan hangisi, HAKK’ı ve HAKK’lıyı doğru tespit edebilmiştir?

Hangisi kimin doğru, kimin yanlış yolda olduğunu görmüştür.
Elbette ki hepsi.
Eğer zihni ya da ruhi bir anomali yoksa herkes HAKK’kı görme, HAKK’lıyı tespit edebilme yeteneğine sahiptir. Bu İlahi iradenin insanoğluna vermiş olduğu bir yetidir.  
Bir profesör ile sanayi çırağı arasındaki fark derinliktedir. HAKK’ı ve HAKK’lıyı tespitte etmekte değildir.
"HAKK’ı” tespit eden “Batıl”ı, “HAKK’lı”yı tespit eden “HAKK”sızı, “iyi”yi tespit eden “kötü”yü, “güzel”i tespit eden “çirkin”i, “Hayrı” tespit eden “şerri” de tespit etmiş olur.

İlk Not : “Her akıl sahibi HAKK’ı ve ŞER’i görebilecek yeteneğe sahiptir.

Bu noktada insanoğlu bir yanılgıya düşer. HAKK’ı görmeyi, HAKK’a taraf olmak zan etme yanılgısıdır bu. HAKK’ı görünce insanoğlu kendisinin de HAKK’lı olduğu, HAKK’ın tarafında olduğu vehmine kapılır. Herkesin kendinin HAKK’lı olduğunu iddia etmesi bundandır.
Mizansenimize geri dönelim: Simitçiye yapılan zulmü herkesin gördüğünü, haklı ve haksızı tespit edebildiğini söylemiştik.
Zorba ve adamları simitçi amcanın üzerine yürürken, seyredenlerden biri sıyrılıp simitçi amcanın (HAKK'ın, HAKK'lının) yanına gidip “Amca,  seninleyim” diyor.
Simitçi amcanın yardımına koşan kimdir? 
Kim riski ve tehlikeyi göğüsleyip HAKK’ın HAKK’lının yanında durabilmiştir?
Profesör, imam, öğrenci, muhasebeci, işsiz veya mantıcı olmak HAKK’ın yanında durabilmenin kefili değildir.
Kim, Hakkın yanında olmanın bedelini ödemeye razı ise “o” ancak HAKK’ın yanında durabilir.
Haluk Burhan’dan alıntılayalım. Ahlak kaybetmeyi göze alabilmektir.

İkinci Not: HAKK’ı görmek, HAKK’ın yanında olmak demek değildir.

Rahatından, parasından, malından, mevkiinden, uykusundan ve hatta son kertede canından vermeyi göze alamayanlar HAKK’ın yanında duramazlar.
HAKK’ı görmek ve HAKK’ın yanında durmak ayrı şeylerdir. Merhametlilerin şahı Hz Resul’e atfedilen meşhur duada, “Ya Rabbi! Bana HaKK’ı göster ve HAKK’ın peşine gidebilecek cesareti de ver” denildiği gibi.

Üçüncü Not: HAKK bedeli ödenmeden çıkılabilecek bir makam değildir.

HAKK'lı ya ni Allah'lı olmak insan oğlunun çıkabileceği en yüksek makamdır. Böyle bir makamın bedeli elbette ucuz değil yüksektir. Ancak insanlar çoğu yüksek makamları değil hevalarının çağrısını daha çok isterler.

Herkes alkolün, sigaranın, hırsın, kinin, dedikodunun, yalanın, çok yemenin kötü bir şey olduğunu bilir. HAKK kendilerine açık edilmiştir. Herkes TV seyretmek yerine kitap okumanın, bir dostu ziyaret etmenin, Hakkı zikretmenin daha hayırlı olduğunu bilir. Tüm öğrenciler oyun yerine ders çalışmanın  daha faydalı olacağını hesap eder.
Ancak insanların çoğu hüsrandadırlar.[i]
Dördüncü not: Mesele HAKK’ı görmek değil, peşine gidebilmektir.

Mizansene geri dönelim. Simitçi amcanın yanına biri gitmiş ve “Senin yanındayım.” demişti.
Olayı seyredenler, niçin HAKK’ı gördükleri halde simitçinin yanında yer alamadılar?
Cevabı çok da zor değil. Çünkü mazeretleri(miz) var.[ii]
Hakk’ı herkes bilir ve görür. Ancak herkes Hakk’ın peşine gidemez. Şeytan’ın kulaklarına fısıldadığı korku, endişe ve bahanelerin peşine düşüp HAKK’ı (Allah’ın hoşnut olacağı yeri)  ve HAKK’lıyı terk ederler.

Bu sefer Şemseddin Yeşil Efendi’den alıntılayalım: “HAK’ka mahkumiyete ahlak denir.”

Mahkûmiyet, alan sınırlar. Kişinin hareket alanını daraltır. Artık yapabilecekleri vardır. Yapamayacakları vardır. İstediği gibi kazanamaz, harcayamaz, yiyemez, içemez, dilediği yere gidemez, dilediği ile dilediği gibi olamaz, mahkûmdur.
Mahkûmiyet ezadır. Cefa çektirir. Sıkıntılı iştir yani.
Ahlak; sınırlar içinde kalmanın getirdiği eziyete “başım üstüne” diyebilmektir.
HAKK (Allah) ve HAKK’lılık,  zorluğa ve sıkıntıya katlanmayı, bedel ödemeye razı olmayı talep eder. HAKK peşinde koşulmayı, ardından kovalanmayı, uğruna çabalanmayı ve mutlak sadakati ister. Ürkektir, çekingendir, hassastır. Peşine düşmeyen, çilesine, cefasına katlanmayan, hassas davranmayan kimseye verilmez.
HAKK’lı olmak, HAKK’ın yanında olmak, HAKK’ın taraftarı olmak hedeflenen makamdır. Bu makam çok kıymetlidir. Ucuza alınamaz. Bu nedenle, HAKK’a sadakat; maldan, paradan, mevkiden, keyiften, konfordan, zevkden, eğlenceden veremeyenlerde  görülmez.

Şerri de herkes fark edebilir.
Herkes şerri, kötüyü, çirkini görebilir.
Ama ŞER, HAKK gibi değildir. 
Mesela HAKK gibi mutlak sadakat istemez. İstediğiniz zaman ihanet edip doğru davranışlarda bulunabilirsiniz. Ara sıra yaptığınız doğruluk gösterileri sizi HAKK'lılardan yapmaz. ŞER'liler arasından çıkarmaz.
Arsızdır, Saldırgandır. İşgalcidir. Kendini göreni, etkisi altına alır.  
Parasını alamayan Simitçi kendisini kandırıp aldatanlara karşı kine, nefrete kapılır. İntikam hırsı ruhunu sarar. Merhamet, şefkat ve adalet duygusunu zedeler. “Beni aldattılar. Bende başkalarını aldatırım” fikri zihnine yerleşir. Kötülük simitçiye nüfuz eder.
Seyredenler kötülüğün cezasız kaldığını gördüklerinde aynı davranışı taklit edip, güçsüzlere zulmetmeye başlarlar. 
Dedikodu, abartma ve yalanla kötülük meşrulaştırarak toplum içinde yayılır. Dedikodu kötülüğün propagandasıdır. Şerr toplumu işgal eder.
Birini aldatıp ondan parasını çalan, ona sadece maddi zarar vermez. Ondan merhameti, kerem sıfatını, verebilme yeteneğini de çalar. Onu hüsn-i niyetten mahrum edip, su-i zanna mahkûm eder. 
Şeytan zafer çığlığı atar. 

Beşinci Not: Mesele, HAKK’kın peşine gidebilmek kadar,  kötülüğün işgalini de önleyebilmektir.
Yani HAKK’a sadakat,  ŞER’in işgaline direnmektir.

En üst düzey eğitimliden en alt düzey eğitimlilere kadar herkes HAKK’ı da ŞER’i de net görebiliyorken,  HAKK’ın peşine giden, ŞER’e direnebilen insan sayısı çok azdır.
Neden?
Eğer HAKK’sız (Allah’sız, Aziz Allah’ın razı olmayacağı yerde duran, zalim), “BEN”le yakın ilişki içinde olan biri olursa mesela anne, baba, iş sahibi, amir, eş, çocuk, arkadaş, müşteri, işveren veya bizzat kendim,  HAKK’ın önüne sütre /perde olur, HAKK’ı görmek zorlaşır. HAKKIn önündeki en kalın perde MENFAAT perdesidir.
Mizansene geri dönersek zulmedenin emrindekiler, arkadaşları, akrabaları ve hatta bizzat şahsın kendisi, simitçiye yapılanın zulüm olduğunu net olarak görür ve bilir. Ancak çağırdığında büyük ihtimalle zalime yardıma da gidecekler ve “bu BENim HAKK’ım, görevim,  emir kuluyum, o bizden vs.” diyeceklerdir. Şahit oldukları zulme karşı çıkıp, HAKK’a taraf olmakta en azından tereddüt edeceklerdir.
Dikkat edilirse HAKK’sızla “BEN” arasında bir ilişkinin gelişmesi, HAKK'ı görme yetisini, netliğini kaybettiriyor. Pozisyonumuz, düşüncemiz ve kararlılığımız değişiyor. HAKK'ta farklı şeyler görmeye başlıyoruz.
Komutanı emrettiği için sivilleri bombalayan asker; fabrika önünde işçileri coplayan polis; işçilerinden esirgediği maaşı lüks bir arabaya yatıran esnaf/sanayici;  lüzumsuz olduğunu bile bile öğrencilerine aptalca şeyler anlatan öğretmen; fayda etmeyeceğini bile bile prosedürü uygulayan doktor, memur, eczacı;  kuyrukta bekleyenlerin önüne elindeki kartla geçen banka müşterisi; mudisini faiz sarmalına davet eden bankacı; çocuğunu işe sokmak için torpil arayan baba; iyi oynamasa da bizim takım kazanmalı diyen taraftar; daha iyi bir not için kopya arayan öğrenci; sıkışmış birini düşürmeye çalışan emlakçı/galerici olayın dışındayken çok net görebildikleri HAKK’ı kişisel menfaatleri ile gölgeleyerek görülemez kılmışlara örnek sayılabilir.
Kişisel çıkarlar menfaatler, beklentiler, ümitler, sevgi/nefret ilişkileri devreye girdiğinde HAKK bulanır. Görülemez hale gelir. HAKK,  “BEN”lik sisinin ardında kaybolur. BEN'lik şehveti, HAKK’ı gölgeler.

Altıncı Not: HAKK’a “BEN” aradan çıkarılmadan ulaşılamaz.

Zor olan HAKK’ın önüne dikilen “BEN”i aradan çıkarabilmek, “BEN”in HAKK’ı (adaleti, güzeli, hayrı)  gölgelemesini, kirletmesini engelleyebilmektir.
Hem elindekini ederinden fazlaya satmak, çabucak zengin olmak, tüm basamakları atlayıp en üste çıkmak,  emeksiz, yorulmadan, üzülmeden, gerilmeden kazanmak isteyecek hem de karşıdakinin acizliğinden, bilgisizliğinden, ihtiyacından faydalanmayacaksınız. Hem “BEN”i tatmin etmeye, “BEN”in menfaatlerini korumaya çalışacak, hem HAKK’ın hatırını kırmayacaksınız.
Mümkün değildir.
HAKK’lı olmak, HAKK’la olmak “BEN”lik yükünü yanına alanların çıkamayacakları mevkiilerdir.
HAKK’a giden yolda (sırat-ı müstakim) “BEN”lik, insanoğlunun önündeki en büyük ve en zorlu engeldir. İnsanoğlu “BEN”i terbiye etmekte çok zorlanır. Ancak “BEN” öne çıktıkça zulüm çoğalır.
"BEN"lik davası Şeytan'ın tüm vaadleri gibi boştur. Sonucu kalp ve ruhun hastalanmasıdır. Ekin ve nesil perişan olur. Çünkü HAKK'ın olmadığı yerde insanoğluna huzur yoktur. Kalpler ve ruhlar ancak HAKK'ı zikretmekle sükûn bulur.
“BEN”in büyümesi (çıkarların, menfaatlerin, beklentilerin, kibrin) ile HAKK’ın önündeki gölge de büyür. O nedenle yükseklere çıktıkça, güçlendikçe, zenginleştikçe HAKK (adalet) talebi azalır. HAKK (adalet, hayır) talebi “BEN”leri (çıkarları, menfaatleri) zayıf olanlarda güçlüdür. Bu yüzden olsa gerek zengin ve güçlülerin HAKK, adalet talebi ile nümayiş yaptıklarına şahit olunmaz.
Güçlülerin “BEN”leri öne çıkıp HAKK derdi kalmayınca, güçsüzlere Dünya cehennem olur. Ortaya çıkan Cehennem’in ateşi, güçlülere de dokunur.   
Hali görüp "BEN"cilliğin toplumu felakete götürdüğünü fark edenlerin kulağına Şeytan fısıldar “biraz HAKK’ı, biraz da “BEN”i (çıkarlarını) kolla.” 
Böylece razı edilmesi gereken iki kişi olur. İlki HAKK olan Aziz Allah’tır. İkincisi “Ben”dir.

“Şirk”et kurulmuştur.    

Artık HAKK’lı olmak sadece Aziz Allah’ın razı olması demek değildir. HAKK, “BEN”in de razı olmasıdır. Hem “BEN” razı olacağım, hem “BEN”imin razı olduğundan HAKK.
“Şirk”et kurulmuştur. BEN ve HAKK ŞİRKeti. 
“BEN”;  kendini tatmin etmeyen, razı etmeyen, menfaatini korumayan, görüşünü almayan hiçbir HAKK’lı girişime yüz vermez. Ancak BEN razı olduğunda HAKK’ın rızası aranabilir. Kişisel menfaatlerin rızası, HAKK'ın rızasının (Allah rızası) önüne geçer.  
Her ne kadar Şeytan; "BEN"lik sahibini, vesveseler ile HAKK yol üzerinde olduğuna ikna etse de yol(sırat-ı müstakim) kaybolmuş, görülemez olmuştur. Çünkü kişisel menfaat yolunda, HAKK’a rastlanılması mümkün değildir. 
HAKK  sadece Aziz  Allah’ın (HAKK’ın) yanındadır. BEN veya başka bir isim onun yanına yakışmaz. (Gulhüvellahu ehad)

Yedinci  Not. Şirk, “Ben”inin rızasını HAKK’ın rızasına karıştırmaktır. Ya da HAKK’ın rızasını “Ben”in rızasının yanında aramaktır
.

Aziz Allah’a şirk koşulan para, mal, şeyh, sultan, kadın vs. değildir. Kişi hep “BEN”ini şirk koşar. Paraya, mala, şeyhe vs. eğer “BEN”in menfaatine çalışacaksa itibar eder. Mesela “BEN”i Cehennemden alıp Cennet’e koyacaksa, ev, araba, yat, kat verecekse, bir hastalığı, bir musibeti başından savacaksa.
Yani peşinden koşulan kişiye ancak “BEN”e hizmetçi olacaksa itibar edilir. Bu bilinç Peygamberleri, şehitleri, geçmişin kıymetli kişilerini ve hatta âlemlerin Rabbi aziz Allah’ı bile “BEN”in hizmetçisi yapmaya çalışır.  Yüceltilmeye çalışılan “BEN”dir.
“BEN”in menfaati “HAKK”ın önüne geçer. Ancak kişinin meydana direk “BEN” diye çıkması mümkün değildir. Çünkü “BEN”imin insanlar katındaki itibarı ancak diğer insanların itibarı kadardır.  Bu nedenle kişinin "BEN"ini HAKK kılıfı içine saklaması, kendini HAKK olarak takdim etmesi gerekir. 
O’nun HAKK dediğinde kastettiği “BEN”in beklentileri, çıkarları, fikirleri, öfkeleridir.
Şirk “BEN”i, HAKK diye sunmaktır.

İnsan için bundan sonrası zulmün tarihini yazmak olur.
Kişisel menfaatin HAKK’ın rızası ile bir tutulması (şirk) , HAKK’ın(adaletin,doğrunun) örtülmesi (küfür) anlamına geleceğinden, "BEN"ciliğin/"BEN"cilliğin gelişmesi ile zulüm ve küfür meşrulaşıp normalleşir.
“BEN”lerini tatmin etmeye çalışanlar, “HAKK”ın huzurunda tutunamaz, kovulurlar. “BEN”lik üzerine ısrar, HAKK’sızların safında yer almakla, HAKK’sızlıkla  son bulur. 
"BEN”cilik kişiyi HAKK’sızlığa (Allah’sızlığa) mahkum eder.

Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.” Lokman (as)’ın, Lokman Suresinin başında oğluna verdiği bu öğüt, şirkin (kişinin ya da toplumun kendini, fikrini, menfaatini HAKK diye tanımlamasının) büyük bir zulüm olduğunu söyler. Şirkin (kişisel menfaatlerin HAKK'ın hatırı ile bir tutulması), toplumun HAKK’ı terk etmesine, HAKK’lıların ve mazlumların yalnızlaşmasına dolayısı ile zulmün, zalimlerin, HAKK’sızların elinde toplumun mahvolmasına neden olur.
HAKK’ın, “BENin menfaati” olarak tanımlanması Fransız devriminden beri devletlerin sistemleştirerek  uyguladığı modeldir. İlk kez 1938 yılında Hitler, Alman halkına yapmış olduğu bir konuşmada bunu itiraf ve formüle eder. “HAKK, Alman ulusunun menfaatine uygun olandır.”  
Ne yazık ki; Modern ulus devletlerin HAKK’ı ulusal/kişisel çıkarlara, menfaatlere endeksleyen anlayışı kitlesel zulümlerin dahi meşrulaşmasına neden olmuştur.
Ulus devletler, toplumlarının çıkarları için başka coğrafyaları sömürgeleştirmeyi, kitlesel katliamlar yapmayı, toprağı, havayı ve suyu zehirlemeyi HAKK namına(toplum çıkarına) yapar hale gelmişlerdir.
İlk mizansene dönüp üzerinde konuşmadığımız son figürü konuşalım. Simitçi, simitçiye zulüm eden(HAKKsız), HAKK’a taraf olan ve zalime(HAKK’sıza) destek olanın haricinde birde tüm bunları sadece seyredenler vardı.
Sadece seyredenler, seyirciler her zaman en kalabalık olanlardır.
Onlar da HAKK’ı görüyor, onlarda HAKK’ı tespit ediyorlar.   
Ancak HAKK’a taraf olamıyorlar. 
Mazeretleri var. Bahaneleri.
Şeytan ayetlerin arasından fısıldıyor; “Onlara vesveseler vereceğim, korkular, kuruntular ve bahaneler.”
Büyük kalabalıkların, seyircilerin ve benim bahanelerimiz var. Mazeretlerimiz.
Vesveseler, korkularımız.

Son söz niyetine 
Şemseddin Yeşil Efendi’den alıntılayalım;
Hane-i kalbinde HAKK’tan başka bir mihmanı (misafir) olmayan kimseye Hazreti İnsan denir.”
                                                                                              Ahmet H. Çakıcı
                                                                                         Ocak 2015/ ALANYA

Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın

0 yorum:

Yorum Gönder