“Seküler sosyal ilaçlardaki sıkıntı, uygulandıkça hastayı daha da hasta etmesidir. Batı'da bugün bunu ifade etmek, yani yeni aristokrasilerin bize parlak ve özgürleştirici bir ütopya getirmek şöyle dursun sosyal hastalıklarımızı daha da kötüleştirdiğini söylemek, küfür kabul edilmektedir[2].
Conor Cruise O’Brein
Postmodern
insanın, insanlığın çöllerde gezindiği ilkel vakitlerden kalma, geçmiş dönemlere
ait bir kavram olarak gördüğü aile; egemenlerin “Postmodern” dönemden “İnsan
Sonrası” (posthuman) döneme geçmeye çalıştığı, makine olmanın eşiğine geldiği
şu anda, bir an önce terk edilmesi, hatıraların arasına karıştırılması gereken
bir kavram olarak görülüyor. Aile tipi
toplumun terk edilerek, aile sonrasına geçişin fikri alt yapısı ise feminist ve
Queer çevrelerce inşa ediliyor.
Ünlü
feminist filozof Simone de Beauvoir İkinci Cins eserinde Evlilik ve aileyi; “erkek egemen düzenin,
kadını baskı altında tutmak için geliştirdiği bir yapı” olarak görür
ve çoğu feministler gibi "ailenin tamamen ortalıktan kaldırılmasını”
önerir. “Hiç bir kadına evde oturup çocuğunu büyütme fırsatı vermemeliyiz...
İnsanın yaratılmış bir doğası/fıtratı yoktur... O şekil verilebilir ve biz ona
yeni bir şekil vermeliyiz” diyerek fikrini açıkça ifade eder.
Queer
Teorinin peygamberi olarak görülen Judith Butler da kimden aldığını ve katılıp
katılmadığını belirtmediği alıntıda Simon de Beayvoir’le aynı fikirdedir; “Ev, erkeğin kamusal alanıdır. Kadın, erkeğin
evdeki diğer malları gibi malıdır. Evlilik, erkeğin kadını mülkleştirerek
dilediği an tecavüz hakkı elde etmesidir. Bu hali ile evlilik, sokakta
işlenilmemiş tecavüzdür. Ya da “tecavüz”, sokak evliliğidir, evsiz bir
evliliktir. Evsiz kızların evliliğidir ve evliliğe gelince, evcilleştirilmiş
bir tecavüzdür[3]. Tecavüz erkeğin mal
edinmesinin evsiz olanıdır. Nikâhlı olanına evlilik diyoruz” der. (Butler’ın
sanırım burada kastettiği tecavüzün yasaklandığı gibi evliliğin de yasaklanması
gerektiğidir.-AHÇ)
Kendisini
“Sosyal Feminist” olarak tanımlayan ve “Kültürel Feministleri”, kapitalizmin
yatağına girmekle suçlayan ünlü feminist kuramcı Nancy Fraser, Judith Butler'ın
niyetini fark ederek "alternatif birliktelik, partner modelleriyle" ailenin
sonlandırılması teşebbüsüne karşı çıkar[4].
Judith ya da
kendini farklı hissettiği zamanlarda kullandığı ismi ile Jack Halberstam, “Aile, hem modern kültürde hem de akademik
kültürlerde insan etkileşiminin son derece gerici bir modelinin cilanlanması
için kullanılan kavramdır. Toplumsal cinsiyet, cinsellik, cemaat ve siyaset
hakkındaki kurumsallaştırmalarımızda aileyi unutmamız ve ödipal aktarımın (babadan
oğluna, anneden kızına aktarılan davranışların, öğretinin-AHÇ) düzenliliğini sekteye uğratmak için
unutmayı bir strateji olarak benimsememiz gerekebilir. Devamlılığın sahte bir anlatısı, bağlantı ve ardıllığın organik ve
doğal görünmesini sağlayan bir yapı olduğundan aile, başka her türlü ittifak ve
koalisyon (partner-AHÇ) biçimlerine ket vurur. Aile ideolojisi lezbiyen ve
gayleri evlilik siyasetine doğru iter ve bu süreçte diğer akrabalık biçimlerini
siler. [5]”
derken ailenin eşcinsellik ve diğer partnerli birliktelik formlarının önünde
engel olmasından şikâyetçidir.
Pınar
Selek ise Kozmopolit'e yazmış olduğu "Evlilik Köleliktir" yazısında: “Her evlilik sisteme edilmiş en büyük
hizmettir. Kölelik anlaşmasıdır. Evlilik binlerce yılın köhnemiş kurumuna,
sistemin en güçlü, en köklü yapısına onay vermektir ve onun kuruluşunda rol
almaktır. Evliliğin iyisi kötüsü olmaz. Evlilik bir kurumsal ilişkilenme
biçimidir ve en iyi insanları bile kendi içinde eritir, kötürümleştirir. Bu
kurum en çok kadınlara zarar verdiği için, onu dönüştürmede öncülük de
kadınlara düşüyor... Gelin söz birliği edelim ve kimseye karılık etmeyelim!
Evlenmeyelim! Evlenmeyerek sisteme en büyük darbeyi biz vuralım ve toplumsal
dönüşüme öncülük edelim. Evlilik en örtülü, ama en köklü köleliğe
teslimiyettir. Teslim olmayalım[6]” diye yazar.
Olaya bir
başka açıdan bakan Chimamanda N. Adichie evliliğin kadını tek eşe mahkûm edip
gen havuzunu daraltarak evrimin işini zorlaştırdığından, daha sağlıklı ve daha
fazla hayatta kalabilecek çocuk yetiştirmenin önünde engel olduğundan şikâyet
eder. Ona göre “Kadının partner sayısının artırması evrimsel açıdan en
mantıklı olan yoldur[7]”. Ancak bunun olabilmesi için babadan oğula,
anneden kıza[8]
nakledilen, ahlak erkeğinin kurduğu egemenlik düzenlerini korumaya hizmet
eden ahlak, edep, ayıp, utanma, bekâret, tek
eşlilik gibi ilkel öğretilerin gelecek nesillere aktarımının durdurulması
gerekir. Chimamanda N. Adichie mesela “Çıplaklıkla utancın birleştirildiği,
bekâret odaklı bakışın kırılması[9]
ile ailenin, tamamen geçmişte kalabileceği” ümidindedir. Ona göre “Anneden
kıza bilgi “aktaran” modelin tamamı beyaz, cinsiyetlendirilmiş ve
heteronormatif bir söyleme bağlıdır[10]”
ve aile içinde doğan her çocukla birlikte erkek egemen düzene hizmet
edilmiş olur.
Ailenin,
yıkılması gereken en temel hedef olması[11],
cinsiyet mitlerini/kategorilerini ve geçmişin “Ahlak Erkeğinin” tanımladığı
patriyarkal düzenin (erkek egemen düzen ya da peygamberlerin ahlak öğretilerini)
davranış kalıplarını (ödipal aktarım) yeni kuşaklara taşımasından kaynaklanır.
Üstelik erkekle kadının teke tek kurdukları ilişkide erkeğin kadını
sahiplenmesi, kadının da erkeğe bağlanması ve kolayca çocuğa dönüşüp kadının
kendisini erkeğeve çocuğa mahkûm hissetmesi ve böylece erkeğin üstün bir pozisyon
kazanması da işin bir başka şikâyet edilen yönüdür.
Modern aile
“çöksün, savunacak halimiz yok. Ancak yerine ne koyacağımızı biliyor muyuz?”[12]
Kadın
erkek ve çocuktan oluşan ailenin gelen saldırılara uzun süre dayanma imkanının
olmadığını hesap eden egemenler toplumlara yeni aile, yeni partner ve ilişki
modelleri öneriyorlar. Bu konuyu işlerken Queer, LGBTTQ+ ve feminist çevrelerin
genel görüşünü özetleyip bize sunduğunu düşündüğümüz Bülent Somay’ın “Cinsellik Muamması” adlı eserdeki “Bozuk
Aile” isimli makalesini baz alacağız.
Bülent
Somay, Alfred Kinsey dolayısı ile Rockefeller Vakfı üzerinden, Amerika ve
sonrasında dünya hukuk sisteminin değiştirilmesinin, kültürel hegemonya
üzerinden topluma yedirilen değerlerin, 2. dönemden sonra büyük kapitalistlerin
yoğun desteğini alarak toplumsal hareketlerde çok ciddi bir enstrümana dönüşen
feminist hareketlerin, toplumsal hayat ve aile üzerindeki etkilerini hiç
tartışmadan direk sonuçtan konuya giriyor ve “modern ailenin” sonunun geldiğini
ilan ediyor.
Somay
iddialarını 1994-2001 yılları arasında yapılan Abel&Harlow’un Çocuk İstismarı
Çalışmaları üzerinden temellendiriyor.
Bu rapora göre;
-
2001 yılında ABD’de cinsel istismara uğrayan 13 yaşından küçük kız çocuğu
sayısı 2.231.372 iken, erkek çocuk sayısı 1.004.117 (tahmini),
-
2000 yılında 281.421.388 olan genel nüfustan 27.160.752 kadın ve 12.222.388
erkeğin cinsel istismara uğradı (tahmini),
-
Erkek çocuklarını istismar edenlerin %70’i kendilerini gururla heteroseksüel,
%93’ü de dindar olarak tanımlıyor,
- 13
yaşından küçük çocuk istismarlarının %68’i aile içinde vuku bulmuş,
Abel
ve Harlow bu “tahmini” sonuçlara ulaşırken her durumda olabilecek en düşük
ihtimalli seçeneği kullandıklarını söylemişler. Dolayısı ile onlara göre verdikleri
istismara uğramış ya da uğramakta olanlar yüzdesi (toplam %15,5) ulaşılabilecek
en düşük orandır. Bu oranın %54 olduğunu söyleyen çalışmaların da var olduğunu
iddia ediyor Bülent Bey. (Daha önce Alfred Kinsey’in araştırmalarından
tecrübeli olanların bu rakamlardan şüphe duymaları normal. Çünkü toplumun
yarısından fazlasının cinsel tacize uğradığını söylemek neredeyse bir o kadar
da tacizci olduğunu söylemek demektir ki, bu da toplumdaki herkesin ya tacizci
ya tacize uğrayan olduğunu iddia etmektir.)
Sayın
Somay bu verilerden hareketle “Modern
Aile, etrafında yaratılmış olan tüm kutsiyet halesiyle birlikte çökmekte… o
artık sevgi, şefkat ve dayanışmanın değil, taciz, tecavüz ve şiddetin evi” olduğunu
iddia ediyor. “Modern aile çöküyor; aile
içi şiddet, taciz ve tecavüz alıp yürümüş, boşanmalar hızla artıyor. Aile
denetiminden kurtulmuş ergen cinselliği yeniden patlamada, 13-14 yaşlarında
başlayan hamilelikler, özellikle İngiltere ve ABD’de çok ciddi bir toplumsal
sorun oluşturmakta, Kürtaj ABD için önemli bir toplumsal yarılma yaratmakla kalmıyor,
AB’nin Katolik ülkelerinde de yeniden ve daha büyük şiddetle gündeme gelmekte[13]” diyor.
Aynı
yazar birkaç sayfa sonra “Modern Family” isimli filmi değerlendirirken, az önce
Amerika’dan verdiği istatistiki verileri yorumlarken şikâyetçiymiş gibi göründüğü
(Kuşaklar arası ilişki, pedofili, ensest vs.) ilişkilerden pek de şikâyetçiymiş gibi
görünmez: Hatta dizinin aykırı ve altüst edici niteliğinden ve “modern aileyi
ve klasik normları” dağıtıyor olmasından oldukça memnun görünür. “Modern Aile” filmi kültürler, yaş grupları
ve aynı cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi “normalleştiriyor”. Bu
da iki farklı anlama gelir: Modern Aile, bir yandan ırkçı ve cinsiyetçi
muhafazakârlığa meydan okurken, öte yandan, daha önce “aykırı” ve “altüst
edici” olarak görülen fiilleri evcilleştirmektedir.”[14]
(Butler, babanın ailedeki rolünün kırılmasında,
kanunlar ve medya baskısı ile erkeğin evden uzaklaştırılma sürecinin etkisini
görmezlikten gelirken, Bülent Somay’da boşanmalar, azalan evlilikler, çocuk hamileliklerinde
kültürel emperyalizm ve kapitalist baskının, yaygınlaştırılan feminist
çatışmacı dilin, ailenin çökertilmesine yönelik uygulamaların, genç
evliliklerin yasaklanarak erken cinselliğin teşvik edilmesinin, dozu her geçen
gün artan erotizm ve pornonun; boşanmalar, çocuk hamilelikleri, kürtaj ve taciz
üzerindeki etkisi üzerinde hiç durmaz. Yani öncelikle ailenin dağıtılması ve
parçalanması üzerine aktif çalışıp sonra bu uygulamaların sonuçlarını ailenin
yıkılması için gerekçe saymak gibi bir kurnazlığı gizleme ihtiyacı duymuyor
Bülent Bey. )
Yazarın
tavrı çocuk cinselliği konusunda da devam ediyor: “Başta çocuk istismarlarını”
ailenin yıkılmasını meşrulaştıran kötü bir fiil olarak sunarken az sonra “çocuk cinselliğinin baskılanmasını, dünya
üzerindeki şiddetin bilinçaltını inşa edecek, hayati sonuçları olan bir
uygulama” olarak tanımlıyor. “Çocuk
cinselliği, aslında üreme işlevinden bağımsız bir cinselliğin var olduğunun
tartışılmaz kanıtıdır. Çocuklar üreyemezler, ancak daha doğdukları andan itibaren
cinsellikle, yani bedenin tüm haz duyguları üzerinden yaşanan hazlarıyla
içli-dışlı bir ilişki içerisindedirler. Bu hazlar ondan birer birer
esirgenecektir büyüdükçe… Ya da öyle sanılacaktır.[15]” … Hayatının ilk beş yılı boyunca (Dikkat lütfen,
ilk beş yaş diyor!-AHÇ) adım adım ailenin cinsel kurgusundan dışlanan çocuk,
ergenlikte, yani biyolojik olarak üreme kapasitesine sahip bir ön-yetişkin
olduğunda, cinsellikle zorunlu olarak yeniden ilişki kurar. Ancak bu ilişki (ki
bastırılmış olanın geri dönüşünden başka bir şey değildir) mutlaka histerik ve
şiddet dolayımlı olmak zorundadır artık. (Sanırım bu noktada
pedofilleri, bu histerik ve şiddet dolayımlı biçime gitmesinler diye çocuklara
rehabilitasyon veren fedakar ve kıymetleri bilinmeyen kahramanlar olarak
görmemiz gerekiyor.-AHÇ) Bu nedenle ergenin
cinsellikle ilişkisi kayıp, yalnızlık ve doğrudan ya da fantastik şiddet
üzerine kurulur” diyor.
Yazar,
Zizek’ten alıp kullandığı bir benzetme ile
“kaçarken uçurumun boşluğuna gelmiş ancak altındaki boşluğu fark etmediği için
koşmaya devam edip, düşemeyen kedi Tom’un” haline benzettiği evlilik
kurumunu ölmüş, ancak öldüğünü fark etmemiş, ortalıkta dolaşan bir hayalet gibi
kurguluyor ve soruyor: Modern aile “çöksün, savunacak halimiz yok. Ancak
yerine ne koyacağımızı biliyor muyuz?”[16]
Somay bu sorunun cevabını Foucault’un izini takip
ederek aramaktadır: “Michel Foucault’nun ölümünden hemen önce dile
getirdiği, eşcinsellik sorununu bir dostluk etiğine dönüştürerek yeni ilişkisel
biçimler bulma ve muhtemel dönüşümler yaratma arzusu vardır. Foucault’a göre eşcinsellik “duygusal ve ilişkisel imkânları yeniden
açacak tarihi vesile”dir… Dolayısı ile ona göre eşcinsellik bir arzu biçimi
değil, arzulanacak bir şey olarak görülmelidir. Bir bakıma eşcinsel olmaya çalışmak gerekir, kendi içimizde eşcinselliğin
hakikatini bulmaya değil. Bu yüzden “eşcinsellik
sorununun yöneldiği [bir sonraki] gelişim dostluk sorunudur.”[17]
Foucault
sadece Somay’a değil Judith Butler’a da ilham kaynağıdır. Judith Butler’ın aile
sonrasına dair teklifi şu paragrafta özetlenir: “Geçmişe oranla oldukça başkalaşmış, kırılgan, geçirgen (trans-AHÇ) ve genişleyen bir yapıya sahip olan
aileden, eski anlamda aile olarak bahsetmek artık mümkün değildir. Serbest
cinsellik içindeki kadınların çok partnerli hayatları, çocuklara pek çok anne
ve pek çok baba imkânı sunarken, çocukları bir tek anne ve bir tek babaya
mahkûm etmek hiç de mantıklı değildir. Zaten babanın konumu dağılmış, annenin
konumu ise birçok faktörce paylaşılmıştır (anaokulları, kreşler, okullar,
hastaneler, tvler, tabletler vs.-AHÇ)
Üstelik çevrede -gerçekten anne veya baba olmayan- birçok erkek ve kadın
olması, erişkinlerin çocukla sadece anne ya da baba olmanın ötesinde arkadaş
olma imkânı da sağlar. Ona göre, bu serbest cinsellik modeli
heteroseksüel ailelerin homoseksüel ailelerle karıştığı, kardeşler, yarı
kardeşlerin birbirleri ile hem kardeş hem arkadaş oldukları çok daha zengin bir
aile ortamı vaat etmektedir[18].”
Bülent
Somay’ın bu konudaki çözüm önerisini şu pasajda görebiliriz diye düşünüyorum: “Hele gay ve
lezbiyen evlilikler ve bu evliliklerin evlat edinme pratikleri
yaygınlaştırıldığında (ki yakındır) “modern” aileyi bir arada tutan esas
dinamik, yani zorunluluk/yasak harcı da çatlayıp dökülmeye başlayacak. (Burada çatlayıp dökülmesi
beklenen, aileyi bir arada tutan “yasak harcın” “ensest” yasağı olduğunu
hatırlatırım. Aile içindeki bireylerin birbirlerini cinsel olarak
arzuladıklarını ancak araya giren “ensest yasağı” nedeniyle birbirlerine ulaşamadıklarını,
bu şehevi duygunun doyurulmamış olması nedeniyle aralarındaki bağın uzun süreli
olduğunu iddia eden ancak yakın zaman içinde, aile içi ensest yasağının
kalkması ile bu şehvetin doyurulup aile fertlerinin birbirlerinden
uzaklaşmasını ve tamamen dağılmasını bekleyen fikre atıf yapılıyor, sanırım.
-AHÇ) O zaman ebeveynlerle çocuklar ya da
kardeşler arasında olduğu varsayılan sımsıkı bağlar da çözülmeye başlayacak.
Demek ki ailenin zorunluluk/yasak dinamiğinin dışında, kan bağıyla, genetik
ortaklıkla hiçbir ilgisi olmayan bir kardeşlik yapısının ortaya çıkması için
gereken tüm koşullar bir bir yerine gelmekte.”[19]
“Anne,
baba ve çocuktan oluşan ailenin yerine “kardeşlik” bağı ile birbirine bağlanmış
bireylerin birlikteliğinin vakti geldi” diyor. (Sanırım yazar
burada “kardeşlik bağı” derken aşk, sevgi, arzu, cinsel cazibe gibi birçok
duyguyu içeren bir bağdan bahsediyor. Ancak Türkçede kardeşliğin, “içinde
cinsellik olmadan” insanların birbirlerine fedakârlıkta bulundukları farklı bir
sevgi biçimini, bir bağı imlediğini düşünüyoruz. Bu nedenle kelimenin
Foucault’ta kullanılan aslı gibi, “dostluk” olarak kullanılmasının daha doğru
olduğu kanaatindeyiz. AHÇ)
“Gayler ve lezbiyenler evlenebilmeli, mal
ortaklıkları ve miras hakları kanun güvencesi altında olmalı kuşkusuz. Bunun
olumlu bir politik/uzun vadeli anlamı da olabilir: Düzcinseller (normal
ilişkiyi aşağılamak için üretilmiş bir kavram-AHÇ) dışında ne kadar çok yönelim/tercih “Modern Aileye” duhul ederse, o
yapı da o kadar çok yadırganacak, “modern Ailenin” temel ön kabulleri
sorgulanacaktır. (Sanırım burada yazar, eşcinsel evliliklerin aileden
sayılması ile “aile” kavramının temel nitelikleri olan “sadakat” ve “nesil
emniyeti” temellerini dağıtacağını öngören, dolayısı ile “aile kavramının”
içini boşaltıp, anlamını yitirtip,
tamamen çökmesine neden olacağını iddia eden fikre atıf yapıyor. AHÇ)
Ancak aile kurumu çökerken bile, öyle birkaç yadırgatma efektiyle altüst
olmayacak kadar sağlam; üstelik kurumun hamurunda var olan evcilleştirme efekti
de hemen devreye girip, dışardan gelen “yabancı” unsurları asimile etmeyi
becerebiliyor.[20] (Burada yazarın bahsettiği
evcilleştirme efekti özellikle feminist çiftlerde çok rastlanan Butch’ın (erkek
rolündeki feminist kadının) Femme’yi (pasif kadını) sahiplenip başkaları ile
ilişkiye girmesine izin vermemesine, sadakat beklentisine girmesine dolayısı
ile eşcinsel partnerlerle de olsa ailenin yeniden inşa edilmesine atıf
yapılıyor. Judith Butler, Foucault’nun, kendisine “eşcinsel çiftlerin
birbirlerini paylaşmaya yanaşmamaları sorulduğunda, önce bir kahkaha atıp sonra
“Ben buna gülerim” dediğini rivayet eder. AHÇ) Bir sigorta poliçesi gibi her sene yenilenen birliktelik sözleşmeleri
ile partnerlere yeni heyecanlar yeni biriliktelik fırsatları tanınmalıdır.”
Bülent Somay anladığım kadarı ile “aile”nin yerine
bize kardeşlik/dostluk bağı ile birbirlerine bağlanmış eşcinsel birliktelikleri
öneriyor. Ancak biz bu ilişki biçiminin ailenin yerini tutabileceğinden emin
değiliz. Arkadaşlık, dostluk, sevgi, aşk bağlarının zararlı bağlar olduğunu
iddia ediyor değiliz: Sadece bu
bağların, kan bağının ve nikâh bağının yerini tutabileceğini düşünemiyoruz. Biz
kardeş, arkadaş, sevgili olduğu için bir özürlüyü, bir yaşlıyı, bir hastayı,
bir alzheimerlıyı yıllarca destekleyen, koruyan, kollayan hastane kapılarını
bekleyen insanlara pek rastlamadık. Oralarda hep karılar, kocalar, anneler,
babalar, dedeler, neneler ve irsiyet bağı ile bağlı kardeşlere rastladık. Önümüze çıkan tek tük farklı örnekler kahir
ekseriyet karşısında konuşulmayacak kadar küçük rakamlardı.
Alternatif Aile Modelleri:
(Ailenin
yerine önerilen alternatif partner modelleri “Ailesiz Toplum, Modern Family … Ya Sonrası” [21]
isimli makalemizde geniş ölçekli işlenmiş olduğu için burada sadece başlıkları
alıntılayarak geçiyoruz.)
Egemen
medyada “aile” formatı altında tanımlanan “modern partnerlik” biçimlerinden
fark edebildiğimiz bir kaçı:
1- Eşcinsel Partnerler
2-
Robot Partnerler
3-
Pedofiilik Partnerler
4-
Tek Ebeveynli Evler (anne-çocuk veya baba-çocuk)
5-
Hiç evlenmeyenler
6-
Sanal veya Siber Dulluk (porno)
7-
Antinatalizm: Çocuk yapmaya karşı olan
birliktelikler
9-
Eşya Partnerler
Bu
modellerin bazılarının (robot partner, sanal porno ve siber seks arkadaşları vs.)
kadın-erkek arasındaki bağ koparıldıkça ve insanlar yalnızlaştıkça yaygınlık
kazanacağını düşünsek de bu modellerin asıl olarak aile kurumunun manasını
tamamen çökerterek aile kavramının işlevini yitirtmek için kullanılacağını
düşünüyoruz.
Sonrasında
Bencillik ve egoistliğe taparak “Ben, hiç kimsenin hizmetine, bakımına ya da bir derdine vakit ayıramam” diyenler kendilerinin hiç bir zaman yaşlanmayacağını ya da düşkün hale gelmeyeceğini kurgulayanlardır. Ya da servetleri bu hizmetleri satın alabilecek kadar çok olanlardır. Toplumsal roller bu hizmetleri satın alabilecek geliri olmayanların, egemenlere ve güçlülere karşı kendi sığınak adalarını, dayanışarak sorunu aşma becerilerini var ederler.
Posthümanist
(insan sonrası ) döneme geçişte toplumsal cinsel rollerin kırılması; erkek ve
kadın arasına mesafe konularak erkeğin, “evin” dışına atılması ve çocuk-baba bağının
tamamen kesilmesi sürecinin tamamlanmasının ardından, egemenlerin kadının
anneliğini sorgulamaya açacaklarını tahmin etmek çok da zor değil kanısındayız.
Şu anda egemen medya tarafından görmezden gelinen özellikle neonatisid (yeni
doğan) cinayetlerinde annelerin rolü, annelerin babalardan 5 kat daha fazla çocuğa
şiddet uyguladıkları, çocuk katlinde %38 oranında annelerin etkin oldukları (babaların
%7), anne ile yetişen çocukların topluma uyum sorunlarının ve bağımlılık
problemlerinin diğer çocuklara oranla 4 daha fazla görüldüğü gibi konular hızla
gündeme taşınacaktır. Kadının hem kendi geçimini sağlamasının hem de çocukla
ilgilenmesinin çok daha zorlaşması ile çocuğun, üretiminin ve yetiştirilmesinin
devletin/şirketlerin kontrolüne devredilmesine direnebilecek kimse kalmayacak
gibi duruyor.
Bize
göre egemenler toplumları, Zuckerberg’in dediği, “Çocuğunuzu getirip bizden iş isteyecekseniz, o çocuğu yapmadan önce bize
danışacaksınız” dediği yere götürmeye çalışıyorlar. Eğer bunu yapabilecek
pozisyona erişebilirlerse “Eşcinsel Partnerler”de olduğu gibi çocuk yapmak için
devlete/kuruma/şirkete başvurularak izin alınmasının gerektiği, birkaç yıl
süren gözlem ve kontrollerin neticesinde izin verilenlerin çocuk sahibi
olacakları bir düzen kurulacak gibi görünüyor.
1932’de
yazılmış tarihin bilinen en önemli ütopik romanlarından olan Aldoux Huxley’in Huxley’in Cesur
Yeni Dünya’sında olduğu gibi çocukların tüpler içinde çiftlik hayvanları
gibi, egemenlerin sistemi işletmek için ihtiyaç duydukları kadar ve geçmişin
ahlak ve erdeme yönelik insani vasıflarını öğrenmeden üretildikleri bir sürece
doğru sevk edildiğimizi düşünmek çok komplocu bir yaklaşım olarak
değerlendirilebilir. Ancak Tanrının olmadığı yerde güçlüyü frenleyecek, hiçbir
sınır tanımlayamadığımızı hatırlatmak isterim.
Bir
de Sayın Abdulhakim Murad’ın deyişiyle: ”Kuşkusuz
bunların hiç biri, seküler zihniyet sahiplerini ilgilendirmez. Çünkü onlar
varoluştan herhangi bir anlam çıkaramadıkları için, niçin insanın maximum zevk
ve hazzın peşinde koşmaması gerektiğini anlamazlar.”[22]
* https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html
** Hırvatistan'daki Gökkuşağı Aileleri Derneğinin (Dugine Obitelji) Gender çocuklara yönelik çıkarılan resimli kitaptan alınmıştır.
https://www.thedubrovniktimes.com/news/croatia/item/3726-first-same-gender-family-picture-book-in-croatia
** Hırvatistan'daki Gökkuşağı Aileleri Derneğinin (Dugine Obitelji) Gender çocuklara yönelik çıkarılan resimli kitaptan alınmıştır.
https://www.thedubrovniktimes.com/news/croatia/item/3726-first-same-gender-family-picture-book-in-croatia
[1]Yazının
ilk bölümü 2- Ahlak
Sonrası Toplum: Queer Teori (https://www.ahmethakancakici.com/2019/09/2-queer-teori-ahlak-sonras-toplum.html) yazımızdan
alıntıdır.
[2] T.J. Winter, Postmodern Dünya’da Kıbleyi Bulmak,
s:104
[3] Çatışan Feminizmler, Judith Butler, s:66
[4] Maxime Cervulle, Homo, Exceticus, Irk Sınıf Ve
Queer Eleştiri, S: 123
[5] Judith Halberstam, Çuvallamanın Querr Sanatı s:107
[7] Chimamanda Ngozi Adichie’, Feminist Manifesto, DK Yayınları, 2019: 73
Feminist Manifesto madde 11: "Bir kadının çok sayıda partnerinin olması
evrimsel açıdan mantıklıdır. Çünkü gen havuzu ne kadar geniş olursa hayatta
kalacak bir çocuk doğurma şansı da o kadar yüksek olur"
[8] Judith Halberstam, Çuvallamanın Querr Sanatı s:170. “ Gölge feminizmin
dili, Anne kız arasındaki, kızın annesinin mirasını devralmasını sağlayan ve
böylelikle onu iktidarın ataerkil biçimleriyle olan ilişkisini yeniden üreten
köklü bağın reddinin dilidir.”
[9]
Chimamanda Ngozi Adichie’, Feminist Manifesto madde 12,
DK Yayınları, 2019: 78Çıplaklıkla utancı asla ilişkilendirme. Bekâret asla
bir odak noktası değildir. Kızına utançla kadın biyolojisini ilişkilendirmeyi
reddetmeyi öğret." () (Alıntı Lütfi Bergen)
[10] Judith Halberstam, Çuvallamanın Queer Sanatı s:171
[11] Annamarise Jagose, Queer Teoriye Bir Giriş, s:55 Feminizm eril toplumsal
cinsiyet mitlerini ve çekirdek aileyi yıkmaktadır. Devleti ve laissez-faire
kapitalizmi ve bu sistemin dayattığı üremeye dayalı erotik dikotomiyi yok
etmektedir. Erotizm ve üreme birbirlerinden ayrı olabiliecek iki ayrı şey
olarak görüldüğünde ve eril ve dişil roller insan gelişimini sınırlayan
etmenler olarak reddedildiğinde eşcinsel birey kendiliğinden özgürleşmektedir.
(Annamarie Jagose. Queer Teori-Bir Giriş Hawkins 1975:23)
[12] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:113
[13] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:113
[14] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:115
[15] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:119
[16] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:113
[17] Cinsellik Muamması,
Serkan Delice
[18] Cogito Cogito, sayı: 65-66, 2011 s:48
[19] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:125
[20] Cinsellik Muamması.
Bülent Somay, “Bozok” Aile, s:123
[21] https://www.ahmethakancakici.com/2018/11/ailesiz-toplum-modern-family-ya-sonras.html adresindeki yazımızın Farklı Aile Formları / Alternatif
Aile Modelleri başlığı altındadır.
[22] T.J. Winter Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulmak, s:112)
Bu yazımı arkadaşlarınızla paylaşın
Konu yorumu: Alternatif Partner/Aile Modelleri[1]
Açıklama:
Değerlendirme: 5
Yorum: Ahmet H. Çakıcı
Etiketler:
alternatif aile modelleri,
alternatif aileler,
alternatif partner,
bülent somay,
judith Butler,
modern aile,
modern family
2 yorum:
çok önemli bir yazı olmuş. ğayretleriniz için teşekkürler.
Yazı önemli bir soruna işaret ediyor. Ama bizim muhafazakâr dediğimiz hükümet İstanbul Sözleşmesi adı altında bu sapkınlıklara destek veriyor. Bu yazının getirdiklerine itiraz ettiğimiz zaman devlete karşı geliyor olmuyormuyuz ?
Kafada kısır döngü ?
Yorum Gönder