Gönül Teyzenin heyecanı büyük: Biricik oğlu üniversiteden
bir kız sevmiş. Gelin yapıyor yani.
Beyefendi rahmetli olduğundan beri bu işler teyzenin üzerine
kalmış durumda. Ana-oğul gidilip tek başına kız istenmez ki. Akrabalarından başka
büyükler var ama onun aklında bizim beyefendi var. Hem “Dili zikirli olanın,
duası makbul olur” diyor, hem de “istemeye hayırlı biri aracılık ederse belki
evlilik de hayırlı bir yola girer de bereketini görürüm” diye ümit ediyor.
Beyefendinin birine “HAYIR” dediği vaki değil. Elbette evin müdavimlerinden Gönül
Teyzenin ricası da geri çevrilmiyor. Biz de, beyefendinin getirilip götürülmesi
ve mihmandarlığı işine talip oluyoruz.
Geceden yağan çamurlu yağmur, arabayı kum torbasına
benzetmiş. Erkenden arabayı oto yıkamacıya bırakıyorum ve yıkamacıyı, “Kız
istemeye gidecek. Aman bizi mahcup etmeyesin” diye sıkı sıkı tembihliyorum. Akşam,
ezanının hemen ardından gıcır gıcır araba ile Beyefendinin evinin
önündeyim. Beyefendi yenge hanımla
birlikte geliyor ve arabaya biniyorlar. Hayli yol aldıktan sonra yan koltukta
oturmakta olan Beyefendinin ayaklarını yere basmadığını fark ediyorum.
Dizlerini karnına doğru çekmiş ayakları havada gidiyor.
-
Efendim, bir problem mi var, niçin
basmıyorsunuz?
Oto yıkamacının, hem paspasın nemini alsın hem de işletmenin
reklamı olsun diye paspasın üzerine yaydığı reklam kâğıdını göstererek:
-
Kâğıt insanoğlunun bir nevi haysiyetidir, onunla
birlikte ilimler inkişaf etmiştir. Harfler de, Aziz Kudret’in ismini ifade
etmek gibi birçok kıymetli işe aracılık ederler. “Onların üzerine basmak
nezaketsizlik olur” demişti büyüklerimiz. Biz öyle gördük, öyle öğrendik, diyor.
-
Efendim, kâğıdı alalım oradan!
-
Lütfen zahmet etmeyin. Biz arabaya kız isteme
merasimine gitmek için bindik, sizin düzeninizi değiştirmek için değil, diyor.
Şaşkınlıktan tepki veremiyorum. Zaten az kalmış olan
mesafenin bitimi ile geldiğimiz kız evinin önünde, beyefendi arabadan inince
yarım saat önce alelade, hiçbir kıymeti olmayan kâğıt parçası olarak baktığım
reklamı bu sefer saygı ile katlayıp kenara koyuyor ve Beyefendinin peşine takılıyorum.
Kız babası apartmanın kapısında bizi karşılıyor. Yukarı
çıkıyoruz. Gelin evi, sıradan bir Türk Ailesinin evi. Belki biraz daha hallice.
Gelinin akrabaları bizi bekliyor. İçeri alınıyoruz. Genişçe
bir salonda, hoşbeşin ardından mahallenin geçmişine dair bir sohbet açılıyor.
Vakit biraz geçince artık gözler “Hadi, vakit geldi. Kız isteme başlasın” diye ima
ederek bakmaya başlıyor. Beyefendi de kendisinden beklenen vazifenin zamanı
geldiğini fark ederek;
-
Sebebi ziyaretimiz diye başlıyor ve kısa bir
konuşma ile “ kerimeniz hanım ile oğlumuzun izdivacına talibiz” diyor.
Ben “Eyvah, unuttu!” diyerek Beyefendiye doğru eğilip sessizce:
-
“Allah’ın emri, peygamberin kavli” diye
fısıldıyorum.
Ev ahalisinden biri daha, dudaklarının arasından aynı
kelimeyi kaçırıyor. Ancak Beyefendi hiç oralı olmayıp konuya devam ediyor. Az
sonra gelen kahvelerle kalabalık hareketleniyor ve konu unutulup gidiyor.
Evden vedalaşıp çıkıyoruz. Tanıyanların malumudur, Beyefendi
sorulmayınca söylemez. Arabaya binince fırsat bulup;
-
Efendim adettendir, kız isterken “Allah’ın emri,
peygamberin kavli” ile istenir. Siz bunu tercih etmediniz. Heyecanınıza geldi de
unutturuldunuz mu? Yoksa bir sebebe binaen mi? Diyorum.
-
Gelin hanım ve damat adayı beyefendide ne Allah’ın
emrinin ne de Peygamberin kavlinin ciddiye alındığına dair bir emare göremedik.
Allah’ın emrini de Hz Peygamberin kelamını da onları ciddiye almayanlara teklif
edip, kıymetlerini düşürmemek gerekir kanaatindeyiz. Bunlar kıymetsiz süprüntü
şeyler değil ki; onları ciddiye alsın, almasın herkesin önüne getirelim.
Ne yazık ki Müslümanlar Ayet-i Kerimeleri ve Hz.
Peygamberin hadislerini alışkanlık haline getirip çocuk manisi imiş gibi her
yerde ağızlarına alabiliyorlar. Onları ciddiye almıyorlar. Ciddiye alsalar, onlarla
hiç bir ünsiyeti olmayanların önünde onların adeta ayağa düşürülmesine müsaade
ederler mi?
Ve ilave ediyor:
-
Ciddi olmamız lazım, ciddi. Ciddi olmak insanın
kendisini ciddiye almasıdır. Kendi dinini, kendi fikrini, kendi kutsalını ciddiye
almayanın dinini, fikrini, kutsalını başkaları ciddiye alır mı? Ciddiyetsiz
adamı kimse ciddiye almaz, el âlemin maskarası olur, gider.
Derleyen: Ahmet Hakan Çakıcı
RECEP 1443 / ALANYA
Bir Önceki Yazı: Hovarda Çıktı Soyumuz
1 yorum:
Kaleminize sağlık hocam
Yorum Gönder