BBC boşanmalarda kadın boşanmalarının erkek boşanmalarına oranla çok daha
fazla olmasına dikkat çekerek bir haber yapmış. Habere göre ABD'de
50 eyaletin tamamında herhangi bir neden göstermeden "canım ayrılmak
istiyor" diyerek ayrılmak mümkün. Boşanmalardaki bu serbestiyet ve
kolaylık kadın boşanmalarını %70'lerin üzerine çıkarmış ancak Üniversite
eğitimi almış kadınlarda oran daha da yükselerek %90'ı buluyormuş. Hiçbir sebep
göstermeden ayrılmanın yasal hale geldiği İngiltere ve İskoçya’daki
boşanmaların da %62’sini kadınlar talep etmiş. Eğer bu rakamlardan tarafların
beraberce karar verdiği anlaşmalı boşanmaları da çıkarırsak tek taraflı erkek
boşanma rakamları neredeyse YOK hükmüne düşüyor.Türkiye’de de durum farklı değil. 2020 yılı istatistiklerine göre boşanmaların
%65’ini kadınlar istemiş. İki tarafın ortak boşanma davası açtığı durumlar %25,
erkeğin tek taraflı açtığı boşanma davası oranı ise sadece % 8[2].
Bu rakamdan aldatma sebepli boşanmaları da düşersek, erkeklerin genel olarak
evliliği sürdürmek için kadınların aksine son ana kadar direndikleri
düşünülebilir.
Peki, modern kadınlar neden boşanıyor?Yazıda bu duruma sebep olarak düşünülenler şöyle özetlenmiş:
- Eğitim alan kadın haklarını daha iyi biliyor. Dolayısı ile haklarını arayıp boşanabiliyor.
- Eğitimi ve ekonomik bağımsızlığı olan kadın, haklarını ve beklentilerini savunmak için erkekle çok daha kolay çatışmaya girebiliyor. (Dolayısı ile daha çok huzursuzluğa maruz kalıyor.)
- Boşanmada kadınlara Pozitif Ayrımcılık (aleni adaletsizlik) yapılarak çocuğun kadına verilmesi, ayrılığın bitmez nafakalarla ödüllendirilmesi, düğün takıları, mal paylaşımı vs. kadını boşanmaya karşı cesaretlendirirken erkeğin boşanmasını engelliyor.
- Kadınların evlilikten beklentileri erkeklerden çok daha yüksek olduğu için "Hamuru odundan yoğrulmuş erkekler" kadınların ruhsal ihtiyaçlarını karşılayamıyor ve kadınları hayal kırıklığına uğratıyor.
- Çalışan kadınların hem çocuk, hem ev hem de koca ile uğraşmaları onları daha stresli ve yorgun yapıyor. Dolayısı ile evliliği götüremiyorlar.
- Kadınlar daha çok arkadaşa sahip oldukları için, dertlerini daha çok kişi ile paylaşıyor ve böylece korkularını aşmakta ve boşanma için cesaretlenmede daha çok destek görüyorlar.
- Erkekler boşanınca çok ciddi bir refah düşüklüğü ve yalnızlık sorunu yaşadıkları için, boşanmada ilk dönem için durumunda ciddi bir değişiklik olmayan kadın, erkeği cezalandırmak için bu yola başvuruyor. (Ancak bu uzun vadede değişiyormuş: Özellikle yaş ilerlediği, yalnızlık çöktüğü ya da tek ebeveynliğin zorlukları çocuklu kadınların üzerine geldiği zamanlarda kadın çok daha büyük sıkıntıya maruz kalıyormuş.)
Bizim
Kanaatlerimiz Farklı:Şahsi tecrübelerimiz bize, bu tespitlerin haklılık payı olsa da çok eksik
olduğunu söylüyor.Zira bizim kanaatimize göre problemi salt materyalist sebeplere indirgeyerek meselenin
bir yönünün de fıtrat kaynaklı olduğunu unutmak bir aldatma değilse bir
aldanıştır. Kanaatimize göre dinlerin erkeklere boşanma hakkı verirken, kadını
bu hakkı kullanmak için illa bir aracıya zorlamasının/yönlendirmesinin bir
sebebi var. Hatırlatmak istiyorum: Dinler, boşanma hakkını erkeğe vermesine ve
KADINLARIN boşanma taleplerini KETLEMESİNE rağmen geçmişin İslam ülkelerinde de
KADINLARIN boşanma oranı erkek boşanmalarından daha fazladır. (%55'lerdedir.
Wael Hallaq, İslam Hukukuna Giriş, Pınar Yayınları)
Çevremden
gördüğüm, gözleyebildiğim kadarı ile;
- Kadınların kararları genelde ANLIK ya da dönemsel ve kararsız; değişebilir nitelikte. Eğer erkek boşanma kararı almışsa büyük bir ihtimalle geri dönüşü olmayan bir karar vardır önümüzde. Ama kadın boşanma kararı almışsa, o arada gelişen ya da kadının ruh halini etkileyen bir şey kadının kararını kolayca değiştirebiliyor.
Bu durum intihar vakalarına benzetilebilir. Kadın intihar girişimleri erkeklerden 4 ila 20 kata kadar fazla. Ancak intihar sonucu ölümlerde erkek ölümleri, 2,5 ila 4,5 kata kadar daha fazla. Kadın genelde ölmek için değil; "Bana yardım edin!" diye feryat etmek için intihar girişiminde bulunurken; boşanırken de genelde boşanmak için değil, ERKEĞİ TERBİYE etmek için dava açıyor, gibime geliyor.(Tabi ki her vaka böyle değil)
- Erkek boşanınca boşanıyor. Ancak kadın boşanınca erkeğin, terbiye olup arkasından gelmesini beklediği için boşanma çoook uzun zamana yayılabiliyor. 20-30 sene sonra bile (Eğer yeni bir evlilik kurmamışsa.) kadın, kafasının içinde adamla kavga etmeye, hesaplaşmaya devam ettiğinden, yolunu tamamen ayırmaya muktedir olamıyor.
- Kadın daha çok parça odaklı bakıyor. Tek boyutlu, çok yönlü düşünmekte zorlanan bu bakış bütünü görmekte zorlansa da parçada detayı yakalayabiliyor. Bu nedenle mesela bir eve girdiğinde evdeki vazonun yerinin değiştiğini, perdelerin yenilendiğini, yerdeki tozu, ütüsüz kumaşı, koltuktaki lekeyi hiç bir özel çaba sarf etmeden kolayca fark edebiliyor. Erkek bunların hiç birini (eğer özel bir gayreti yoksa) fark edemez. Ama bir daha gittiğinde, o evi hanımefendiden çok daha kolay bulur ya da evin içindeki huzursuzluğu fark edebilir. Erkeğin genele ve çok fonksiyonlu bakma yeteneği ayrıntıları kaçırmasına neden olsa da, aynı anda bir kaç faktörü düşünerek birleştirmesi gereken, mesela, arabayı geri geri park etme gibi, mühendislik gibi işleri kolayca yapabilmesini sağlıyor. (Kadın erkeğin yaptığını yapamaz demek değil bu: Erkeğin kolayca yaptığı çok fonksiyonlu işleri, kadın yaparken çok daha fazla gayret ve dikkat sarf etmesi gerekir, demek. Tabi tersi yani parçada dikkati gerektiren işler de erkekler için ekstra gayret gerektirir.)
Büyük fotoğrafı görmekte zorlanması, ama parçanın detayları ile zihninde çok net olması hanım efendileri genele şamil konuları bile kendi özelleri ile karşılaştırarak anlama gayretine sevk ediyor. Bu nedenle çok sık olarak, hanım efendilerle “genel bir konuyu konuşmak” hanım efendinin özelindeki bir “olayı” konuşmakla aynı şeye dönüşebiliyor. Ya da hanım efendi, çok genel bir olay hakkında değerlendirmede bulunurken aslında kendi özelindeki bir hadiseyi konuşuyor olabiliyor.
Dolayısı ile kadın ile erkek kavga ettiklerinde çok nadir olarak aynı zemindedirler. Yani birçok erkek kadının niçin mahkemeye gittiğini dahi anlamamış olabilir. (Kadın da erkeğin neden huysuzlandığını anlamakta zorlanır.) Zira birinin konuya verdiği önemi diğerinin vermesi (Kendine özel bir zorlamada bulunmuyorsa) mümkün değildir. (Aracılar bu noktada çok önemli bir işlev görebilir.)
Geleneğin, ‘Dış işlerini’ erkeğe, ‘İç İşlerini’ kadına sorumluluk olarak
tanımladığı modelde herkes kendisinin ve karşıdakinin sorumluluk alanını
bildiğinden geleneksel ailede hiçbir zaman sorun olmayacak konular, modern ailede
“Kimin dediği olacak?” savaşına konu olup gündemden hiç düşmüyor.
- Detay ve detaydaki ayrıntıları takip edebilen fıtratı nedeniyle kadın, yıllar
geçse bile erkeğin hiç umurunda olmayacak, ona çok gereksiz gelen ayrıntıları takip
edebilir. (Doğum günü, yaş günü, evlilik yıl dönümü, alınan hediyeler, takılan
takılar, edilen laflar vs.) Erkeğin gördüğü geniş fotoğraf içinde fark edilmesi
oldukça zor bu ayrıntıların, erkekte gerçek bir karşılığı yoktur. (Medyadan İyice
eğitilmemişse) Ancak parçayı, parçadaki ayrıntıyı genelle özdeşleştiren,
dikkatini yoğunlaştırdığı parçanın arızasını GENELİN bozukluğu olarak gören, o
parça düzeldiğinde de genelin düzeldiğini kabullenen kadın için bunlar hayati
meselelerdir.Bu sebeple olsa gerek erkekler ekseriyetle, evliliği, eksiklikleri ile en
baştan kabul ettiklerinden çıkan arızları ‘işin doğası’ kabul edip, idare
etmeyi, sorun etmemeyi tercih edebilirken, hanım efendiler parçada gördükleri
arızayı genele hamledip her şeyin bozuk gittiğini düşünebiliyorlar. -Erkeğin
anlayamayacağı şeklide- O parça düzeldiğinde de her şey düzelmiş oluyor. - Kadından, eğitim hayatı boyunca ve iş hayatında ama özellikle erkek yoğun
ortamlarda çalışmaya başlayınca erkeklerle mücadele etmesi, onlar gibi olması,
onların yaptığı her şeyi, onlar gibi başarması isteniyor. Hem medyanın hem iş
dünyasının hem hâkim feminist ideolojinin dili, kadının kadınsı ve kadını erkek
karşısında güzelleştiren hallerini (işve, cilve naz, edep, utanma, ar,
yumuşaklık, şefkat, merhamet, ilgi, ağlayabilme vs.) zayıflık görüp, aşağılıyor
ve hakir görüyor. Onu sert, güçlü, dayanıklı, acımasız olmaya davet ve teşvik
ediyor. Bu süreç kadının, KADINLIĞINI alan onu ERKEKSİ, erkeğimsi olmaya
zorlayan bir süreç.Bu süreçler sonucu ortaya çıkan erkeğimsi ile erkeğin, uzun süreli birlikte
olması çok zor olduğundan evliliğin dağılması da kolay oluyor. (Tabi bu sürecin
tersi de işliyor: Erkek de kadına yanaşıp, kadınsılaşabiliyor. Kadının da bir
kadınsı ile birlikte olması çok zor.)
Erkekteki erkeksilik doğal
olduğundan riskin, tehdidin, çevredeki diğer erkeklerin tepkisini dengeleyebiliyor
ve gereksiz, lüzumsuz çatışmalardan uzak durabiliyor. Ancak erkeği taklit eden
erkeksi kadın, sürekli bir cedelleşme ve boğuşma haline düşüyor. Zira erkeğin güçlü
ve erkek olduğunu ispat etmesi gerekmezken, güçlü kadın kendini, sürekli erkek
gibi ve güçlü olduğunu ispat etmesi gereken bir psikoloji içinde buluyor. Bu
çok ağır ve kaldırılması zor bir yüke ve ALIŞKANLIĞA dönüşüyor.
- Erkeği cezalandırmaya odaklanmış/kilitlenmiş,
geleceği görmekte zorlanan kadın genelde BOŞANMANIN ne demek olduğunu ancak 1. seneden
sonra anlıyor. Geriye dönmek, düzenini yeniden kurmak istese de geçen sürede erkek
yeni bir düzen kurduğundan ya da iki tarafın da kuyruk acıları çok olduğundan,
düzen, yeniden kurulamıyor.
Ancak bunlar genel olarak hanım
efendilerin fıtraten zaafları iken MODERN kadının başında çok daha büyük bir
bela var düşüncesindeyiz.
Daha
da büyük bela!
Kadın, modern kültür tarafından “tüketim nesnesine” dönüştürülmek üzere
hedefe oturtulmuş bir figür olarak, medya üzerinden avlandığında, BEKLENTİLERİ,
bir evliliğin ya da beraberliğin taşıyabileceğinin çok fevkinde SUNİ bir şekilde
şişirilmiş oluyor. Bunun gerçek hayata uyarlanması mümkün değil. Üstelik modern
hayatın, “Tüketmek için Tüketme Kölesinin”
EGOSU -hem erkek hem kadın bazında-şişirilmiş ve BENCİLLİK, tapınılması gereken
bir Tanrıya dönüştürülmüş olduğu için herhangi bir insani beraberliği istese de-
uzun süre idare etmesi mümkün değil.
Üstelik medyaya hâkim Modern Feminist
Dil, aileyi bir bütün olarak, kadınla erkeği aynı bütünün ‘farklı’ ancak ‘birbirini
tamamlayan’ birer uzvu olarak görmeyi reddederken; erkeği ve kadını
birbirlerine “eşit” ve “aynı” olan, birbirleri ile HAK ve GÜÇ kapma
mücadelesine girmiş iki rakip olarak tanımlıyor. Güçlü kadın gücü, kocasıyla veya
babasıyla gireceği mücadele için biriktiriyor. Bu yolla bu zokayı yutmuş kadını, (dolayısı ile erkeği) “kim patron
olacak“ cedelleşmesinin/boğuşmasının içine itiyor.
Hâlbuki şehvetin arzu dolu
günleri geçip gidip, kendi ile baş başa kaldığında fark eder ki insan, ancak hizmet edebildiğini,
üzerinde emek biriktirebildiğini uzun
süre sevebiliyor. Ancak hizmet etmekten keyif aldığı birine bağlanabiliyor.
Ancak sevgi de yetmez. Çünkü evliliği
taşıyan kurum sevgi değil, SAYGIDIR. Birbirini sevmeyen ama saygı gösterenler,
birlikteliklerini sürdürebilirler ancak birbirlerine sevseler de birbirlerine
saygı göstermeyenlerin bir arada olmaları mümkün değildir. İnsan, eşref-i mahlûkattır,
Kudret’in ruhuna misafirlik eder, hayvan değildir. Bu nedenle saygı görmediği
yerde duramaz. SAYGI
olmadan insanlarla değil ancak kedi, köpekle beraber olmak mümkündür. Sanırım
saygı ve hürmet etmekten aciz, modern insanın kedi köpeğe mahkûm edilmiş olması
bir rastlantı değildir.
Sonsöz
“Sabitelerini”, yani “aşılamayacak kutsalını” kaybetmiş insanın, bırakın
evliliği herhangi bir başka birlikteliği de uzun süre sürdürebilmesi mümkün
değildir. Zira
kutsalı kalmayan insanın, insanlarla kurabileceği tek bağ Menfaat bağıdır. Ancak
MENFAAT, (bencillik ve EGO) ancak diğerinin menfaatine, bencilliğine ve egosuna
saldırarak kendini tatmin edebilir.
Bu da insanı berbat bir boğuşmanın içine iter. Yani Menfaat/"Ben"cilik/bencillik Tanrısına
tapınan topluluklar boğuşmaya mahkûm edilmişlerdir.
İnsanların İlahi sınırlara riayet
edip kendi menfaat, ego ve bencilliklerine HAD koydukları yerde ancak huzur
içinde bir birlikteliğe sahip olabilmeleri[4] bu
yasa nedeniyledir.
Modern insan (Kadın ve Erkek),
sürekli isteyen, amaaaa sürekli isteyen, isteyerek ve alarak mutlu olmaya
çalışan, Kalplerin “Ancak Allah’ın ismi
ile huzur bulacağını/Mutmain olacağını”[5]
unutmuş biridir.
Allah’a borç vermek, O’nun kuluna
zekât vermektir; Allah’a kurban kesmek, O’nun kuluna kurban eti dağıtmakla olur;
Allah’ı doyurmak, O’nun kulunu doyurmakla olur; Allah’ı ziyaret, O’nun kulunu
ziyaret ile olur[6];
Allah’a yardım, O’nun ihtiyaç sahibi kuluna yardım ile olur.
Yani Allah‘ı zikretmek, Allah’ın
rızasına uygun amele dönüşür; Allah’ın rızasına uygun amel ise O’nun canlı ve cansız
kullarına (İnsan, Hayvan, bitki, taş, toprak vs.) hizmete dönüşür.
Hülasa Kalpler, ancak Allah için hizmet
etmekle yatışır, hizmet almakla değil. Vererek ilahi lütuftan nasiplenilir,
alarak değil. Almanın zevki 3-5 dakikada geçer gider; vermenin zevki, 40 sene sonra
hatırlandığında bile insana sürur verir. Buna insanın zevcinden, kocasından,
karısından, büyüklerinden, çocuklarından daha layık kim vardır?
Ancak birbirine hizmet edebilenlerin olduğu yere huzur ve sükûnet/sekine gelir.
Bu, “BEN” diyen, “İSTİYORUUUUM!” diye feryat eden EGOSU şişmiş bencillere
verilecek bir nimet değildir.
Bizim ilmimiz buna yetti Allah doğrusunu bilir.
Ahmet Hakan Çakıcı 1443/ ALANYA
[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61508597
[2] https://www.akasyam.com/bosanmayi-en-fazla-kadinlar-tercih-ediyor-175665/
[3] Aile
danışmanların malumudur: Ekseriyetle hanım efendiler anlatmaya çok meraklı
iken, erkekler saklamaya, susmaya çalışırlar. Nisa 34. Ayette geçen hayırlı
kadınların sıfatlarından birinin “Mahremiyetini korumak”, kadınların “arıza
biriktirme alışkanlıklarına atıf olabilir.
[4] Halil Oduncuya, Hacı
Abi’ye ve Zeynep Hanıma tavsiye ve hatırlatmaları için teşekkür ederim.
[5] Rad
Suresi 28. Ayeti Kerime “Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri
huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura
kavuşur.”
[6] Ebû
Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ Allah Teâlâ kıyâmet gününde
şöyle buyurur:
-“Ey âdemoğlu!
Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu:
- Sen âlemlerin Rabbi iken ben
seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ:
- “Falan kulum hastalandı,
ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu
bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur.
Âdemoğlu:-
- Sen âlemlerin Rabbi iken ben
seni nasıl doyurabilirdim? der. Allah Teâlâ:
- “Falan kulum senden
yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda
mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden su istedim, vermedin”
buyurur. Âdemoğlu:
- Ey Rabbim! Sen âlemlerin
Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Allah Teâlâ:
- “Falan kulum senden su
istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda
bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur.
Müslim, Birr 43
4 yorum:
Teşekkürler elinize emeğinize sağlık
Kadınların ayrıntıya odaklanmaları ve ayrıntı değiştiğinde bütünün de değiştiğine inanmaları... Belki de bu yüzden soyadı mevzusuna ve bayan sözcüğüne bu kadar takığız ve bu yüzden aslında bir şeyler değişmiyor ve takılacak başka şeyler buluyoruz.
Değişken ruh hali gerçekten başa bela. Zaman zaman işyerinde bi sıkıntı oluyor ve hemen istifa edip gidesim geliyor. Öyle ki istifa etsem o zamana kadar verdiğim emeği vb görmem, ardıma bile bakmadan rahatlıkla bırakıp giderim. Öyle rahat bir kafam var yani. Ama aynı yerde güzel bir şey olduğunda da benden mutlusu olmuyor. Daha önce bulunduğum başka yerlerde ve koşullarda da aynı şey başıma geldi çokça. Ama kendimi tanıdığım, duygularımı tartabildiğim, aylık döngüden kaynaklı hormonların etkisini bildiğim ve de ailemden çekindiğim için sonuna kadar götürebildim hep her şeyi. Belli ki aynı huy evlenince de devam edecek. Bari evlenmeden önce adama anlatayım da çok ciddiye almasın.
Kadın: Sürekli çalışıyorsun. Erkek: Sürekli alışveriş yapıyorsun.
Kadın: Sürekli televizyon da spor izliyorsun.
Erkek: Sürekli dizileri ve sıkıcı sohbet programlarını izliyorsun.
Kadın: Sürekli para düşünüyorsun.
Erkek: Sürekli kilolu düşünüyorsun.
Kadın: Sürekli yeterli güvence arıyorsun.
Erkek: Seni sevdiğim ve seni terketmeyeceğim konusun da güvence istiyorsun.
Kadın: Her zaman çok kuşkucusun.
Erkek: Kendi gözünde her zaman çok "nazik" ve "harikasın".
Kadın: Sürekli içkiyi bırakmak zorunda olduğunu söylüyorsun.
Erkek: Sürekli yemeyi bırakmak zorunda olduğunu söylüyorsun.
Kadın: Her zaman yalnız olmak istiyorsun.
Erkek: Her zaman birlikte olmak istiyorsun.
Kadın: Her zaman çok suskunsun. hiç konuşmak istemiyorsun.
Erkek: Sürekli konuşuyorsun. düşünmeme izin vermiyorsun.
Yorum Gönder