“İstanbul Hasköy’de Yahudi mezarlığına gece gelen çocuklar, onlarca mezar taşını tahrip etti.”[1]
ın 5 çocuk tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edildiğinin açıklamasını yapmış.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Musevileri Hahambaşı’sı İsak Haleva’yı telefonla arayarak geçmiş olsun dileklerini iletmiş.
AKP Genel Başkan
Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik ile CHP İstanbul Milletvekili Sezgin
Tanrıkulu saldırıyı basına yaptıkları açıklama ile kınamış.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali
Babacan Türk Yahudi Toplumu Eşbaşkanı İshak İbrahimzadeh’i telefonla arayarak
üzüntülerini iletmiş.
Başı örtülü bir hanım yazar ise
“Ölü bedenlerin -kim olursa olsun- saygı görmeye hakkı var” diye konuya sahip
çıkma adına köşe yazısı yazmış.
Yani
yetkililerimiz ve aydınlarımız olayın hesabını sormak ve Yahudi Cemaatinin
gönlünü ferahlatmak için ellerinden geleni esirgemeyeceklerini hem beyanatları ile
hem de fiili olarak göstermek istemişler.
Haberi
beraber okuduğumuz arkadaşlardan biri, “Yahudi cemaatinin mezarlarının tahrip
edilmesi karşısında gösterilen hassasiyeti takdir ediyorum lakin yüzlerce
senelik Müslüman mezarlarına bigâne kalıp sahip çıkmaz ya da çıkamazken,
yetkililerimizin Yahudi Cemaatinin mezar taşları için açıklama yarışına girişmelerini
nasıl izah edeceğiz?” deyince diğeri, “Sanırım hükumet yetkililerinin derdi,
mezar taşlarına karşı duydukları hassasiyetinden çok Yahudi Cemaatinden gelebilecek
tepkiden çekinmeleri. Tarihi Müslüman mezarlarına ve mezar taşlarına
(şahidelerine) karşı gösterilen umursamazlık hali ise ne yazık ki, uzun süredir
Müslümanların razı olmak zorunda kaldıkları ciddiyet ve haysiyetten uzak hayata
işaret ediyor olabilir“ dedi.
Bursa Suriçi
Bursa benim için bir “dış” değil bir “iç”tir. Zevksiz eller
ona kıyabildiği kadar kıysın, gözümde ve gönlümde hiçbir şeyi değiştiremez. Bu
yurt bucağı, bu vatan köşesi, seyahati zaruri kılmayan bir çekicilikle her
vakit yüreğimdedir. Bursa, hakikati hayal yapan kutsal bir diyardır. Bursa
Türklüğün, Konya gibi, beşiklerinden biridir. Her Türk, biraz Bursa’da doğar,
onun için Bursalı olmayan Türk yoktur; diyebiliriz.” [2]
Hasan Ali Yücel
Soldaki Çakırhamam’ı geçtikten sonra sağdaki
Timurtaş Paşa Türbesinin arkasından[3], Balibey
Han’ını ve Okçu Baba Türbesini sağımıza alarak Tophane yokuşunu tırmanıyoruz. Osman
ve Orhan Gazilerinin türbeleri ile Fatih Sultan Mehmed Hanın doğduğu rivayet
edilen -şimdilerde kalıntıları üzerinde Asgari Garnizon olan- Bey Sarayının ve ilk
olarak Sultan Abdülaziz döneminde inşa edilen sonra Abdülhamit Han döneminde
yıkılıp yeniden yapılan yangın gözetleme kulesinin (şimdilerde Saat Kulesi) bulunduğu
Tophane Meydanına doğru ilerlemeden Saltanat Kapıdan Suriçine kıvrılıyoruz.
Bu dar
bölge, Osmanlının kuruluş döneminin pek çok önemli isminin yadigârları ile dolu:
Orhan Gazinin hanımı Nilüfer Hanım adına yapılmış Nilüfer Hatun (Darphane) Mescidi;
Osmanlının hanedan dışında ilk kez “paşa” unvanını verdiği, Orhan Gazi’nin
çocuklarının talim ve terbiyesi ile görevlendirildiği için ‘Lala’ unvanına da sahip;
İskeçe, Drama, Korada, Zihne,
Serez, Avret Hisarı, Vardar Yenicesi, Kararfiye, Samuka, İhtiman, Kırk Kilise
(Kırklareli) ve Vize’nin fetihlerinde komutan olan Lala Şahin Paşa’nın Medresesi;
Ertuğrul Gazi’nin Alplerinden Aykut Alp’in torunu, Yıldırım Bayezid’in
Lalası, Manastır, Pirlepe, İştip gibi birçok Balkan bölgesinin fatihi, 1. Murat
Hüdavendigar’ın hem veziri hem Trakya Beylerbeyi adına Bursa’da mahalle
kurulmuş olan Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu, Çelebi Mehmet ve II. Murat’a vezirlik etmiş Oruç Beyin hamamı ve
türbesi; Yeşil Camii’nin süslemelerini yapan Nakkaş Ali Efendinin Mescidi;
Nakkaş Ali Efendinin torunu 40 civarında eserin banisi ve onların haricinde
birçok Farsça ve Çağatayca eseri
kendi ifadesi ile “Rumi Kılıfa” sokmuş ya da “Türki Kılmış” olan Lami Çelebinin
mezarı, Orhan Gazi’nin
beylerinden Alaaddin Beyin mezarı ve Mescidi, Aziz Mahmut Hüdai’nin hocası
Üftade Hazretlerinin Türbesi ve Camii, Haraççıoğlu Medresesi, Satı Fakih
Mescidi, Şehadet Camii, Çırağ Bey Camii, Veled-i Yaniç Camii, Şeyh Paşa Camii
(Dibekli), Tahtalı Mescid, İsabey Fenari Camii gibi bir sürü eser bu daracık
bölgenin ev sahipliğini yapıyor.
Daha girişe varmadan ziyaretçileri karşılayan binlerce yıllık tarihe, ebedi bir sessizlik ve boyun eğmişlikle şahitlik eden heybetli surlar ve o surlarla iç içe geçmiş, tam bir ahenk ve uyum içindeki dar yollar ve çevrelerine sıralanmış 2 katlı evler, konuklarının dimağına zaman içinde yapılmış bir yolculuk hissi ve lezzeti bırakıyor. Üzerlerindeki, belli ki yüzlerce yıla, onlarca hadiseye rağmen hala dimdik ayakları üzerinde duruyor olmanın getirdiği mağrur bir olgunluk ve milyonlarca ziyaretçiyi ağırlamanın getirdiği ağırbaşlılıkları ile kum tanelerinin içindeki inci gibi taklitlerinden farklı olduklarını hemen hissettiren orijinal evler, “ben yüksek zevke sahip bir uygarlığın” elinden çıktım diye adeta bas bas bağırıyorlar. Artık çoğunluğu teşkil eden yıkılıp yeniden yapılmış, yapılırken dar pencereli ve duvarlarına ahşap ilavesi ile tarihi ev oldukları var sayılmış konutlar, tüm banalliklerine ve tek tip olmalarına rağmen taklit etmeye çalıştıkları zevkin yüksekliğinden olsa gerek yine de insanın gözüne sevimli görünüyorlar. Dar sokaklarda, bulunabilen her noktaya bırakılan arabalar nedeniyle ancak ortasından yürünebilen, hemen hepsinin başında veya sonunda nöbete durmuş bir tarihi eser bulunan caddeler, insanın içinden yabancılık hissini söküp alırken, Hasan Ali Yücel Bey’in ifade ettiği “Ben de biraz buralıyım” hissi damarlarında deveran etmeye başlıyor.Gezerken üst üste 5-6 yerde rastladığımız çevrelenmiş kazı alanları dikkatimizi çekiyor. Birkaç soruşturma ile öğreniyoruz ki: AB Birliği Roma ve Bizans eserlerinin gün yüzüne çıkarılması için hibe FON veriyormuş. Bursa Belediyesinin işgüzarları da tarihi Bizans harabelerini ortaya çıkarmak ve bu fonlara hak kazanmak için önce alanın üzerindeki evleri, dolayısı ile tarihi dokuyu yıkıp yok ediyor sonra orada kazıya başlıyorlarmış. Evlerden sonra sıra Osmanlı döneminden kalan tabakanın yok edilip ardından Roma Bizans Döneminin eserlerinin ortaya çıkarılmasına geliyormuş.
Şaşkınlıkla “İyi de(?), bu kendi varlığınızın bu topraklardaki izlerini silmek değil mi?” diye can sıkıntısı ile tersleniyorum: “Üstelik burası, Bursa ve Bursa’nın Osmanlı Devletinin kurulduğu mahalleleri. Bu izler kazınıp yok edilir mi?” diye şikâyette bulunuyorum Beyefendiye.
“Ne yaptıklarını bilmeyenler ihya ediyorum derken imha ederler. Cahilin
cehli ile yıktığı, yaptığından çoktur” diyor beyefendi ve devam ediyor : “Bu şehir, bu şehri ve içindeki
eserleri meydana getirebilen yüksek zevk ve beceri sahibi insanların içinde
yaşadığı bir şehir iken, bu insanların azalması ile şehir, bu şehir için kaygı duymayan, bu şehrin imkânlarından
istifade ederek kendini ihya etmeye çalışan bir kesimin eline kaldı. Bu
şahısların şehrin değerlerine saygı duymamaları neticesinde şehir kendini
vücuda getiren siluetini kaybetti.
Oralarda çürüyen, oralarda yok olan eserlerle
kendisinin de çürüdüğünü, kendisinin de kaybolduğunu hissedebilen; böyle dertleri
olan insanlara ihtiyaç var ki, bu eserler ayakta kalabilsinler. Yeni nesiller,
bir kökleri, bir tarihleri, bir ümranın mensubu olduklarını hissedebilesinler
ve ellerinde, ecnebi diyarlardan gelen kültürel saldırıya karşı
tutunabilecekleri bir dalları olsun” diye karşılık veriyor.
Topkapı Sarayın 3. Murat Has Odasının girişinde |
Şöyle düşünelim: Altından Roma eseri
çıkacak diye mesela Yahudi Cemaatini üç kuruş karşılığı kendi varlıklarının
izlerini silmeye ikna etmek mümkün müydü? Ya da Viyana’da, Budapeşte’de,
Venedik’te, Paris’te, Prag’ta, Brüksel’de altında tarihi eser olabilir diyerek
şehrin tarihi mekânlarına kazma kürek girmek mümkün olabilir miydi?
Asla!
Şu halde,
yazının başındaki beyefendinin ciddiyetsizlik ve haysiyet noksanlığı tespitine
nasıl itiraz edeceğiz?
Mevlana’dan
bir rubai ile bitirelim:
Bil ki ineğin önüne inci güher dökülmez
Mücevherin kıymetini sarraf bilir, cahil bilmez
Kör için ne fark eder ki elmas ya da çakıl
Ama o kör diye, inci kıymetten düşüp olmaz ki çakıl.
Ahmet Hakan Çakıcı
Zilhicce / 1443
[1] https://medyascope.tv/2022/07/15/istanbul-haskoyde-yahudi-mezarligina-saldiri-36-mezar-tasi-tahrip-edildi/
[2]
Safiyüddin Erhan, Bir Payitahtın Payimali (Alıntı: Fazıl Yenisey,
Edebiyatımızda Bursa, Bursa İçin Yazılan En Güzel Yazılar Antolojisi-I, Berksoy
Basımevi, İstanbul 1956, s:16)
[3]
Çakırhamamın karşısında yatan Timurtaş Paşa ile Timurtaş Paşa semtinde yatan
Kara Timurtaş Paşa aynı kişi değildir. BU dönemde yaşamış meşhur 4 farklı
Timurtaş Paşadan bahsedilir.
0 yorum:
Yorum Gönder