Yaşı yetmişleri bulmuş beyefendi ne yaşını ne de
çevredekilerin endişeli bakışlarını umursayarak ağaca iyice yanaştırılmış
merdivene tırmandı. Yağmur gelmeden dutun toplanması lazım. Biliyor ki, yağmuru yiyen dutun hem lezzeti kaçar, hem
kurtlanır.
Sert ama dalı kırmayacak darbelerle sallanan dallardan yere indirilen dutlar, dört kişinin gererek tuttuğu savanlarda toplanıyor. Toplanan dutlardan, toplayıcılara ve seyredenlere pay ayrıldıktan sonra kalanlar, biraz misafirlere ikram, biraz da pekmez niyetiyle çer çöpünden ayıklanıyor.
Yağmur öncesi havanın bunaltıcı nemi, öğle güneşinin
yakıcılığı bu işlere alışık olmayan şehirli gönüllüleri çabucak tüketiyor. Sık
sık verilen su molaları ve mümkün olduğunca gölgeye kaçmalar bu yüzden.
Gün, ikindiye doğru devrilince hem biraz soluklanmak hem de
günü manevi bir lezzet ile taçlandırmak isteyen bir delikanlı cesaretini
toplayarak, bir ağaçtan diğerine fasıla vermeden seğirten Beyefendiye, “Efendim! “Hu, hu” diyerek meydanı uyandırsak,
“Allah Allah” diyerek börtü böceği şenlendirsek, “Hayy Hayy” diyerek kendimiz
de coşsak… Müsaade eder misiniz?” diyor.
Yüzünün ifadesinden tekliften pek de hoşlanmadığı fark edilen beyefendi,
bulunduğu merdivende dut toplamaya ara vermeden "Zikir, Aziz Kudretin mahlûkuna
hizmet etmektir. Cemiyet hayatı bununla ayakta durur. Eğer aslını yapamıyorsak,
hizmetin kime olduğunu unutmamak adına işin tiyatrosunu yaparız. Bahsettiğiniz
de işin tiyatrosu. Elbette tiyatro da lazım… Ammaaa aslı dururken tiyatro
yapılmaz” diyor.
- - Şeyhülislam
Karaçelebizade Abdülaziz: Mir’at üs-Sefa isimli bir tarih eseri de bulunan
Şeyhülislam Efendi Bursa’ya Uludağ’dan “Müftü Suyu” diye anılan suyu getirerek
başta Deveciler Mezarlığında kendi kabrinin başındaki çeşme olmak üzere birçok
mahalle ve çeşmeye su verilmesine vesile olmuş âlim bir şahsiyet.
-
İsmail
Efendi: Bir hasırdan başka mülkü olmayan 50 seneden fazla Ulucami’de
murakabade oturmuş âlim bir şahsiyet. Halveti şeyhi.
-
İshak Hocası Ahmet Efendi: Sandukatü’l
Maarif, Akvamü’ Resail min Tercemeti’ş-Şemail, Akse’l İreb eserlerinin banisi.
-
Reisü’l
Kurra Şeyh Ebubekir Efendi: Rumelili. İlm-i Kur’an’a çok vakıf. Kurretü’l-
Ayn isimli bir eseri var.
-
Kaltakçızade
Halil Efendi: Zamanın allamesi (en büyük âlimi) olarak anılır. Şair ve
hattat. Sultanlara müderrislik etmiş, mazanneden (ermiş olduğu) kabul edilmiştir.
-
Hüseyin
Efendi: Bestekâr, Kemankeş ve Hattat.
-
Seyyid
İbrahim: Birçok yerde kadılığı ve kâtipliği var. Fıkhi mahlası ile şiirler
yazmış.
-
Kâtip
Çelebi: Harameyn Evkaf Kâtipliği yapmış. Kâtibi mahlası ile Şairliği var.
Sülüs, nesih ve diğer hatları yazmakta mahir.
-
Adları sanları
unutulmuş olsa da kendi dönemlerinin büyük şahsiyetleri olan bu üstadlar, Prof.
Dr. Süheyl Ünver Bey’in 1954 yılında kaleme almış olduğu yazıda[1]
geçen Deveciler Kabristanın mukimlerinden elimizde isimleri kalanlardan bazıları.
Süheyl Beyin, Bursa’nın büyük insanlarının toplandığı
“Panteonu”[2]
olarak tanımladığı kabristan, Bursa’nın tam merkezinde yer alan İnönü Caddesi
ile Kayhan semtinin kuzeyinde kalıyordu.
Bursa’nın Gördüğü En
Büyük İmha Hadisesi
1940 yılında Süheyl Ünver Beyin “Bunları yapanların bunları
yapması suç değil de, benim isimlerini vermem suç olur” diye adlarını anmak
istemediği bazı yetkili zevat, alel acele, “belki bir kıymet bilir çıkar da, engel olur”
korkusu ile önce yüzlerce yıllık ağaçları kestiriyor ardından yerine bir sebze
hali, bir lise ve bir çocuk parkı yapma bahanesi ile tüm mezarları söküp alanı
tahrip ediyor.
İz bırakmamacasına.
Lahitlerin ve şahidelerin biraz şanslı olanları hiçbir tasnife ve kayda gerek görmeden Yeşil Medresesine taşınırken, büyük çoğunluğu kaldırım taşı veya kanalizasyon kapağı yapmak maksadı ile ya da Çelik Palas Otelinin mozaik ihtiyacını karşılamak için kırılıp, çakıl taşına dönüştürülüp üzerlerine işlenmiş isimler ile birlikte yok ediliyor.[3]
Süreç içinde hal, otoparka dönüşürken, çocuk parkı hiç bir
zaman bitirilemiyor. Yeni dikilen ağaçlar da büyümeye fırsat bulamıyor. Geriye
çirkin bir lise binası, yollar, otoparklar ve gecekondu binaları kalıyor.
Süheyl Ünver Bey, kederi her satıra yayılan yazısını, “Burayı en son 14.9.1945’de gördüm. Çocuk bahçesi ve Sanayi Mektebi kazılma esnasında kat kat lahitler, kemikler, kafatasları ve kırık kitabelerin yüzüstü hallerini gördüm. Eski ağaçlardan eser kalmamış, zamanın valisi ve alakalıları ağaçları kestirmişler. Bu büyük sahada yatan ekâbire yazık olmuş. Hal, lise ve çocuk bahçesi yapabilecek birçok boş arazi dururken, hiç lüzumu olmadığı halde onların harim-i ismetlerini bozanlara teessürle la’net okumamak kabil değil…” diyerek sonlandırır.
Kıymeti bilinmeden kırılarak kaldırım taşı yapılan Mezar Taşları İngiltere'de müzayedede. |
Yapılan zulüm sadece, Bedri
rahmi Eyüpoğlu’nun “Cumhuriyet boyunca 50
senede diktiğimiz büyük anıtlarımız, mezar taşlarının yanında çocuk oyuncağı
gibi kalıyor” dediği bu harika sanat eserlerine karşı değildi; aynı zamanda
bu topraklara hizmet eden, mana katan âlimlere, sanatkârlara, şehitlere ve nice
ismi unutulmuş kendi dedelerimizin hatırasınaydı.
Adeta, “bu topluma hizmet etmek cezasız kalmamalı” der gibi,
bu vatana, bu topraklara, bu millete, bu dine hizmet etmiş olmalarının cezasını
kesiyordu şehrin yöneticileri.
Sonsöz
Biz yeryüzüne
amelimizi Hakka beğendirebilmek ümidi ve gayesi ile geldik[4],
diyordu Beyefendi.
Bu gayeye ise ancak O’nun
topraktan ve sudan yarattığı mahlûkatına hizmet etmek ile vasıl olunabilir,
diye tembihlendik. Ama insan unutur, zira nisyan ile maluldür. (Unutması ile
meşhurdur). Unutmamak adına gayenin sürekli tekrarlanması, yani zikir
edinilmesi iyidir.
Lakin zikri, gaye ve
neşe edinip asıl gayeyi unutmamak da gerekir.
Eğer bu unutulursa biz altında HAK, HAK diye ünlerken dalda hizmet bekleyen HAKKIN
kulları kuruyup, kurtlanıp, helak olur giderler.
Aynı yüksek memurin ve bürokratların bir taraftan halkın
önünde vatan, millet, tarih, hizmet vs. zikri çekip ardı arkası gelmeyen vatanperverlik
tiyatroları oynarlarken diğer taraftan hizmet bekleyenleri sahipsiz koymaları
hatta mezarlarını bile alt üst etmeleri gibi.
Derleyen: Ahmet Hakan
Çakıcı
Zilhicce 1444
[1]
“Bursa’da Deveciler Kabristanı Ne Oldu?
https://bursadazamandergisi.com/makaleler/deveciler-kabristanina-ne-oldu-1504.html
[2] Eski
Yunan ve Roma mitelojisinde bütün Tanrıların toplandığı anıt mezar.
[3]
Alıntıların kaynağı. Mehmet Safiyüddin Erhan, Bir Zamanlar Bursaydı, s:117
[4] Mülk
Suresi 2. Ayet-i Kerime: “O ki,
hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti dâimâ üstün gelen ve günahları çok
bağışlayan yalnız O'dur.”
0 yorum:
Yorum Gönder