Yasin Suresi Üzerine Birkaç Not;

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 Eki 2010 0 yorum
Yasin Suresine dair bir kac not:
66 EĞER [insanların doğru ile yanlışı ayırd edememelerini] dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık da [doğru] yoldan hep şaşarlardı: ama [öyle olsaydı] onlar [doğruyu] nasıl görebilirlerdi?


Devamını Oku »

Çocuklarinizi "İLAH" edinmeyin !....

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 31 Oca 2010 2 yorum




Araf Suresi 189: "Öyle bir mabuttur ki sizi tek bir kişiden yarattı. Ülfet ve ünsiyet etmesi için ondan da eşini halketti. Derken erkek eşine yaklaşınca eşi, hafif bir yük taşımaya ve onunla gidip gelmeye başladı. O yük ağırlaşınca ikisi de, bize âzâsı tam ve iyi bir evlât verirsen şüphe yok ki biz de şükredenlerden oluruz diye Rablerine duâ ettiler."

Araf Suresi 190: "Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Allah'a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir."

Çocuk sayısı azalınca, çocukları "İLAH"larımız gibi görmeye başladık.


Devamını Oku »

Ailesiz Toplum 6- Kim Bunlar, Direnebilir Miyiz?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 10 Kas 2009 3 yorum

Önceki Yazı: Ailesiz Toplum 5- Aileye Ötenazi

Kim Bunlar ?

Prof Harari, “‘21. Yüzyılda ilerlemenin trenine yetişenler, yaratmanın ve yürütmenin ilahi kudretine ererlerken, geride kalanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar... Yeni Dünya, "Süper Seçkinler” ve “Gereksizler” arasında bir dünya olabilirdiyor.

Devamını Oku »

Ailesiz Toplum 5- Aileye Ötenazi / İstanbul Sözleşmesi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 9 Kas 2009 3 yorum

Önceki Yazı: Bi Acayip Aileler.

Tüm bu acayip partnerli yeni aile formlarının insan nüfusunu etkileyebilecek yaygınlığa erişebilmesi için öncelikle kadının ve erkeğin birbirlerinden uzaklaşmaları yani ailenin yoldan çekilmesi gerekiyor.


Zehri altın tas içinde sundular  
Balı da ona suç ortağı ettiler    
Celaleddin-i Rumi  


 --Geleneksel Ailenin Hayat Damarlarının Kesilmesi - İstanbul Sözleşmesi  

Devamını Oku »

Ailesiz Toplum 4- Bi Acayip Aileler

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 8 Kas 2009 1 yorum

Önceki Yazı :Ailesiz Toplum 3 - Adam ZOOlog, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Farklı ve Aile Formları ya da "Modern Partnerler"

"..eğer onları farklı hikayelere razı edebilirsek ..." demişti Wendy Brown.
Müsaadenizle o farklı hikayelere girelim.

2009 Yılında Viyana’da yapılan Avrupa Birliği Aileden Sorumlu Devlet Bakanları toplantısında, dönemin Aileden Sorumlu Devlet Bakanının
[1] başını yiyen “Farklı Aile Formları” ibaresi, 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi ile kabul edildi.


Devamını Oku »

Ailesiz Toplum 3 - Kinsey Scalası, Toplumsal cinsiyet Eşitliği

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 7 Kas 2009 0 yorum

Önceki Yazı: Ailesiz Toplum 2- İnsansız Bir Gelecek

Iskartaların kendi kendilerine yok olabilmeleri için farklı hikayelere ihtiyaç var demiştik.

3-Alternatif Hikayeler

Devamını Oku »

Ailesiz Toplum- 2 İnsansız Bir Gelecek.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 5 Kas 2009 2 yorum


Peki ne olacak bu kadar işsiz (atık) insan?
Muhtemeldir ki, kitleler bu soruya cevap bulması için iki mercie dönüp bakacaklar: Birincisi devletler.
  

Devamını Oku »

Ailesiz Toplum - 1 Iskartalar

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 4 Kas 2009 2 yorum

MODERN FAMİLY, AİLESİZ TOPLUM .... YA SONRASI?


Muhammed Turan’a Teşekkürlerimle,

Ariflerden değilim, derdimi kısa yoldan anlatmayı beceremiyorum, affola.

Yaklaşmakta olan büyük sarsıntıyı korkunç acılar çekmeden atlatabilmek, soykütüğün yaratmayı hedeflediği baş dönmesi ile yok etmeden sekteye uğratmak ve başka bir hikayeye dönüşme olanağı sunmanın ne kadar başarılabileceği ile ilişkili.”[1] 

Devamını Oku »

Hz Musa ve Araf Suresi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 15 Tem 2009 0 yorum


Araf Suresinden Hz Musa (sav) kıssasını okurken almış olduğumuz notlar olur da birilerinin işine yarar ümidiyle ;



Devamını Oku »

Cinsel Roller Kırıldığında - 3 (Devlet de Kırılmasından Yana.)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 3 Şub 2009 1 yorum


Önceki Yazı: Ya Yaslilik Gelirse? -2

Sayın Murad "Hızla değişen dünyada ailenin, günahların en büyüğü olan bencillikle yıkılmış olmasının yasını tutuyorlar. Kimse feragatte bulunmak istemiyor. Kişisel ÖZGÜRLÜK Putuna boyun eğerek, haklarımız için yaygara koparıp sorumluluklarımızı es geçiyoruz” derken modern hayatın “keyfe”, “hazza” ve “bedene” tapan bir toplum inşa ederek


Devamını Oku »

Cinsel Roller Kırıldığında - 2 (Yaşlılık da Gelir.)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 2 Şub 2009 0 yorum
İlk Yazı : Cinsel Roller Kırıldığında - 1 (Söz ile Kurulan Bağ, Söz ile Kırılır)

Toplumsal ve cinsel roller; alt tabakaların, zenginlerin para ile aldıkları hizmetleri, birbirlerine sıra ile ikram ettikleri dayanışma formlarıdır.

Toplumsal/cinsel roller dağıtıldığında doğum yapacaklar, eğer paraları varsa, gittikleri özel hastanelerde hemşirelerden iyi hizmet almayı bekleyebilirler. Ne arkadaş ne dost ne de herhangi bir başka cinsiyetlendirilmiş rol sahibinin kendisine hizmet vermesini ümit edemez. Buna niyeti olanlar, bunu nasıl yapacaklarını; buna ihtiyaç duyanlar da, nasıl yardım isteyeceklerini bilemezler.

Devamını Oku »

Cinsel Roller Kırıldığında - 1 (Söz ile Kurulan Bağ, Söz ile Kırılır)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 Şub 2009 2 yorum


Hayatlarını sürdürme çabasında olanların başlarına gelebilecek en kötü şey normların olmaması, ya da anomidir? Normlar engelleyici oldukları kadar mümkün kılıcıdırlar; anomi, en saf ve basit haliyle engelleyici bir duruma işaret eder. Normatif kurallar ordusu hayat dediğimiz savaş alanını terk etti mi, geriye sadece şüphe ve korku kalır.”[1]
Zygmund Bauman


Devamını Oku »

İmkansız Devlet - Değerlendirme ve ÖZET

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 4 Oca 2009 0 yorum

İMKÂNSIZ DEVLET  /    Wael B. Hallag     
Wael Hallaq ile Pınar Yayınlarından çıkan İslam Hukukuna Giriş isimli eseri ile tanışmıştım. Eseri bitirdiğimde ömrünün büyük bir çoğunluğunu dini eserler okuyarak geçirmiş biri olarak “şeriat” hakkında öğrendiklerimden şaşırmış biriydim. Özellikle 1750’ler Hindistan’ınında üretilen Şeriatla, daha önceki dönemin Şeriatının birbirlerinden ayrılması gerektiği, şeriat ile İngilizlerin pek düşkün olduğu arsa komisyonculuğu arasındaki mücadele, sömürgeciliğin/kolonyalizmin ekonomik yayılmacılığı ile şeriat arasındaki kavga, bu kavganın Osmanlı, Mısır, İran, Hindistan ve diğer İslam ülkelerindeki boyutları, Hindistan yöneticisi İngiliz Valinin şeriatı bir devlet yönetimi için fazla merhametli ve yumuşak bulduğunu "kimseyi öldürmeye izin vermiyor ki" diyerek hayıflandığını, evlilik müessesesi ve onu koruyan şeriat ile sömürgecilik ilişkilerine dair verdiği bilgiler oldukça ufuk açıcıydı. Bu nedenle Hallaq’ın bu kitabını elime alırken heyecanlıydım. Sağ olsun, hayal kırıklığına uğramadım. Hallaq’ın Şeriat üzerine yazmış olduğu “Şhari’a: theory, practice, transformations” eseri henüz Türkçeye tercüme edilmemiş olsa da, “Modern Devlet” ile “Şeriat Yönetimini” karşılaştırdığı bu kitabında esere yapılmış olan atıflar, asıl kitabın kıymeti hakkında ipucu verir nitelikte.

Devamını Oku »

İnsan SONRASI – Rosi Braidotti (ÖZet)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 3 Oca 2009 3 yorum

Genel Değerlendirme:

“İnsan Sonrası”, İtalyan felsefeci ve Feminist kuramcı Rosi Braidotti’nin Kolektif Kitap’tan basılan 240 sayfalık eseri.
Kitaba girmeden önce "İnsan Sonrası" kavramının, gelişmekte olan teknoloji ile önümüze çıkması muhtemel insan/robot/ bilgisayar karışımı siborglerin dönemini kastetmediğini belirteyim. Kavram bu dönemi kapsıyorsa da, hedefi bu değil.  Bu kavramı açıklayabilmek için evvelemirde iki anahtar kavramı ve bu kavramların konu ile ilintisini açıklamak gerektiğini hissediyorum: Andropos ve Vitruvius.

Devamını Oku »

Cesur Yeni Dünya / Aldous Huxley

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 3 yorum

Kara Ütopya roman tarzında yazılan eserler içinde en çok öne çıkan iki eserden biri, “Cesur Yeni Dünya”. 1932 yılında ilk kez yayınlanan eser, rakibi George Orwell’in “1984” romanından 17 sene önce yazılmış olmasına rağmen, özellikle 2000'lerden sonra çok daha popüler hale geldi. Sanırım, buna sebep Huxley’in geleceğe yönelik öngörülerinin daha isabetli olduğuna dair kanaatin her gün daha fazla kuvvet kazanıyor olması.

Devamını Oku »

Tarihten Çıkan Siyaset- Wendy Brown (ÖZET)

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 2 Oca 2009 0 yorum
Kitap hakkında bir konuşma video : https://www.youtube.com/watch?v=Hpxlw-N1p3g&t=3s

Wendy Brown'ın "Tarihten Çıkan Siyaset" kitabı Avrupa'nın (Batı Düşüncesinin , Kapitalizmin, Liberalizmin) saplandığını düşündükleri çıkmazdan kurtuluş arama çabalarına dair yazılmış bir kitap. 

Bu tıkanıklık üzerine daha önce okuduğumuz Alain Touraine, Zygmunt Baumann, Terry Eagleton'un "hiç bir çözüm "önerimiz yok mealindeki cevaplarına karşılık; Hardt ve Negri İmparatorluk kitabında "Kapitalist süreci değiştirmeyiz, bu yüzden mümkün olduğunca yakın durarak onu ehlileştirebilmeliyiz" mealinde bir öneride bulunuluyordu.

Wendy Brown ise çözümü Nietzsche'de buluyor; "Tarihin tıkandığı anlarda Şok Edici Müdahalelerle tarihte yeni kapılar açılabilir. Şok edici müdahale geçmişe/geçmişin getirdiği değerlere (Tanrı'ya ve ahlaka) müdahaledir." Diyor.

Batı'lı Muhafazakar aydınların kelimelerin aralarına gizledikleri tehditler, Batılı komünistleri de ikna etmiş sanırım. Tatlı tatlı anlattıkları bizim felaketimiz. "Her şeyinizi yok edeceğiz!" diyorlar ve bunu bir müjde havasında veriyorlar. Bu hanım efendi hiç iyi şeylerden bahsetmiyor.


Devamını Oku »

Batı Karşısında Asya-Özet Daryuş Şayegan

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 Oca 2009 0 yorum

(Kitabın unum videosu: https://www.youtube.com/watch?v=Z8ZcRU4ZS0o



Daryuş Şayegan'ın çok kıymet verdiğim bu eseri yaşadığı coğrafyayı anlamak isteyenler için bir çok ipucu veriyor.


Kitap 7 bölümden oluşmuş olsa da kitabın büyük kısmını ilk "Nihilizm ve Asya uygarlıklarının tarihi üzerine etkisi" başlıklı bölüm teşkil ediyor. Bizde kitabın ana omurgasını oluşturan bu makaleyi burada özetlemeye çalışacağız. Ümid ederim faydalı olur. Tevfik Aziz Allah'tan.


Devamını Oku »

Akışkan Gözetim- Özet Zygmunt Baumann

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 0 yorum
Akışkan Gözetim  - Zygmunt Bauman & David Lyon

Küçük hacimli olmasına rağmen oldukça dolu bir kitap-söyleşi. Daha çok David Lyon’un soruları Zygmunt Bauman’ın cevapları ile ilerleyen söyleşi zihin açıcı, gıdıklayıcı, rahatsız edici sorular-cevaplarla ilerliyor. İmkan bulup okuyanların kapısından boş dönmeyecekleri bir eser diye düşünüyor ve tavsiye ediyorum.
Kitap 7 makaleden oluşuyor. Hemen her bölümden birkaç kelime alıntılayarak kabaca fikri verebileceğimi umud ediyorum.


Devamını Oku »

Modernliğin Eleştirisi-Özet / Alain Touraine

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 2 yorum

Modernliğin Eleştirisi, Alain Touraine’nin ciddiye alınması gereken, oldukça yüklü, konu ile ilgilenenlerin atlamaması gereken bir eser. Görebildiğim kadarı ile konuya hakimiyeti, derinliğine ve çok boyutlu düşünebilmesi, kendi düşüncesine eleştirel yaklaşabilmesi kitabı çok kıymetli kılıyor. Hem modernleşmenin tarihi gelişimini, hem dönemin düşünürlerini oldukça olgun bir üslup ile tartışıyor.  
Ancak tercümanın, konunun ağırlığının altında kalması, dönem dönem kitaptan kopması ve uydurukça saplantısı, kitabın büyük handikabı olmuş. Ne yazık ki; kitaptan kopmadan iki sayfa okumak mümkün olmuyor. Ama tercümenin elinden kurtulabilmiş, anlaşılabilir her cümle altın değerinde.


Devamını Oku »

“Hayır Demeyi Öğrenmek” Marie Haddou

Yazar : aa Tarih : 1 yorum
Almak iç güdüsel bir davranıştır. Hayvanidir. Deliler dahil herkes almayı bilir. Vermek ise bir üst ahlak gerektirir. İslam vermeyi öğütlerken alma duygusunu terbiye, ıslah ve kontrol etmeyi öğütler. Bu kitap benim anladığım kadarı ile İnsan'ın terbiye edilmesi gereken yönlerinden cimrilik, tamah, bencillik gibi Şeytan’i hasletleri hoş ve sevimli göstermeye, kendi narsizmini meşrulaştırmaya çalışan bir kitap.

Diğer kişisel gelişim kitapları gibi, Batı Medeniyetinin vahiy kitaplarından biri.


Devamını Oku »

İmparatorluk-Özet, M. Hardt & A. Negri - Özet

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 0 yorum


Michael Hardt

Kitap, Modernist Ulus-Devletlerin tarihten çekilme süreçlerini ve onların yerini almakta olan; yazarların, “İmparatorluk” diye isimlendirdiği yeni bir yönetim ve tahakküm biçimini tanımlama gayreti içinde. "Vakti okuma" derdi olanların atlamamaları gerektiğini düşündüğüm ve çok faydalandığım bir eser oldu.


Devamını Oku »

HAMBURGER MEDENİYETİ - Özet Abdülvahap El Messiri

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 0 yorum
                                                               Şaban _1438 / Alanya      
Abdülvahap El Messiri'nin birbirinden kıymetli röportaj ve makalelerinin toplandığı, bu 400 sayfalık eseri, MANA yayınlarınca derlenmiş. Batı Medeniyetine, Orta Dünya hareketlerine, Siyonizm fikrine hakimiyeti ve Batı karşısında aşağılık kompleksine kapılmamış bir Mü’minin samimiyeti, kitabı çok kıymetli yapıyor. Makalelerin farklı tarihlerden alıntılanmış olması, Messiri’nin ve dönemin düşüncelerinin fikri serencamını da takip etmemize imkan veriyor.

Devamını Oku »

Cemaatler-Özet - Zygmunt Baumann

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 3 yorum

Baumann'ın oldukça zihin açan bu kitabı, Cemaatlerin parçalanarak güç ve iktidar karşısında fakirlerin tek sığınağı ve tek gücü olan birliklerinin/cemaatlerinin yok edilme süreci üzerinde düşünmeyi deniyor. Çok kıymetli gördüm. Ümit ederim size de faydalı olur.

Güvenli Olmayan Bir Dünyada Güvenlik Arayışı
Giriş ya da Zor Bulunan Cemaate Merhaba:
Her şeyden önce, cemaat “sıcak” bir ortamdır, keyifli ve rahat bir yerdir......kayıp Cennet ya da umut edilen cennettir.


Devamını Oku »

Madun Konuşabilir mi?-Özet Gayatri Chakravorty Spivak

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 0 yorum


Kitabın anlatıldığı videoyu izlemek için  https://www.youtube.com/watch?v=dhl25lT7x7g&feature=share  adresini ziyaret edebilirsiniz.


Teyzesinin, 17 yaşında intihar etmek için adet dönemini beklemesinden hareket ederek tezini geliştiren Spivak, ince bir kitap boyutuna ulaşan tebliğine çok ciddi sorular ve tespitler sığdırabilmiş.

Devamını Oku »

Tanrı’nın Ölümü ve Kültür-Özet / Terry Eagleton

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 1 yorum

Terry Eagleton’un,  Zizek, Touraine, Baumann gibi Avrupalı düşüncenin vicdanı/namusu olan yazarlardan biri olduğunu düşündüm. Beyefendinin insanlık adına duyduğu bir ızdırabı olduğu kitabın içinde hissediliyor.

Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler 22- Deveciler Kabristanı Katliamı

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 18 Mar 2008 0 yorum

İrfandan Damlalar 22: Deveciler Kabristanı Katliamı

Yaşı yetmişleri bulmuş beyefendi ne yaşını ne de çevredekilerin endişeli bakışlarını umursayarak ağaca iyice yanaştırılmış merdivene tırmandı. Yağmur gelmeden dutun toplanması lazım. Biliyor ki,  yağmuru yiyen dutun hem lezzeti kaçar, hem kurtlanır.

Sert ama dalı kırmayacak darbelerle sallanan dallardan yere indirilen dutlar, dört kişinin gererek tuttuğu savanlarda toplanıyor. Toplanan dutlardan, toplayıcılara ve seyredenlere pay ayrıldıktan sonra kalanlar, biraz misafirlere ikram, biraz da pekmez niyetiyle çer çöpünden ayıklanıyor.


Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler - 21 "Bire Doğaan! Bire Doğaan!"

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 17 Mar 2008 0 yorum

Adını çok bilinen bir rivayetten biliyoruz:

Kosova Savaşında ağır bir yenilgi alan Haçlı Birliği yedi sene sonra, intikam için yeniden yola çıkar. Osmanlıyı Balkanlardan atıp bu beladan tamamen kurtulma niyetindeki, Avrupa’nın tüm devletlerinden teşkil edilmiş ordunun başında Macar Kralı Sigsmund vardır. Meydana getirilen 120 bin neferlik ordu, bugün Bulgaristan’la Romanya arasında sınır olan Tuna Nehrinin Bulgaristan kıyısında kurulmuş Plevne şehrine yakın bir kalenin önüne kadar gelir. Niğbolu Kalesi denen kalenin beyi Doğan Beydir ve yanında serden geçmiş 6000 civarında yeniçeri ve akıncı vardır.   

Kuşatma sürerken bir atlı Haçlı ordusunun saflarını “yıldırım” gibi yarar. At kalenin önünde durduğunda binicisi kaleye doğru seslenir; “Bire Doğaaan! Bire Doğaaan”. Gelen Osmanlının “Yıldırım” lakaplı sultanı 1. Bayezid’dir.

Devasa Haçlı ordusunu 1 haftadan fazla oyalayarak, hem Osmanlıya ordu toplama fırsatı veren hem bu devasa ordunun geçtiği yerlerde yaptığı talandan köyleri, kasabaları kurtaran komutan, seferlerde aldığı birçok yaradan dolayı adı “Yaralı Doğan’a” çıkmış namlı bir akıncı beyidir. 1. Murat’la Kosova Savaşında bulunmuş ve kendini orada göstermiştir.

Doğan Bey yaşını alınca Bursa’ya yerleşir ve orada vefat eder (H:796-M:1336). Adına yaptırılan cami ve kabristan harap olup sit durumundan çıktıkları gerekçesi ile 1995 yılında kamulaştırılıp gayb edilmiş olsa da bir binanın bahçesine sığınmış kabri ve bölgeye verdiği “Doğan Bey” ismi yağmadan kurtulmuştur.

Doğanbey Mahallesine komşuluk eden mahalle I. Beyazıt döneminde birçok vakfın kuruculuğunu ve yöneticiliğini yapan Pir Mehmet Beyin oğlu Sinan Beyin ismini taşır. Sinan Bey, İstanbul Saraçhanede yaptırdığı gibi Bursa’da da bir cami yaptırmış, dünya serüvenini bitirip ebedi yurduna bu caminin avlusunda çekilmiş, mahalle de Sinan Beyin lakabına binaen Kiremitçi Sinan Bey Mahallesi diye anılır olmuştur. Geniş kubbeli olarak inşa edilmiş cami 1955’te hala hizmet veren bir cami iken sonraki yıllarda Vakıflar idaresi eli ile yıkılıp arazisi satılmıştır. Bu günlerde modern bir üslupla yapılıp aynı isimle anılan yeni camide, caminin aslına dair hiç iz kalmamıştır.

Doğan Bey ve Kiremitçi Sinan mahallelerinin yanı başlarındaki komşuları ise Sultan Çelebi Mehmet’in sütannesi Daye Hatun’un ismini taşır. Daye Hatun’un mahallede yaptırdığı bir camiye atfen Bursa şivesi ile Taya Kadın diye anılıyor bu semt.


Ulu Caminin kuzeyinde yer alan bölge, hemen yanı başlarındaki Kırcaali Mahallesinin isminden de anlaşılabileceği gibi daha çok Balkan muhacirlerini ağırlıyordu. Bu mahal, her nasıl olmuşsa Bursa’nın her tarafına kangren gibi yayılan kat kat betonlaşmaya karşı kendini koruyabilmişti. Ancak bir at arabasının geçebileceği ölçüde ayarlanmış dar sokakları, farklı renklerde kireçle boyanmış, tek kat ya da en fazla iki katlı, omuz omuza dizilmiş -küçük de olsa- bahçeli, kerpiç ya da ahşap kagir evleri, hemen hepsinin önünde türlü türlü ve rengarenk çiçekler bulunan pencereleri, açık kapıların önünde oturup yarenlik eden kadınlar ve çevrelerinde oynayan çocukları ile bu eskimeyen mahalleler Bursa’nın kimliğini veren bir çok hatırayı, ince zevki ve onları var eden düşünce biçimlerini bugünün nesillerine taşıyabilmişti.     

Sonra Bursa Büyükşehir Belediyesi bölgeyi fark etti: 1999 depremi öncesinde, zayıf bir talimatname ile üstelik fay hattı üzerinde inşa edilmiş, yığınla çok katlı binaya sahiplik eden nice semt dururken; nüfusu az, merkeze yakın, rantı çok yüksek eskilerin yadigârı bu mahallelere kentsel dönüşüm getirmeye karar verdi.

Böylece, evvelinde betonarme müteahhitlerinin tenhalarda teker teker yıkıp katlettikleri geçmişten kalan hatıralara, herkesin gözü önünde üstelik -kendi tabirleri ile- “tarihi şehrin kalbinde” toplu katliam yapıldı. Öyle ki, Mevlana’nın dostlarından olduğu rivayet edilen, Horasandan geldiği düşünülen Hacı Menteş Dedenin 2 metre karelik mezarına bile merhamet edilmedi. Türbe ile birlikte çoktan yıkılmış camisinin son kalıntıları da dozerlerin paletleri altında kaldı.

Becerenler becerdi ve iş kotarıldı. Bölgede, hem deprem bölgesi hem sit alanı olması nedeniyle 3 katın üzerine bina yapılması yasak olmasına rağmen proje, mahalle sakinlerine önce 8, sonra 13 kat diye duyuruldu. Bittiğinde ise 24 adet 23 katlı dev blok Ulucami ve tarihi hanlar bölgesinin tepesine dikilmişti.

Böylece bu şehre, bu vatana, bu millete canları, kanları ve mülkleri ile hizmet edip, kıymet katmış, tarihini, aklını inşa etmiş, zevkini vermiş insanların hatıraları ve eserleri, binlerce yıla dayanan kültürle birlikte maddeden başa bir şeyde kıymet göremeyen rant lobisinin cür’etkarlığı ile yok edilmiş oldu.

Dönemin başbakanı Binali Yıldırım, "Bursa, İstanbul, Edirne gibi illerimizde medeniyetimiz, imar rantına her geçen gün yenik düşmekten kurtulamıyor”[1] diyerek meseleyi “rant ekonomisinin toplumun tarihine açmış olduğu bir savaş” olarak nitelendiriyordu.

Bir taraftan binaların çirkinlikleri, bir taraftan Bursa şehir kültürüne verdiği zarar, bir taraftan Bursa’nın bereketli ve bol alüvyonlu toprağının bu beton yığınlarını büyük bir deprem sırasında taşıyıp taşımayacağı tartışmaları politikacıları rahatsız edecek boyutlara erişince yeni Belediye Başkanı Alinur Aktaş Bey, “ucube” diye tanımladığı yapılar için pek fazla kimsenin gerçekleşebileceğine ihtimal vermediği bir vaatte bulundu:


“O konutları yıkacağım.”  

Ama dikilen ucubeleri yıkmaya kalkınca, karşımıza başka sorunlar dikilmeyecek mi? Mesela, o dairelerin satıldığı 3200 hanedeki yaklaşık 10 bin insanın düzenlerini darmadağın etmeyecek miyiz? Nereye gidecekler? Ya ödedikleri paranın akıbeti ne olacak?

Aşı Bıçağı   

Tuz Pazarından Kapalı Çarşı’ya doğru ağır ağır ilerliyorum. Sağlı sollu pazarcıların tezgâhlarına özenle dizdikleri elmalar, portakallar, mandalinalar, ayvalar, domatesler, yeşillikler insanın hem göz zevkini hem ruhunu okşuyor. Pazarcıların tonu yüksek çığırışlarına ve rahatça adım atmaya müsaade etmeyen kalabalığa rağmen, hissedilen, hiçbir AVM’nin veremeyeceği uhrevi hava, sanırım bu sokakları yüzlerce yıldır arşınlamış nice hikmet sahibi arifandan kalan, ancak zahiren fark edilemeyen kokuların, çevrede hala dolanmakta olan nazarlarının delili, diye düşünüyorum.

Vakit gelene kadar oyalanmak üzere girdiğim pazardan Tekke istikametine gitmek için Peynirciler Çarşısının önünde biriken kalabalığı aşıp Yiğitcedit Camiine doğru Cumhuriyet Caddesine sapıyorum. Caddeyi geçip Şehreküstü’ne doğru kıvrılmak üzereyken seyyar bir tezgâhın üzerinde tanıdık bir dosta rastlıyorum: Aşı bıçağı.

Az sonra 260 yıllık tekkenin ahşap kapısından içeriye süzülüp bahçe kısmına geldiğimde aşılanmış dut fidanlarını görünce bu hoş tesadüften keyf alıyorum. Henüz cebimde kendine bir yer edinmiş olan aşı bıçağını çıkarıp yanımdaki dosta tarife başlıyorum. Bizi görüp öteden beri tarım işlerine meraklı olan beyefendi yanımıza sokuluyor: “Limonu nasıl aşılıyorsunuz?” diye soruyor. Kendimi ispat etme fırsatı bulmanın keyfi ile anlatmaya başlıyorum. Dinleyicinin kıymeti, dikkati ve ilgisi şevkimi artırıyor.  

Araya bir de küçük eleştiri sıkıştırıyorum. Tutsunlar diye toprağa saplanmış çelikleri gösterip; “üst uçlarına macun sürerseniz daha iyi olur” deyip nasıl macunlanacağını anlatmaya girişiyorum.

Az sonra Tekkenin yan tarafındaki bahçeye geçince tam da benim anlattığım usulle üst uçları macunlanmış fideler karşıma çıkıyor.

- Efendim, bana anlattırdınız ama siz zaten biliyormuşsunuz.

- “Biliyorum” demeden bileni dinlemek lazım. İş bilen insanlardan öğrenilecek bir şeyler mutlaka vardır. İş bilen insanları dinlemeyi becerebilirsek büyük hatalardan ve özür dilemekle telafi edemeyeceğimiz zararlardan kurtuluruz, diyor. 

- İşi, dinlemesini bilenlere vermeli, diyorsunuz.

- Tam öyle değil! İşi, faziletli insanlara emanet etmeli. Fazileti varsa işi bileni de dinler zaten.

Eğer iş, becerip kotarana ya da cür’et edip yapana emanet edilirse ve onun fazileti yoksa,
menfaatleri olan hususta her kötülüğü yapar. Becerip kotarırken toplumu, toplum eden erdemleri, toplumu bir arada tutan değerleri dağıtır. Hak, adalet ve güven duygusunu tahrip ederek, halkı meyus (geleceğe dair ümitsiz) kılar.  

Kısa vadede iş çözer ama uzun vadede ekini ve nesli mahveder.

Erdemliyi bulmalı, erdemliyi. Cür’et edip kotaranı değil.

Derleyen: Ahmet Hakan Çakıcı
Şaban 1444     


[1] https://www.bursabakis.com/tokiyi-kim-yapti-iste-belge-211482h.htm


Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler 20- Şeyhi Olmayanın Şeyhi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 16 Mar 2008 4 yorum

İsmail Hakkı Bursevi – Şeyhi Olmayanın Şeyhi

-         

-          Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır”, diyorsunuz ama…

-          Haşa, iftiradır. Biz öyle bişi demiyoruz”, diye cevap verdi, yaşı ellileri aşmış olmasına rağmen saçı yeni yeni beyazlamaya başlamış, doğu şivesi ile konuşan beyefendi.

-          “Demiyor musunuz?” diyerek, istihza ile araya girdim. Bendeki gayrı ciddi tonu fark etmemezlikten gelerek, özendiği ciddiyetini muhafaza etmeye çalıştı;

-          “Biz Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır deriz, diye itirazımı karşıladı, gülümseyerek.

-          Ha, Kel Hasan! Ha, Hasan kel!.. Ne farkı var da itiraz ettiniz? Diyerek alttan alta istihzaya devam ettim.


Devamını Oku »

Dergahtan Kerametler 19: Anna Masala: Çay, Kavun ve Dondurma

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 15 Mar 2008 0 yorum

Behçet Kemal Çağlar, Anna Masala, Çetin Altan

Anna Masala, İtalyan-İspanyol karışımı bir ailenin çocuğu olarak İtalya’da dünyaya gelmiş.  Hanımefendi, dünyaca ünlü şarkiyatçı Ettore Rossı’nin son öğrencisi olarak ismini duyurmuş, Roma Üniversitesinde Türkoloji dalında öğretim görevlisi iken 1980 yılında “Ordinaryüs Profesör” unvanını almış.

“Ben, Manevi olarak Türküm” diyen Anna Masala’nın ismini ilk kez, Bursa’da verdiği konferansa katılmış bir arkadaşın anlattığı hatırası ile duydum. Dinlediğimde çok hoşuma giden bu hatıra aklımda kaldığı kadarı ile şöyle idi:[1]

Anna Masala, bir tercüman ile Nurettin Cerrahi Tekkesinin postnişini Muzaffer Özak Efendinin yanına gidiyor ve sebeb-i ziyaretini “müridanı arasına katılma isteği” olarak ifade ediyor. Muzaffer Efendi:


Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler- 18- O isterse küffarın eli ile korur.

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 14 Mar 2008 0 yorum

Bir Haber: Mevlid’in en eski nüshası ABD’de bulundu[1].

Eserin bulunduğu Michigan Üniversitesinin Kütüphanesindeki kayda göre eser II. Abdülhamit Han’ın özel kütüphanesinden çıkmış. Ancak Mevlid-i Şerif’in padişahın özel kütüphanesinden çıkıp Amerika’ya nasıl gittiği bilinmiyormuş.

Devamını Oku »

Tekkeden Kerametler 17- Yahudi Mezarlığı

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 13 Mar 2008 0 yorum
Bir haber düştü önümüze; 
“İstanbul Hasköy’de Yahudi mezarlığına gece gelen çocuklar, onlarca mezar taşını tahrip etti.”[1]

Türkiye Hahambaşılığı Vakfı’nın olayı basına duyurmasının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olayın iki failinin gözaltına alındığını duyurmuş. İstanbul Valiliği ise olay
ın 5 çocuk tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edildiğinin açıklamasını yapmış.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Musevileri Hahambaşı’sı İsak Haleva’yı telefonla arayarak geçmiş olsun dileklerini iletmiş.


Devamını Oku »

Dergah'tan Kerametler 16- “Dâvûd-i Kayserî'yi Kim Dinler?

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 12 Mar 2008 0 yorum

Dâvûd-i Kayserî’yi Kim Dinler?
Dergâha ilk kez gelen beyefendi, tarihi mekânın uhrevi havasından etkilenmiş, üzerine bir edep bir ağırlık sinmişti. Gözlerini bir taraftan görülmemiş hiçbir şey bırakmamak istermiş gibi dikkatle ağır ağır çevrede gezdirirken bir taraftan da içinde bulunduğu atmosferi içine çekip, her gittiği yere götürmek istermiş gibi burnunu yukarı kaldırmış derin derin nefes alıyordu: Aniden hayıflanmaya yakın bir ses tonu ile  kemalat zamanına erişmiş Beyefendiye:
“Şehir dışında olduğumuz için bizim imkânımız yok ama sanırım halkanıza katılmak, derslerinizde bulunmak, öğüdünüzü dinlemek isteyen çok oluyordur” deyince;

Devamını Oku »

Dergah'tan Kerametler 15- Yunan'ı Anlıyorum / Eşrefoğlu Rumi

Yazar : Ahmet H. Çakıcı Tarih : 11 Mar 2008 1 yorum

Dost meclisindeki Karadenizli olan arkadaş, az önce Facebook’ta paylaştığı mesajı okudu: “TV’ler zamanın büyücüleri: Onun istediği gibi giyiniyor, onun istediğini beğeniyor, ona göre çocukları yetiştiriyor, ev döşüyor, birbirimize hitap ediyoruz. Onun konuş dediklerini konuşuyor, onun savunduklarını savunuyor ve tebliğ ediyoruz. Üstelik bunların kendi düşünce mahsulü fikirlerimiz, beğenilerimiz olduğunu sanıyoruz. Bu yolla en saçma, en sapkın kelimeler içimize girip yayılabiliyor. Ancak TV’den bize zorlanan bu terbiyeyi garipsemiyor, yadırgamıyoruz. Televizyon Hz. Musa’nın büyücülerinden çok daha maharetli bir büyücü.”

Kelime biter bitmez Burdur Yörüğü olan, kalp gözü açık karayağız beyefendi: “Benim büyük annem televizyona sırtını dönerek otururdu. ‘Onlar seni görmüyor’ denilince de ‘Ben onları görüyorum ya. Gözlemek de günahtır!’ derdi.”

Bingöllü bir Kürt olan diğer arkadaş geniş bıyıklarını çekiştire çekiştire, “Babamın bibisi (halası) gelirdi bize, o da TV’ye arkasını döner otururdu. Ekrandan tarafa dönüp bakmazdı” diye onayladı onu.


Devamını Oku »