Zoka Ve Müslümanlar – (10.1)
Daha önce Osmanlı’nın yetişmiş nüfusunun (alim/ulema/meşayıh) son yıllarında yapmış olduğu büyük savaşlarla eriyip yittiğini, bu nedenle Cumhuriyete geçişte genç neslin Müslüman öncülerden büyük oranda mahrum olurken, yazı devrimi nedeniyle onların eserlerine ulaşma imkanının da yok edildiğini söylemiştik.
Cephelerden geriye dönebilen İslam’ın taşıyıcı unsurları olup İslam ahlakı/terbiyesi ile ahlaklanmış/Allah’ın boyası ile boyanmış/ edep sahibi nüfustan geriye kalan müslüman öncüler/örnekler ağır bir takibat ve baskı ortamına maruz kaldılar.
Önceki Yazı : Selam 9- İlahlasma Güdüsü -3- Adavet.html
Aynadaki İkinci Yüz – Tanrılaşma Temayülü-9 (4) - Riya
Aynadaki İkinci Yüz – Tanrılaşma Temayülü-9 (4) - Riya
İnsanın
Tanrılaşma eğiliminin 7 unsurundan bahsetmiştik. Kibir, Adavet, Ucub, Riya,
Buğz, Hırs ve Tamah. Bunlar İslam Medeniyeti terbiye usulünün ana
kelimelerindendi. Son yüzyılda Müslüman toplumlara dayatılan Batı Medeniyeti
eğitim ve düşünüş biçimleri ile bu kelimeler ve bu kelimelerden sadır olan davranış
biçimlerinin unutulduğundan, unutturulduğundan bahsedip “adavet” ve “ucub”un
üzerinde bir miktar konuşmuştuk. Devam edelim.
“Mü’min,
Mü’minin aynasıdır.”
Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 2 - Ucub
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
Edebe
davet veya ilahlaşma güdüsü bahsine devamla…
Şemseddin
Yeşil Efendin’nin bahsini ettiği ejderhanın (nefs-i emarenin-ilahlaşma
güdüsünün) 7 başından biri de adavetti.
Kişinin,
kendini diğerlerinden kıymetli, olmadığı hakkın sahibi görüp haddini aşması,
sınırlarının ötesine geçmesi, tecavüzkar olması, zalimleşmesi, düşmanlaşmasına
denir.
Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 1
İnsanın “ilahlaşma eğilim”inin terbiye edilmesi gerektiğinden, ilahlaşma güdüsünün terbiye edilmediği, insana edep verilmediği durumda ortaya çıkan varlığın “ben” diyen Şeytani bir figür olacağından ve son dönem Kadiri meşayihından (büyüklerinden) Şemseddin Yeşil Efendinin Nefs-i Emmare’yi (ilahlaşma güdüsünü) 7 başlı ejderhaya benzettiğinden söz etmiştik.
İnsanın “ilahlaşma eğilim”inin terbiye edilmesi gerektiğinden, ilahlaşma güdüsünün terbiye edilmediği, insana edep verilmediği durumda ortaya çıkan varlığın “ben” diyen Şeytani bir figür olacağından ve son dönem Kadiri meşayihından (büyüklerinden) Şemseddin Yeşil Efendinin Nefs-i Emmare’yi (ilahlaşma güdüsünü) 7 başlı ejderhaya benzettiğinden söz etmiştik.
Ejderhanın
yedi başı “hırs, tamah, kibir, riya, buğz, adavet ve ucub.”
Bize bahsedilen bu 7 beladan 5’ine aşina
olmakla birlikte (Ne kadar aşina isek !) 2 tanesi (ucub ve adavet) zihin
haritalarımızda hiç yer almıyor.
Selam 8- İçi Bos Bir Slogan Kurana.html
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 1 )
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 1 )
Bir
önceki yazıda Cumhuriyet sonrası İslam medeniyeti ile olan bağın hasar
gördüğünü bu hasarı tamir etmek için geliştirilen cemaat yapıları ve Kur’an
halkaları modellerinin, derde çare olamadıklarından bahsetmiştik. Kaldığımız
yerden devam edelim.
Bakara
Suresinin 256. Ayetinde “Dinde ikrah ettirme yoktur. Şüphesiz ki Rüşd, Gayy’dan
ayrılmıştır.” Denilirken, Rüşd ile
(bilerek, isteyerek, seçerek, sorumluluğunun farkına vararak) gelenler, Gayy
ile (zor ile, dayak ile, kalabalığa karışıp sürü ile, bilinçsizce) gelenlerden
farklıdır. Denilir.
İçi Boş Bir Slogan. "Kur’an’â Dönmeli !" - 8
Bir önceki yazıda; Müslüman toplulukların küçük küçük cahili yapılara dönüşürken, müslümanca bir idrakten, bilinçten uzaklaştıklarını, bulundukları yerde selamı/hayrı inşa etme misyonunu yitirdiklerini, böyle bir sorumluluklarının olduğunu bile hatırlamadıklarını söyleyip şikayet etmiş, sızlanmıştık.
Müslüman topluluklar, yaşadıkları zamanın dışına düşüp, vakti kavrayamadıkları için, boğuşup durdukları meseleleri fark edemez, üzerlerinde düşünemez oldular. Kavgalarını zamanlarından tanımlayamıyor, meselelerini bin senelik problemler üzerinden anlamaya çalışıyorlar. Alim kelimesini bile zamanın sorunlarına deva bulan anlamında değil, eskilerin kelimelerini iyi bilen anlamında kullanıyorlar.
Önceki Yazı : Selam 6 - Allah Dediklerinde de Sahte
Murdar Gruplar, Murdar Zamanlar. - 7
Cahiliye ayrılmak, ilgileri kesmek temayülüdür. Bunun içindir ki, bütün cahiliye devirleri, insanların birbirlerinden ayrı ve birbirlerine düşman yaşadıkları, küçük küçük grupların murdarlaştıkları zamanlardır.
Ortega Y Gasset
Murdar Gruplar, Murdar Zamanlar. - 7
Bir önceki yazıda Müslüman kütlenin dev bir vücut olup, bu vücudun akıl ve iradeden yoksun olduğundan, kolayca güdülenip yönlendirilebildiğinden şikayet etmiştik. Keloğlan masallarındaki büyük akılsız devler gibi; iri kocaman cüssesine rağmen elini tutanın istediği yöne yönlendirdiği bir yığın.
Üstad Hasan Aycın- Yeni Şafak |
Modern zamanlarda, durum biraz farklı; toplum, daha sofistike saldırıların muhatabı.
Ortega Y Gasset, 1930 yılında basılmış bulunan “Kütlelerin İsyanı”[i] isimli eserinde Modern zamanları ve demokratik yapıları eleştirirken” bu konuya değiniyor. Uzun alıntılar yapmak yerine meseleyi özetlemeye çalışayım;
Aklı ve İradeyi terk etmek, ihanettir.
Hz Peygamberin, dünya ziyaretlerinin son anlarında olduğu anlaşılınca sahabe “Ya Resulullah, senden sonra kimin çevresinde toplanalım?” diye soruyor. O’da “Siz salihlerden olursanız, Allah sizin için en hayırlı olanını başınıza getirir.” Diye cevaplıyor.
Bu cevabı, Peygamberin inşa ettiği selam toplumuna ihanet etmeyi red edip, iradeniz ve aklınızı salih yolda kullanırsanız hayra ulaşırsınız. Sizin, irade ve aklınıza ambargo koyup kendimi inkar etmem.” Şeklinde anlamakta mümkün.
Devamını Oku »
Biati, temel ahlaki ilkeler üzerinden, toplumun gönüllü birlikteliği olarak tanımlamıştık. Biat uygulamasının, erdemler üzerinde kurulan birliktelik (cemaat) mantığından, toplumun/cemaatin güç/iktidar/otorite tarafından teslim alınma yöntemine dönüştürülüşü bir önceki yazının konusu olmuştu.
Devam edelim.Hz Peygamberin, dünya ziyaretlerinin son anlarında olduğu anlaşılınca sahabe “Ya Resulullah, senden sonra kimin çevresinde toplanalım?” diye soruyor. O’da “Siz salihlerden olursanız, Allah sizin için en hayırlı olanını başınıza getirir.” Diye cevaplıyor.
Bu cevabı, Peygamberin inşa ettiği selam toplumuna ihanet etmeyi red edip, iradeniz ve aklınızı salih yolda kullanırsanız hayra ulaşırsınız. Sizin, irade ve aklınıza ambargo koyup kendimi inkar etmem.” Şeklinde anlamakta mümkün.
Önceki Yazı : Selam 3 - Biat Takla Atıyor
Mü’mini vergi memuru belirler. – 4
Abdüsselam Yasin, Hilafet ve Saltanat isimli eserinde “Biat, ihtiyari bir akit iken, uzun dönemli zulüm ve baskı süreciyle kılıca boyun eğen itaat ruhuna dönüştü. Biat, imama belli şartlar dahilinde itaat hakkını veren bir ahit iken, kayıtsız şartsız itaatin adı yapıldı. Ümmetin hayatına da “mutlak itaat dindarlığı” hakim oldu. Muaviye’nin dediği gibi “Kim kafası ile hayır derse, kılıçla evet yanıtını alır.”oldu.
Bu hal Müslüman, aklı ve iradeyi örseleyip ezdiği gibi yönetici kesiminde şirazesinin kaymasına neden oldu. Halkın verdiği lakapla şair Debvel (domuz yavrusu), Ebû Mâlik Gıyâs b. Gavs b. es-Salt el-Ahtal’ı saray şairi yapıp sarayda ağırlayabilmişlerdir. (Yezid’i, Haccac’ı, Muaviye’yi ve ailesini övüp, Peygambere ve hatta hanımlarına hakaret eden, içkiyi yasakladığı için peygamberi ahmaklıkla suçlayan şiirleri ile ünlenen şair.)
Devamını Oku »
Mü’mini vergi memuru belirler. – 4
Abdüsselam Yasin, Hilafet ve Saltanat isimli eserinde “Biat, ihtiyari bir akit iken, uzun dönemli zulüm ve baskı süreciyle kılıca boyun eğen itaat ruhuna dönüştü. Biat, imama belli şartlar dahilinde itaat hakkını veren bir ahit iken, kayıtsız şartsız itaatin adı yapıldı. Ümmetin hayatına da “mutlak itaat dindarlığı” hakim oldu. Muaviye’nin dediği gibi “Kim kafası ile hayır derse, kılıçla evet yanıtını alır.”oldu.
Bu hal Müslüman, aklı ve iradeyi örseleyip ezdiği gibi yönetici kesiminde şirazesinin kaymasına neden oldu. Halkın verdiği lakapla şair Debvel (domuz yavrusu), Ebû Mâlik Gıyâs b. Gavs b. es-Salt el-Ahtal’ı saray şairi yapıp sarayda ağırlayabilmişlerdir. (Yezid’i, Haccac’ı, Muaviye’yi ve ailesini övüp, Peygambere ve hatta hanımlarına hakaret eden, içkiyi yasakladığı için peygamberi ahmaklıkla suçlayan şiirleri ile ünlenen şair.)
Önceki Yazı: Selam 2 - Biat Selamadır
Biat Takla Atıyor – 3
Biat Takla Atıyor – 3
Mümtehine Suresi 12. Ayetten hareketle Allah Resulünün almış olduğu biatın, Dar’üs Selamı (selam diyarını, İslam) inşa edebilmek için toplum ile yapılmış bir sözleşme olduğu üzerine konuşmuştuk.
Ahidleşmeye biate katılan herkes temel ilkelere yemin ediyor. Yemin edenlerden biri de Hz Peygamberin (sav) bizzat kendisi. Biat birilerinin yemin ettiği, diğerlerinin “hadi bakalım sözünü tutacak mısınız?” diyerek tepeden kontrol ettiği bir teslimiyet belgesi değil. Hz. Peygamber dahil hiç kimseye özel bir statü tanımlanmıyor. Zaten ilk madde bunu red ediyor.
Öncek Yazı: Selam 1 - Ateşe Emredilen
Biat Selam’a dır.
Selam, ateşin İbrahim karşısındaki halidir demiştik.
Devamını Oku »
Biat Selam’a dır.
Selam, ateşin İbrahim karşısındaki halidir demiştik.
Hz Peygamber (sav) de bunu biat üzerinden tanımlıyor. Kendisine gelenlerle biatleşiyor/yeminleşiyor.
Mümtehine Suresi 12. Ayetin konusu da bu oluyor.
Ayette, Akabe’de Peygamberle buluşmaya gelen erkeklerden (1.Akabe Biatı) ve kadınlardan (2. Akabe Biatı) alınan biat dile getirilip, eğer sana biat ederlerse (şartları kabul ederlerse) onlar sendendir. Deniliyor.
Allah (cc) ateşe ne emretmişti ?
قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme).
“Ey ateş! İbrâhîm (A.S)'a (karşı) soğuk ve selâmet (zararsız) ol.” dedik.
Aziz Allah(cc) ateşe ne demiş?
İbrahim’e selam ol.
Berden ve selamen.
Ateş, İbrahim’ e (sav) nasıl selam olur?
Soru ciddi, Cevap boş.
Daha önceki yazılarda, toplum olarak İslam Medeniyeti ile olan bağımızın ağır hasarlı olduğundan ve bu bağın medeniyetin ilk mensuplarınca üretilen dili anlamadığımızı bile anlamaya yetmediğinden bahsetmiştik. Bu medeniyete mensubiyete giriş cümlesi olarak değerlendirileceğimiz “Allah’a inanıyor musun?” sorusunun bile bizim tarafımızdan anlaşılmadığını fark etmek can sıkıcı olacak sanırım. Sorunun anlamı fark edilemeyince, soruya bir cevap da verilemiyor. Cevap verilmeyince, cevap ile elde edilmesi murat edilen hedefe de gidilemiyor. Girelim konuya.
Allah’a inanıyor musun? Evet!
Kitab’a Dair
Bismillahirrahmanirrahiym
Mikel Arrizabalaga |
İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee’den bir alıntı ile girmek
istiyorum, “Sahip olduğu imkanlar düşünüldüğünde, ulaşılan hedeflerin büyüklüğü
göz önüne alındığında ve bütün bunların gerçekleşme suresi hesap edildiğinde,
tarihte Muhammed’le karşılaştırılabilecek 2. bir isim yoktur.”[1] Namuslu bir gözle bakıldığında
Hz Muhammed (sav) ve ensarının başarmış olduğunun ne kadar muhteşem bir şey
olduğunu fark etmemek mümkün değildir.
Selam dedik kurtulduk !...
Uzun süredir medeniyeti ağır hasarlı bir toplum olarak medeniyetin öncüleri tarafından kullanılan dili anlamadığımızı iddia ediyor ve bunun üzerinde düşünmeye çalışıyorum. Bu metinde bu konu üzerinde durmaya çalışan bir metin.
“Aranızda selamı yayınız.”
Allah Resulü’nden bize iletildiği düşünülen bir kelime. Benim anlayabildiğim kadarı ile ne Kitap ve ne Resul’ün mantığı ile çelişmiyor. Bu kelime üzerine pek çok şey yazılıp çizilmiş. Koca koca külliyatlar oluşturulmuş.
Selam vermenin faziletleri, selam alma ve verme şekilleri, kimin kime selam vereceği üzerine bir sürü eser verilmiş.
Hepimiz hepimiziz !
Abdulhamid tahttan indirildikten hemen sonra, İttihad ve Terakki, kuzulukla suçladığı Hükümdarın politikalarına tam tersi, şahin/saldırgan politikaları devreye soktu. İlk etapta Çanakkale de rahatlamak isteyen Fransız ve Rusların kışkırttığı Ermeniler, ayaklanmaya katılmış/katılmamış bakılmaksızın Anadolu'nun her yanından toplanıp Suriye, Lübnan havalisine sürüldüler. (Bu davalara sahip çıkmadan önce Abdurrahman Dilipak'ın, Ermeniler sürüldükten sonra gidenlerin toprakları, malları , paraları kimin ya da kimlerin eline geçti? Ya da 1914'lerden kalma Alman Deutcshe Bank'ta 22 milyon dolar, Fransız bankalarında (su ana kadar ispatlanan) 220 milyon dolarlık Ermeni altınının neden geri ödemeleri hala yapılmadı gibi soruları hiç gündeme getirmiyoruz? ) 1-1,5 milyon olarak tahmin edilen Ermenilerin nüfusu 90 yılda 60-65 binlere iniverdi. Kalanlarında gerçekten Ermenilikle, Ermeni kültürü ile ne kadar ilgileri kaldı bilmiyorum.
Devamını Oku »
Abdulhamid tahttan indirildikten hemen sonra, İttihad ve Terakki, kuzulukla suçladığı Hükümdarın politikalarına tam tersi, şahin/saldırgan politikaları devreye soktu. İlk etapta Çanakkale de rahatlamak isteyen Fransız ve Rusların kışkırttığı Ermeniler, ayaklanmaya katılmış/katılmamış bakılmaksızın Anadolu'nun her yanından toplanıp Suriye, Lübnan havalisine sürüldüler. (Bu davalara sahip çıkmadan önce Abdurrahman Dilipak'ın, Ermeniler sürüldükten sonra gidenlerin toprakları, malları , paraları kimin ya da kimlerin eline geçti? Ya da 1914'lerden kalma Alman Deutcshe Bank'ta 22 milyon dolar, Fransız bankalarında (su ana kadar ispatlanan) 220 milyon dolarlık Ermeni altınının neden geri ödemeleri hala yapılmadı gibi soruları hiç gündeme getirmiyoruz? ) 1-1,5 milyon olarak tahmin edilen Ermenilerin nüfusu 90 yılda 60-65 binlere iniverdi. Kalanlarında gerçekten Ermenilikle, Ermeni kültürü ile ne kadar ilgileri kaldı bilmiyorum.
Pazar gününün Milat gazetesinin iç sayfalarında büyük puntolarla girilmiş bir başlıklardan biriydi "Kime karşı"cihat" ediyorsun?”
Soru Hizbullah'ın genel sekreteri Hasan Nasrullah'a soruluyor. Yazı Türkiye’de son bir sene içinde yüzleri bulan Nasrullah' karşıtı yazılardan biri.
Üstad Hasan Aycın'dan |
"De ki: Ey kafirler ben sizin taptığınıza tapmam. Siz de, benim kul olduğuma (Allah’a) kulluk ediyor değilsiniz. Ben sizin taptığınız şeylere tapacak değilim.Ve siz de benim kul olduğum (Allah’a) kul olacak değilsiniz. (O halde) sizin dîniniz size ve benim dînim bana."
Sure, Hz Peygamber dilinden Mekkeli müşriklere yapılmış bir
anlaşma çağrısı gibi duruyor. “Ne ben sizin yolunuza girerim, ne de siz benim
yoluma girersiniz. Gelin birbirimizin kafasında odun kırmayalım. Herkes kendi
dinini yaşasın, kendi değerleri ile yoluna devam etsin. “
Üstad Hasan Aycın'dan |
Bu sorunun cevabını Kevser Suresinin peşine düşerek vermeye çalışmıştık. “Ey Muhammed sana kevser’i verdik…………….kimin ebter olduğunu sende
göreceksin onlar da görecekler.”
Kevser, özünde bereket olan. Hayra giden. Doğurgan. Verimli.
Ebter;
Bereketsiz. Verimsiz. Kısır.
Lanetli. Çıkmaz yol.
Üstad Hasan AYCIN'dan |
Bu yetimin 40 yaşında bir tepeye tırmanışı, tüm Arap yarımadasını, Afrika’yı, bugünün Irak’ını, Suriye’sini, Mısır’ını, Yemen’ini, Türkiye’sini, Kafkaslarını, İran’ını kapsayan bir harekete dönüşüyor. Batı’da Fransız Pirenelerini aşarken doğuda Çin’in kapılarına dayanıyor. Devrinin iki süper gücü ile hesaplaşmaya giriyor ve kazanıyor. Topu topu 20-30 senede. Hadi diyelim 40 senede.
Kime insan diyim?
Vahyin muhatabı “insan”dır.
Grup çalışmamızda “insan kimdir?” sorusu haftanın sorusuydu.
Bir önceki hafta “Arkadaşlar biz “insan” diye kime deriz ?” Bu sorunun üzerinde tefekkür edip/beyin patlatıp/vakti yorup öyle gelelim demiştik.
İnsan kimdir? Kime insan denir?
Kimdir “ insan bu” dediğimiz?
Kimdir “insan değil bu” dediğimiz?
Nedir seni korkutan?
Bu hafta üzerinde düşünmeye çalıştığımız kelimesi “euzu” oldu. (Cengiz Numanoğlu beyefendiye teşekkür ederim.)
Kelimenin sözlük anlamı “sığınmak” imiş. Demek ki “euzu billahi..”diyen kişi “Allah’ım sana sığınıyorum..” diyerek bir cümleye başlıyormuş. Soruyu buradan üretmeye çalıştık.
Benim Yüce İsimlerim.
Geçen Haftanın sorusu Allah’ımın gücü ne ye yeter , ne ye yetmezdi? Süphanerabbiyelaziym kelimesinin üzerinde düşünmeye çalışmıştık. BU hafta ise secdeye varıp Süphanerabbiyelâlâ cümlesinin üzerinde düşünmeye çalıştık.
Sözlükte Âlâ kelimsenin karşısında üstün, yüce, çok yüksek, kıymetli gibi kelimeler yazıyor. O zaman sanırım anlam şöyle olur. Yüce Allah’ın ismini anarım, yüceltirim. Kuru kuru tercüme böyle bir anlam verir.
Allah’ının Gücü Neye Yeter?
Geçen hafta arkadaşlarla kendi Allah’ımızı tanımlamaya çalışmış ve iman ettiğimizi söylediğimiz Allah üzerine hakkında pek kafa yormadığımızı fark etmiştik. Bu hafta da aynı sorunun çevresinde dolanarak soruyu cevaplamaya çalışmak istiyoruz. Bizim “Allah’ımız nasıl bir Allah’tır” sorusuna Allah’ımızın gücü ne kadardır? Nelere güç yetirebilir nelere güç yetiremez? Sorusundan hareketle cevap aramaya çalışalım dedik.
Birkaç grup arkadaşla yaptığımız muhabbetlerde kendimize sorular üretmeye ve hafta boyunca bu soruları kafamızda gezdirmeye çalışıyoruz. Sorulardan birine verdiğimiz cevabı kağıda döküp beraberce tartışmak o haftanın konusu oluyor.
Bu haftanın sorusu “inandığımız iman/ettiğimiz Allah nasıl bir Allahtır ? Allah’ımızı nasıl tanımlayabiliriz ?” idi. Tabi ki bunu bir akademisyenin gözü ile sormadık / istemedik. Bir ilahiyatçıyı/teologu çağırıp “bize Allah’ı anlatır mısın?” dediğimizde Hıristiyanlarda Allah, Yahudilerde Allah, Müslümanlarda Allah diye saatler süren bir konferans verebilir ve kimse onun anlattıklarına inanmasını beklemezdi. İlahiyatçımızın ateist olması anlattıklarını değiştirmezdi büyük ihtimalle. Biz bunu istemiyorduk. Benim şahsımda benim iman ettiğim Allah’tı tanımlanmak istenen. Mümkünse yazının devamını okumadan biraz geri çekilip bu sorunun cevabını vermeye, iman ettiğiniz Allah’ı dolayısı ile o Allah ile olan ilişkimizi/ilişkinizi tanımlamayı deneyebilir misiniz ? Şahsi/bireysel/öznel sizin mahrem ilişkinizi tanımlar mısınız?
Habil İle Kabil kıssasına girmeden önce Maide suresinin kıssaya kadar olan bölümü hakkında genel bir hatırlatma yapmak istiyorum. Mümkünse Maide Suresi 31. ayete kadar okunabilinirse faydalı olacaktır.
- Maide suresi Medine surelerinin belirgin karakterine sahip. Sure başlangıçtan itibaren kesin net emirlerin verildiği, tanımlamaların yapıldığı bir sure. İlk ayetler; Ey iman edenler;……, Ey iman edenler; ….. , Ey iman edenler;…., şeklindeki hitaplarla başlıyor ve üst üste emirlerin ve nehiylerin sıralandığı kelimelerle devam ediyor.
- 1 ve 7. Ayette geçen ; “Ey iman edenler sözlerinize sahip çıkın.” Ve “Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani "işittik ve itaat ettik" demiştiniz. O’na verdiğiniz sözü hatırlayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.” Kelimelerinin surenin ana temasını teşkil ettiğini düşünüyorum.
Yasin Suresine dair bir kac not:
66 EĞER [insanların doğru ile yanlışı ayırd edememelerini] dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık da [doğru] yoldan hep şaşarlardı: ama [öyle olsaydı] onlar [doğruyu] nasıl görebilirlerdi?
Araf Suresi 189: "Öyle bir mabuttur ki sizi tek bir kişiden yarattı. Ülfet ve ünsiyet etmesi için ondan da eşini halketti. Derken erkek eşine yaklaşınca eşi, hafif bir yük taşımaya ve onunla gidip gelmeye başladı. O yük ağırlaşınca ikisi de, bize âzâsı tam ve iyi bir evlât verirsen şüphe yok ki biz de şükredenlerden oluruz diye Rablerine duâ ettiler."
Araf Suresi 190: "Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Allah'a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir."
Çocuk sayısı azalınca, çocukları "İLAH"larımız gibi görmeye başladık.
Önceki Yazı: Ailesiz Toplum 5- Aileye Ötenazi
Prof Harari, “‘21. Yüzyılda ilerlemenin trenine
yetişenler, yaratmanın ve yürütmenin ilahi kudretine ererlerken, geride
kalanlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar... Yeni Dünya, "Süper
Seçkinler” ve “Gereksizler” arasında bir dünya olabilir” diyor.
Önceki Yazı: Bi Acayip Aileler.
Tüm bu acayip partnerli yeni aile formlarının insan nüfusunu etkileyebilecek yaygınlığa erişebilmesi için öncelikle kadının ve erkeğin birbirlerinden uzaklaşmaları yani ailenin yoldan çekilmesi gerekiyor.
Tüm bu acayip partnerli yeni aile formlarının insan nüfusunu etkileyebilecek yaygınlığa erişebilmesi için öncelikle kadının ve erkeğin birbirlerinden uzaklaşmaları yani ailenin yoldan çekilmesi gerekiyor.
Zehri altın tas içinde sundular
Balı da ona suç ortağı ettiler
Celaleddin-i Rumi
--Geleneksel Ailenin Hayat Damarlarının Kesilmesi - İstanbul Sözleşmesi
Farklı ve Aile Formları ya da "Modern Partnerler"
"..eğer onları farklı hikayelere razı edebilirsek ..." demişti Wendy Brown.
Müsaadenizle o farklı hikayelere girelim.
2009 Yılında Viyana’da yapılan Avrupa Birliği Aileden Sorumlu Devlet Bakanları toplantısında, dönemin Aileden Sorumlu Devlet Bakanının[1] başını yiyen “Farklı Aile Formları” ibaresi, 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi ile kabul edildi.
Iskartaların kendi kendilerine yok olabilmeleri için farklı hikayelere ihtiyaç var demiştik.
3-Alternatif Hikayeler
Peki ne olacak bu kadar işsiz (atık) insan?
Muhtemeldir ki, kitleler bu soruya cevap bulması için
iki mercie dönüp bakacaklar: Birincisi devletler.
MODERN
FAMİLY, AİLESİZ TOPLUM .... YA SONRASI?
Muhammed Turan’a Teşekkürlerimle,
Ariflerden değilim, derdimi kısa yoldan anlatmayı
beceremiyorum, affola.
Araf Suresinden Hz Musa (sav) kıssasını okurken almış olduğumuz notlar olur da birilerinin işine yarar ümidiyle ;
Önceki Yazı: Ya Yaslilik Gelirse? -2
Sayın Murad "Hızla değişen dünyada ailenin, günahların en büyüğü olan bencillikle yıkılmış olmasının yasını tutuyorlar. Kimse feragatte bulunmak istemiyor. Kişisel ÖZGÜRLÜK Putuna boyun eğerek, haklarımız için yaygara koparıp sorumluluklarımızı es geçiyoruz” derken modern hayatın “keyfe”, “hazza” ve “bedene” tapan bir toplum inşa ederek
Sayın Murad "Hızla değişen dünyada ailenin, günahların en büyüğü olan bencillikle yıkılmış olmasının yasını tutuyorlar. Kimse feragatte bulunmak istemiyor. Kişisel ÖZGÜRLÜK Putuna boyun eğerek, haklarımız için yaygara koparıp sorumluluklarımızı es geçiyoruz” derken modern hayatın “keyfe”, “hazza” ve “bedene” tapan bir toplum inşa ederek
İlk Yazı : Cinsel Roller Kırıldığında - 1 (Söz ile Kurulan Bağ, Söz ile Kırılır)
Toplumsal ve cinsel roller; alt tabakaların, zenginlerin para ile aldıkları hizmetleri, birbirlerine sıra ile ikram ettikleri dayanışma formlarıdır.
Devamını Oku »
Toplumsal ve cinsel roller; alt tabakaların, zenginlerin para ile aldıkları hizmetleri, birbirlerine sıra ile ikram ettikleri dayanışma formlarıdır.
Toplumsal/cinsel roller dağıtıldığında doğum
yapacaklar, eğer paraları varsa, gittikleri özel hastanelerde hemşirelerden iyi
hizmet almayı bekleyebilirler. Ne arkadaş ne dost ne de herhangi bir başka
cinsiyetlendirilmiş rol sahibinin kendisine hizmet vermesini ümit edemez. Buna
niyeti olanlar, bunu nasıl yapacaklarını; buna ihtiyaç duyanlar da, nasıl
yardım isteyeceklerini bilemezler.
“Hayatlarını sürdürme çabasında olanların başlarına gelebilecek en kötü şey normların olmaması, ya da anomidir? Normlar engelleyici oldukları kadar mümkün kılıcıdırlar; anomi, en saf ve basit haliyle engelleyici bir duruma işaret eder. Normatif kurallar ordusu hayat dediğimiz savaş alanını terk etti mi, geriye sadece şüphe ve korku kalır.”[1]
Zygmund Bauman
İMKÂNSIZ DEVLET / Wael B.
Hallag
Wael
Hallaq ile Pınar Yayınlarından çıkan İslam
Hukukuna Giriş isimli eseri ile tanışmıştım. Eseri bitirdiğimde ömrünün
büyük bir çoğunluğunu dini eserler okuyarak geçirmiş biri olarak “şeriat”
hakkında öğrendiklerimden şaşırmış biriydim. Özellikle 1750’ler Hindistan’ınında
üretilen Şeriatla, daha önceki dönemin Şeriatının birbirlerinden ayrılması
gerektiği, şeriat ile İngilizlerin pek düşkün olduğu arsa komisyonculuğu
arasındaki mücadele, sömürgeciliğin/kolonyalizmin ekonomik yayılmacılığı ile
şeriat arasındaki kavga, bu kavganın Osmanlı, Mısır, İran, Hindistan ve diğer İslam
ülkelerindeki boyutları, Hindistan yöneticisi İngiliz Valinin şeriatı bir devlet yönetimi için fazla merhametli ve yumuşak bulduğunu "kimseyi öldürmeye izin vermiyor ki" diyerek hayıflandığını, evlilik müessesesi ve onu koruyan şeriat ile
sömürgecilik ilişkilerine dair verdiği bilgiler oldukça ufuk açıcıydı. Bu
nedenle Hallaq’ın bu kitabını elime alırken heyecanlıydım. Sağ olsun, hayal
kırıklığına uğramadım. Hallaq’ın Şeriat üzerine yazmış olduğu “Şhari’a: theory, practice, transformations”
eseri henüz Türkçeye tercüme edilmemiş olsa da, “Modern Devlet” ile “Şeriat Yönetimini”
karşılaştırdığı bu kitabında esere yapılmış olan atıflar, asıl kitabın kıymeti
hakkında ipucu verir nitelikte.
Genel Değerlendirme:
“İnsan Sonrası”, İtalyan felsefeci ve Feminist kuramcı Rosi Braidotti’nin Kolektif Kitap’tan basılan 240 sayfalık eseri.Kitaba girmeden önce "İnsan Sonrası" kavramının, gelişmekte olan teknoloji ile önümüze çıkması muhtemel insan/robot/ bilgisayar karışımı siborglerin dönemini kastetmediğini belirteyim. Kavram bu dönemi kapsıyorsa da, hedefi bu değil. Bu kavramı açıklayabilmek için evvelemirde iki anahtar kavramı ve bu kavramların konu ile ilintisini açıklamak gerektiğini hissediyorum: Andropos ve Vitruvius.
Kara Ütopya roman tarzında yazılan
eserler içinde en çok öne çıkan iki eserden biri, “Cesur
Yeni Dünya”. 1932 yılında ilk kez yayınlanan eser, rakibi George Orwell’in
“1984” romanından 17 sene önce yazılmış olmasına rağmen, özellikle 2000'lerden sonra çok daha popüler hale geldi. Sanırım, buna sebep Huxley’in geleceğe yönelik öngörülerinin
daha isabetli olduğuna dair kanaatin her gün daha fazla kuvvet kazanıyor olması.
Kitap hakkında bir konuşma video : https://www.youtube.com/watch?v=Hpxlw-N1p3g&t=3s
Bu tıkanıklık üzerine daha önce okuduğumuz Alain Touraine, Zygmunt Baumann, Terry Eagleton'un "hiç bir çözüm "önerimiz yok mealindeki cevaplarına karşılık; Hardt ve Negri İmparatorluk kitabında "Kapitalist süreci değiştirmeyiz, bu yüzden mümkün olduğunca yakın durarak onu ehlileştirebilmeliyiz" mealinde bir öneride bulunuluyordu.
Wendy Brown ise çözümü Nietzsche'de buluyor; "Tarihin tıkandığı anlarda Şok Edici Müdahalelerle tarihte yeni kapılar açılabilir. Şok edici müdahale geçmişe/geçmişin getirdiği değerlere (Tanrı'ya ve ahlaka) müdahaledir." Diyor.
Devamını Oku »
Wendy Brown'ın "Tarihten Çıkan Siyaset" kitabı Avrupa'nın (Batı Düşüncesinin , Kapitalizmin, Liberalizmin) saplandığını düşündükleri çıkmazdan kurtuluş arama çabalarına dair yazılmış bir kitap.
Bu tıkanıklık üzerine daha önce okuduğumuz Alain Touraine, Zygmunt Baumann, Terry Eagleton'un "hiç bir çözüm "önerimiz yok mealindeki cevaplarına karşılık; Hardt ve Negri İmparatorluk kitabında "Kapitalist süreci değiştirmeyiz, bu yüzden mümkün olduğunca yakın durarak onu ehlileştirebilmeliyiz" mealinde bir öneride bulunuluyordu.
Wendy Brown ise çözümü Nietzsche'de buluyor; "Tarihin tıkandığı anlarda Şok Edici Müdahalelerle tarihte yeni kapılar açılabilir. Şok edici müdahale geçmişe/geçmişin getirdiği değerlere (Tanrı'ya ve ahlaka) müdahaledir." Diyor.
Batı'lı Muhafazakar aydınların kelimelerin aralarına gizledikleri tehditler, Batılı komünistleri de ikna etmiş sanırım. Tatlı tatlı anlattıkları bizim felaketimiz. "Her şeyinizi yok edeceğiz!" diyorlar ve bunu bir müjde havasında veriyorlar. Bu hanım efendi hiç iyi şeylerden bahsetmiyor.
(Kitabın unum videosu: https://www.youtube.com/watch?v=Z8ZcRU4ZS0o
Daryuş Şayegan'ın çok kıymet verdiğim bu eseri yaşadığı coğrafyayı anlamak isteyenler için bir çok ipucu veriyor.
Kitap 7 bölümden oluşmuş olsa da kitabın büyük kısmını ilk "Nihilizm ve Asya uygarlıklarının tarihi üzerine etkisi" başlıklı bölüm teşkil ediyor. Bizde kitabın ana omurgasını oluşturan bu makaleyi burada özetlemeye çalışacağız. Ümid ederim faydalı olur. Tevfik Aziz Allah'tan.
Daryuş Şayegan'ın çok kıymet verdiğim bu eseri yaşadığı coğrafyayı anlamak isteyenler için bir çok ipucu veriyor.
Kitap 7 bölümden oluşmuş olsa da kitabın büyük kısmını ilk "Nihilizm ve Asya uygarlıklarının tarihi üzerine etkisi" başlıklı bölüm teşkil ediyor. Bizde kitabın ana omurgasını oluşturan bu makaleyi burada özetlemeye çalışacağız. Ümid ederim faydalı olur. Tevfik Aziz Allah'tan.
Küçük hacimli olmasına rağmen oldukça dolu bir
kitap-söyleşi. Daha çok David Lyon’un soruları Zygmunt Bauman’ın cevapları ile
ilerleyen söyleşi zihin açıcı, gıdıklayıcı, rahatsız edici sorular-cevaplarla
ilerliyor. İmkan bulup okuyanların kapısından boş dönmeyecekleri bir eser diye
düşünüyor ve tavsiye ediyorum.
Kitap 7 makaleden oluşuyor. Hemen her bölümden birkaç kelime
alıntılayarak kabaca fikri verebileceğimi umud ediyorum.
Modernliğin Eleştirisi, Alain Touraine’nin ciddiye
alınması gereken, oldukça yüklü, konu ile ilgilenenlerin atlamaması
gereken bir eser. Görebildiğim kadarı ile konuya hakimiyeti, derinliğine ve çok
boyutlu düşünebilmesi, kendi düşüncesine eleştirel yaklaşabilmesi kitabı çok kıymetli
kılıyor. Hem modernleşmenin tarihi gelişimini, hem dönemin düşünürlerini oldukça olgun
bir üslup ile tartışıyor.
Ancak tercümanın, konunun
ağırlığının altında kalması, dönem dönem kitaptan kopması ve uydurukça
saplantısı, kitabın büyük handikabı olmuş. Ne yazık ki; kitaptan kopmadan iki
sayfa okumak mümkün olmuyor. Ama tercümenin elinden kurtulabilmiş,
anlaşılabilir her cümle altın değerinde.
Almak iç güdüsel bir davranıştır. Hayvanidir. Deliler dahil herkes almayı bilir. Vermek ise bir üst ahlak gerektirir. İslam vermeyi öğütlerken alma duygusunu terbiye, ıslah ve kontrol etmeyi öğütler. Bu kitap benim anladığım kadarı ile İnsan'ın terbiye edilmesi gereken yönlerinden cimrilik, tamah, bencillik gibi Şeytan’i hasletleri hoş ve sevimli göstermeye, kendi narsizmini meşrulaştırmaya çalışan bir kitap.
Diğer kişisel gelişim kitapları gibi, Batı Medeniyetinin vahiy kitaplarından biri.
Devamını Oku »
Diğer kişisel gelişim kitapları gibi, Batı Medeniyetinin vahiy kitaplarından biri.
Antonio Negri ve Michael Hardt'ın beraberce hazırladığı bu eser Ayrıntı Yayınlarından çıkmış. İlk baskısını 2001 yılında 400 sayfa olarak yapan eser şu an 8.baskıya ulaşmış.
Kitap, Modernist Ulus-Devletlerin
tarihten çekilme süreçlerini ve onların yerini almakta olan; yazarların,
“İmparatorluk” diye isimlendirdiği yeni bir yönetim ve tahakküm biçimini
tanımlama gayreti içinde. "Vakti okuma" derdi olanların atlamamaları gerektiğini
düşündüğüm ve çok faydalandığım bir eser oldu.
Şaban _1438 / Alanya
Abdülvahap El Messiri'nin birbirinden kıymetli röportaj ve makalelerinin toplandığı, bu 400 sayfalık eseri, MANA yayınlarınca derlenmiş. Batı Medeniyetine, Orta Dünya hareketlerine, Siyonizm fikrine hakimiyeti ve Batı karşısında aşağılık kompleksine kapılmamış bir Mü’minin samimiyeti, kitabı çok kıymetli yapıyor. Makalelerin farklı tarihlerden alıntılanmış olması, Messiri’nin ve dönemin düşüncelerinin fikri serencamını da takip etmemize imkan veriyor.
Abdülvahap El Messiri'nin birbirinden kıymetli röportaj ve makalelerinin toplandığı, bu 400 sayfalık eseri, MANA yayınlarınca derlenmiş. Batı Medeniyetine, Orta Dünya hareketlerine, Siyonizm fikrine hakimiyeti ve Batı karşısında aşağılık kompleksine kapılmamış bir Mü’minin samimiyeti, kitabı çok kıymetli yapıyor. Makalelerin farklı tarihlerden alıntılanmış olması, Messiri’nin ve dönemin düşüncelerinin fikri serencamını da takip etmemize imkan veriyor.
Baumann'ın oldukça zihin açan bu kitabı, Cemaatlerin parçalanarak güç ve iktidar karşısında fakirlerin tek sığınağı ve tek gücü olan birliklerinin/cemaatlerinin yok edilme süreci üzerinde düşünmeyi deniyor. Çok kıymetli gördüm. Ümit ederim size de faydalı olur.
Güvenli Olmayan Bir Dünyada
Güvenlik Arayışı
Giriş ya da Zor Bulunan
Cemaate Merhaba:
Her şeyden önce, cemaat
“sıcak” bir ortamdır, keyifli ve rahat bir yerdir......kayıp Cennet ya da umut
edilen cennettir.
Kitabın anlatıldığı videoyu izlemek için https://www.youtube.com/watch?v=dhl25lT7x7g&feature=share adresini ziyaret edebilirsiniz.
Teyzesinin, 17 yaşında intihar etmek için adet dönemini beklemesinden hareket ederek tezini geliştiren Spivak, ince bir kitap boyutuna ulaşan tebliğine çok ciddi sorular ve tespitler sığdırabilmiş.