Ahzap Suresindeki meşhur ayetle başlayalım[1];
“Biz
emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif
ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan)
korktular. Onu insan yüklendi……. “
Göklerin, yerin ve dağların yüklenmeyi istemedikleri emanete[2]
geçmeden önce “emanet” hakkında birkaç
hatırlatma yapmak istiyorum.,
Öncelikle “emanet”in tüm varlıklardan esirgenmesi gerekir.
Ama özellikle diğer insanlardan korunması
gerekir.
-Yüzyıl önce "İnsanlara su
satmalıyız." dediğimizde. "Dereler, pınarlar, göller, yağmurlar özgürce su taşırken, insanlar suya neden para versinler?" diyerek bize
çılgın olduğumuzu söylemişlerdi. Onları öyle bir korkuttuk ki, para ödemeden su
içebilen kalmadı.
(Jonathan
Crary - 7/24)
Maddeperestlik/paratapıcılık her dinin içine sızmış en
yaygın mezhep[i] ve ahlaki
tahribatın en ciddi müsebbibi olmasına rağmen toplumun gözünden kaçırılır.
Böylece toplumun onları düşman olarak görmesi önlenilir.
Tevfik Çavdar Karikatürü |
Önceki yazı: Düşman kim 1- Dini kim yalanlar?
Maddeci (kapitalist) insan, sahip olduklarını artırabilmek için nesli, ekini, toprağı zehirlemeyi[i] ve hatta milyonlarca insanı öldürmeyi meşru görür. Kur’an bu insan tipini hedefe alarak, "düşman"ını tanımlar. Demiştik.[ii] Devam edelim.
Maddeci (kapitalist) insan, sahip olduklarını artırabilmek için nesli, ekini, toprağı zehirlemeyi[i] ve hatta milyonlarca insanı öldürmeyi meşru görür. Kur’an bu insan tipini hedefe alarak, "düşman"ını tanımlar. Demiştik.[ii] Devam edelim.
Dini kim yalanlar?
Ahiret’i kim inkar eder?
Kim; Kıyamet gününe, yeniden diriltilip hesap sorulacağına,
Cennet ve Cehennem’e “Yalan bunlar, inanmayın!”der?
Ateistler, deistler, agnostikler, Komünistler, putperestler
şeklinde bir cevap verMiyor kadim Kitap.
Kur’an, Maun Suresinde soruyu sorup, şöyle cevaplıyor.
Eraeytellezî yukezzibu bid
dîn(dîne). Fe zâlikellezî yedu’ul yetîm. Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn.
Dîni yalanlayanı gördün mü? Yetim[i]i
itip kakan var ya; işte o yalanlar. Miskini doyurmayı da sevmez.
Önceki
yazı;
Başka
yol yok! Ya HAKK’a, ya kendine tapar insan. Ama kişinin kendine tapması, önce
kendine sonra topluma felakettir.
önceki yazı :
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
“BEN”in kibirlenip, büyüyüp “var”lık iddiasında bulunması
“HAKK”ın gölgelenmesi, görülemez olması ile neticelenir. Kişi ile HAKK arasına
“BEN” girmiştir. Demiştik. Devam edelim.
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
Hasan Aycın |
Artık HAKK’lı olmak sadece Aziz Allah’ın razı olması demek
değildir. HAKK, “BEN”in de razı olmasıdır. Hem “BEN” razı olacağım, hem
“BEN”imin razı olduğundan HAKK.
“Şirk”et kurulmuştur. BEN ve HAKK ŞİRKeti.
Önceki Yazı :
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-2-hakka-ben-karstgnda-hakk-bulanr.html
HAKK’ı da Şer’i[i] de herkesin görebilir, ancak HAKK’ın peşine gitmek kadar, ŞER’den etkilenmemek, kötülüğün/kötünün etkisi altına girmemek de zordur. Kaybetmeyi göze alamayanlar HAKK’ın peşine gidemezler. Herkes HAKK’ı talep eder, ancak HAKK’ını veren azdır. Demiştik . Oradan devam edelim.
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-2-hakka-ben-karstgnda-hakk-bulanr.html
HAKK’ı da Şer’i[i] de herkesin görebilir, ancak HAKK’ın peşine gitmek kadar, ŞER’den etkilenmemek, kötülüğün/kötünün etkisi altına girmemek de zordur. Kaybetmeyi göze alamayanlar HAKK’ın peşine gidemezler. Herkes HAKK’ı talep eder, ancak HAKK’ını veren azdır. Demiştik . Oradan devam edelim.
Eğer HAKK’sız (Allah’sız, Aziz Allah’ın razı olmayacağı
yerde duran, zalim), “BEN”le yakın ilişki içinde olan biri olursa mesela anne, baba,
iş sahibi, amir, eş, çocuk, arkadaş, müşteri, işveren veya bizzat kendim, HAKK’ı görmek zorlaşır.
Önceki yazı:
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
Ahlak, HAKK’a Mahkumiyettir. HAKK’la başının bağlı olduğunu,
onunla bir yeminleşme, bir ahid içinde olduğunu kabul etmektir. Demiştik. ( İlk yazı için http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-1-hakka-mahkumiyete-ahlak-denir.html )
Oradan devam edelim.
Oradan devam edelim.
Mahkumiyet, alan sınırlar. Kişinin hareket alanını daraltır.
Artık yapabilecekleri vardır. Yapamayacakları vardır. İstediği gibi kazanamaz,
harcayamaz, yiyemez, içemez, dilediği yere gidemez, dilediği ile dilediği gibi olamaz.Mahkumdur.
HAKK’ Aziz Allah’ın isimlerinden.
Aziz Allah, HAKK’tır.
HAKK’lı, Allah’lı,
Aziz Allah’ın razı olacağı yerde duran.
HAKK’sız, Allah’sız,
Aziz Allah’ın razı olmadığı yerde duran.
Haksızlığı bilinçli tercih eden, bile bile HAKK’sızdan (Allah'sız, Allah'ın razı olmadığı yerde) olan, HAKK’sızlıktan çıkar sağlayan, HAKK’sızlığın sürmesi için çalışan, HAKK’ı
gizleyen örtendir. Örten, yani kafirdir.
Menfaati için, bile bile HAKK’ı (Aziz Allah’ı) düşman
edinendir kafir.
(1. yazıdan devam)Bağlar 2 – Performans bağları.
Batı
Medeniyeti bağlar kıran değil, bağlar vuran bir medeniyet. Özgürleştiren
değil, işgal eden. Binlerce bağımlılık yöntemi ile insanı kullaştıran, modern
zamanların modern köleliklerini üreten bir medeniyet.
Reklam,
TV ve dizilerdeki rol modellerden toplumun zihnine bir “hayat modeli”
giydiriliyor. Toplumun idolü haline getirilen “özgür” kız,
“bağımsız” oğlan ya da “akıllı”, “hür” vatandaş olmak “bağsız”, “bağımsız”
olmakla değil, onların istediği markalara, bağımlılıklara bağlanmakla mümkün.
İnsan bağlar kuran, bağımlılıklar
üreten bir varlık. Bağları, bağımlılıkları ile var olabiliyor. İlk anda anne babası ile kurduğu bağa ölene dek yeni bağlar ekliyor. Kardeşleri, arkadaşları, komşuları ile.... Televizyonu, sosyal medyası, sigarası,
giysileri, markaları ile.... “Yatağımdan başka yerde uyuyamıyorum.” derken yatağı
ile. Kutsalları, kavmi, grubu ile. Vatanı, şehri, sokağı, işi, evi ile bağ kuruyor.
“Keşke yok olaydık” demezler “toprak” olaydık derler.
Hz Ali’nin lakabı “Ebu Turab”, toprağın babası.
Önceki Yazı : Batı Zihni ile İslama Bakmak 4- Sahihte Nedir?
“Kur’an anlaşılabilir mi?” Sorusu Modern Zamanlar Müslüman’ı için sorulmaması gereken, kişinin cehaletine ve hatta ahmaklığına işaret eden bir sorudur.
Kur’an’ın her tarafı “Bu kitap açık bir[i]
kitaptır.[ii]”
“Okuyasınız, anlayasınız diye indirilmiştir.[iii]”
“Sizin için kolaylaştırılmıştır.[iv]”
Ayetleri ile dolu iken “Bu kitap anlaşılır mı?” diye sormak onun için anlamsızdır.
Önceki yazıda İslam Topluluklarının odaklarındaki bozulmanın medeniyetleri
ile ilişkilerini bozduğunu anlatmaya çalışmıştık. Kaldığımız yerden devam
edelim.
Modern zamanların Müslümanı kendi medeniyetini, kendi alimlerinden/kaynaklarından öğrenmek yerine kulaklarını müsteşriklere çevirme tuzağına düşünce, kendi medeniyetinin kelimelerini anlayamaz, mantığını kavrayamaz hale geldi.
Bir önceki yazıyı “Sünnet, hadis ve menkıbelerin
doldurduğu alanlar da “Sen boşalt. Onlar doldursun.” metodu ile tahrip edildi.”
diyerek sonlandırmıştık. Oradan devam
edelim.
Modern zamanların Müslümanları, müsteşriklerden
öğrendikleri usul (Batı zihni) ile İslam Medeniyetinin mirasına bakarak geçmiş
dönem Müslümanlarının tecrübe, belge ve bilgilerinden faydalanma şartını
(sahih) o bilginin ispat edilebilirliği veya güvenirliği ile ölçmeyi denediler.
Bakışlarını şüpheye çevirdiler.
Söz,
sahibine ulaşabilirse, senedini getirebilirse “sahih”tir, dediler. ("Sahih"in anlamı için bir sonraki yazıya bakınız.)
Karikatür: Alex Andreyev:Bazen gerçekleri görmek çok acı verici olabilir. |
İsmet Özel’in meşhur olmuş sözüdür. “Bize hedefi gösterip
“saldır” diyorlar, saldırıyoruz.”
Kötü örnekleri gözümüze sokuyor, abartıyor, ajite ediyor,
hedef haline getirip saldır diyorlar. Saldırıp üzerine gittiğimizin, yok
ettiğimizin ne olduğunu, toplumdaki işlevini, görevini, anlamını ne biliyoruz
ne de merak ediyoruz.
Saldırıp boşalttığımız alanların boş kalmayacağının,
mutlaka daha iyileri ile doldurup, yerlerine daha güzellerini ikame etmemiz
gerektiğinin bilincinde de değiliz.
Sadece iyi niyetli olduğumuzu biliyoruz. Bu yüzden boşalttığımız
alanların ilahi yardım ile dolacağının vehmindeyiz. Lakin dolmuyor.
Batı zihni ile Kur’an Okumak. 1 (İyi de “Doğru”su Hangisi?)
Bir olaya şahit olanların, olayı değerlendirmeleri
muhtemelen birbirlerin farklı olacaktır. Hatta bazılarının anlattıklarını dinleyince
aynı olay üzerine konuştuklarından bile şüphe edilebilir.[i]
Bunun sebebi tek başına metnin veya olayın anlamı üretememesidir.
Olay veya metin muhatap olanların sahip oldukları tecrübe, örf, bilgi ve hikmetle
birlikte “mana/anlam” kazanabilir.
Anlam; her okuyucu, her seyreden ile birlikte yeniden üretilir. Yaratan, her varlığı farklı yarattığından, yaratılanın ürettiği anlam da doğal olarak farklı olmak zorundadır.[ii]
Sıkıntı burada başlar.
Bedir Muharebesi zaferle bitmiş çok
sayıda esir alınmıştır. Hz Resulüllah, alınan esirlerin durumunu görüşmek üzere,
önde gelen sahabeleri ile toplanmıştır. Resulün göz nuru dostu Hz Ebu Bekir (ra)
esirleri Medine’ye götürüp kefaret karşılığı ailelerine geri verip ekonomik olarak biraz rahatlamayı önerir. Hz
Aişe’nin dediği gibi Hayber’in fethine kadar karınları tamamen hiç doymamıştır. Öneri kabul edilir.
(Bilge Adamlar Dergisi 35. Sayıda yayınlanmıştır.)
(Bu yazı Müslüman toplulukların içine düştükleri şiddet
sarmalının bir yönüne dikkat çekmeye çalışırken, meselenin bundan ibaret olduğu
iddiasında değildir).
1. Dünya Savaşı galiplerinin ganimeti paylaşma mücadeleleri aradan geçen yüzyıla rağmen bitmedi. Savaşın en ciddi mağlubu Müslüman toplumların ödedikleri ve ödemeye devam edecekleri mağlubiyet bedelinin sonu gelmiyor. Son 200 yılda Batı medeniyetine karşı giriştikleri hiçbir mücadelenin nihayetinde galip gelemeyen Müslüman toplumların belki de ödemek zorunda kaldıkları en büyük bedel nesillerini/çocuklarını Batı medeniyetinin terbiyesine teslim etmek zorunda kalmış olmalarıdır.
İnsan ve
eylemi arasına mesafe girdiğine insan insanlığını yitiriyor.
Suyu sıkılan insanın insanlığıdır. |
Pozitivizm Bunun Neresinde?
Bir arkadaşımın daveti ile mü’min yüzlü, mü’min yürekli bir
grubun Kur’an derslerine katıldım. Sağ olsunlar, iltifat edip bu davetsiz
misafiri geri çevirmediler.
Bu güzel arkadaşlar, Taha suresinin üzerine araştırıp,
düşünüp, konuşuyorlardı.
Edward F Benson'un "Hilal ve Demir Haç" kitabının kapağından alınmıştır. |
Bilgiyi değil, güzel hareketleri çoğaltmak. Veya “İhtiyar
Duası Severler [i]”
“Azizler, sanki İslam
(selam/şalom) çoktan gelmiş gibi yaşamanın gerektiğini anlayıp, sindirip hayatlarına
yansıttılar. Onların “aziz” olmalarının sebebi de bu. Ne yazık ki hepimiz aziz
değiliz ve olamıyoruz. Eğer azizler
olmasaydı “insan” nasıl olunur bilemeyecektik.…. Onlar bize yol
gösterirler. (Onlar yolun kendisidirler[ii].)
Yolun yürünebileceğini bize kanıtlarlar….”[iii]
Ya Yok edilen Nesil ?
1992-93 Yıllarıydı. İlim-Menzil çatışmasının hızlı zamanları. Bitlis’ten mi Muştan mı gelmişlerdi hatırlamıyorum. Çok serttiler. Üst üste şablon ayetleri sıralayıp, biz demiyoruz “Allah diyor” diyorlardı. Cemaat farzdır diyorlardı. Ve Cemaat biziz. Tağuta değil Allah’tan olana uyun diyorlardı. Emire/ halifeye uymayan tağuta uymuştur. Tağuta uyan onlardandır. Mürtedin hükmü ölümdür. Diyorlardı. Siz kitap okuyun, çelik çokmak oynayıp nutuklar atın, biz 10 sene ye kalmaz İslam Devletini kuracağız diyorlardı.
Tanrı makamından konuşuyorlardı. Dilleri, fikirleri, konumları Allah ile özdeşleşmişti. Oradan buyuruyorlardı.
Kirletmedik Diye Temiz mi Kaldık? (İsmet Özel) (Zoka 10-3)
İslam ümmetinin 1400 yıllık gelenekten, süreçten koptuğunu/koparıldığını söylemiş, yetişen neslin 1400 yıllık geleneğin mirasından faydalanabilecek bir hareket tarzı geliştiremediği gibi, İslam geleneğinden koptuğunu, farklı bir menzilde yol aldığını fark edebilecek bir bilinçten de yoksun olduğunu konuşmuştuk.
1.Dünya savaşından sonra İslam edebini taşıyan unsurların bertaraf edilip sırlanması ile oluşan boşluk, galip Batı tarafından dayatılan, sömürge modeli eğitim metodları ile dolduruldu. Ne yazık ki en az yüzyıldır neredeyse tüm İslam coğrafyasında İngiliz veya Fransız sömürge tipi eğitimler ile nesiller EĞiliyor, EĞitiliyor.[i]
1400 Senede fark edilemeyeni fark edenler! (Zoka 10-2)
Dünya Savaşı nihayete erdiğinde İslam coğrafyasında düşmemiş cephe kalmadığını, yetişmiş Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunun cephelerde eridiğini, geri kalanlarında ağır baskı altında sindirilip ezilmeye çalışıldığını, toplumun önüne atılan tuzak gündemlerle ulema/arifan sınıfı ile halkın arasına duvarlar örülerek İslam Medeniyetinin/ahlakının/terbiyesinin/edebinin sonraki nesillere intikalinin engellenmeye çalışıldığını konuşmuştuk. Devam edelim.
İslam Medeniyetinin Kur’an’dan sonra en itibarlı eserlerinden İmam Buhari’nin eseri Sahih’i Buhari ve onun öğrencisi Ebul-Hüseyn Müslim b. Haccâc’ın eseri Sahih-i Müslim Hicri 2. Yüzyılın sonları, 3. Yüzyılın başlarında Horasan’da kaleme alınıyor. Bugünkü Türkistan, Afganistan, Yukarı İran çevresi.
Zoka Ve Müslümanlar – (10.1)
Daha önce Osmanlı’nın yetişmiş nüfusunun (alim/ulema/meşayıh) son yıllarında yapmış olduğu büyük savaşlarla eriyip yittiğini, bu nedenle Cumhuriyete geçişte genç neslin Müslüman öncülerden büyük oranda mahrum olurken, yazı devrimi nedeniyle onların eserlerine ulaşma imkanının da yok edildiğini söylemiştik.
Cephelerden geriye dönebilen İslam’ın taşıyıcı unsurları olup İslam ahlakı/terbiyesi ile ahlaklanmış/Allah’ın boyası ile boyanmış/ edep sahibi nüfustan geriye kalan müslüman öncüler/örnekler ağır bir takibat ve baskı ortamına maruz kaldılar.
Önceki Yazı : Selam 9- İlahlasma Güdüsü -3- Adavet.html
Aynadaki İkinci Yüz – Tanrılaşma Temayülü-9 (4) - Riya
Aynadaki İkinci Yüz – Tanrılaşma Temayülü-9 (4) - Riya
İnsanın
Tanrılaşma eğiliminin 7 unsurundan bahsetmiştik. Kibir, Adavet, Ucub, Riya,
Buğz, Hırs ve Tamah. Bunlar İslam Medeniyeti terbiye usulünün ana
kelimelerindendi. Son yüzyılda Müslüman toplumlara dayatılan Batı Medeniyeti
eğitim ve düşünüş biçimleri ile bu kelimeler ve bu kelimelerden sadır olan davranış
biçimlerinin unutulduğundan, unutturulduğundan bahsedip “adavet” ve “ucub”un
üzerinde bir miktar konuşmuştuk. Devam edelim.
“Mü’min,
Mü’minin aynasıdır.”
Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 2 - Ucub
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
Edebe
davet veya ilahlaşma güdüsü bahsine devamla…
Şemseddin
Yeşil Efendin’nin bahsini ettiği ejderhanın (nefs-i emarenin-ilahlaşma
güdüsünün) 7 başından biri de adavetti.
Kişinin,
kendini diğerlerinden kıymetli, olmadığı hakkın sahibi görüp haddini aşması,
sınırlarının ötesine geçmesi, tecavüzkar olması, zalimleşmesi, düşmanlaşmasına
denir.
Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 1
İnsanın “ilahlaşma eğilim”inin terbiye edilmesi gerektiğinden, ilahlaşma güdüsünün terbiye edilmediği, insana edep verilmediği durumda ortaya çıkan varlığın “ben” diyen Şeytani bir figür olacağından ve son dönem Kadiri meşayihından (büyüklerinden) Şemseddin Yeşil Efendinin Nefs-i Emmare’yi (ilahlaşma güdüsünü) 7 başlı ejderhaya benzettiğinden söz etmiştik.
İnsanın “ilahlaşma eğilim”inin terbiye edilmesi gerektiğinden, ilahlaşma güdüsünün terbiye edilmediği, insana edep verilmediği durumda ortaya çıkan varlığın “ben” diyen Şeytani bir figür olacağından ve son dönem Kadiri meşayihından (büyüklerinden) Şemseddin Yeşil Efendinin Nefs-i Emmare’yi (ilahlaşma güdüsünü) 7 başlı ejderhaya benzettiğinden söz etmiştik.
Ejderhanın
yedi başı “hırs, tamah, kibir, riya, buğz, adavet ve ucub.”
Bize bahsedilen bu 7 beladan 5’ine aşina
olmakla birlikte (Ne kadar aşina isek !) 2 tanesi (ucub ve adavet) zihin
haritalarımızda hiç yer almıyor.
Selam 8- İçi Bos Bir Slogan Kurana.html
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 1 )
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 1 )
Bir
önceki yazıda Cumhuriyet sonrası İslam medeniyeti ile olan bağın hasar
gördüğünü bu hasarı tamir etmek için geliştirilen cemaat yapıları ve Kur’an
halkaları modellerinin, derde çare olamadıklarından bahsetmiştik. Kaldığımız
yerden devam edelim.
Bakara
Suresinin 256. Ayetinde “Dinde ikrah ettirme yoktur. Şüphesiz ki Rüşd, Gayy’dan
ayrılmıştır.” Denilirken, Rüşd ile
(bilerek, isteyerek, seçerek, sorumluluğunun farkına vararak) gelenler, Gayy
ile (zor ile, dayak ile, kalabalığa karışıp sürü ile, bilinçsizce) gelenlerden
farklıdır. Denilir.
İçi Boş Bir Slogan. "Kur’an’â Dönmeli !" - 8
Bir önceki yazıda; Müslüman toplulukların küçük küçük cahili yapılara dönüşürken, müslümanca bir idrakten, bilinçten uzaklaştıklarını, bulundukları yerde selamı/hayrı inşa etme misyonunu yitirdiklerini, böyle bir sorumluluklarının olduğunu bile hatırlamadıklarını söyleyip şikayet etmiş, sızlanmıştık.
Müslüman topluluklar, yaşadıkları zamanın dışına düşüp, vakti kavrayamadıkları için, boğuşup durdukları meseleleri fark edemez, üzerlerinde düşünemez oldular. Kavgalarını zamanlarından tanımlayamıyor, meselelerini bin senelik problemler üzerinden anlamaya çalışıyorlar. Alim kelimesini bile zamanın sorunlarına deva bulan anlamında değil, eskilerin kelimelerini iyi bilen anlamında kullanıyorlar.
Önceki Yazı : Selam 6 - Allah Dediklerinde de Sahte
Murdar Gruplar, Murdar Zamanlar. - 7
Cahiliye ayrılmak, ilgileri kesmek temayülüdür. Bunun içindir ki, bütün cahiliye devirleri, insanların birbirlerinden ayrı ve birbirlerine düşman yaşadıkları, küçük küçük grupların murdarlaştıkları zamanlardır.
Ortega Y Gasset
Murdar Gruplar, Murdar Zamanlar. - 7
Bir önceki yazıda Müslüman kütlenin dev bir vücut olup, bu vücudun akıl ve iradeden yoksun olduğundan, kolayca güdülenip yönlendirilebildiğinden şikayet etmiştik. Keloğlan masallarındaki büyük akılsız devler gibi; iri kocaman cüssesine rağmen elini tutanın istediği yöne yönlendirdiği bir yığın.
Üstad Hasan Aycın- Yeni Şafak |
Modern zamanlarda, durum biraz farklı; toplum, daha sofistike saldırıların muhatabı.
Ortega Y Gasset, 1930 yılında basılmış bulunan “Kütlelerin İsyanı”[i] isimli eserinde Modern zamanları ve demokratik yapıları eleştirirken” bu konuya değiniyor. Uzun alıntılar yapmak yerine meseleyi özetlemeye çalışayım;
Aklı ve İradeyi terk etmek, ihanettir.
Hz Peygamberin, dünya ziyaretlerinin son anlarında olduğu anlaşılınca sahabe “Ya Resulullah, senden sonra kimin çevresinde toplanalım?” diye soruyor. O’da “Siz salihlerden olursanız, Allah sizin için en hayırlı olanını başınıza getirir.” Diye cevaplıyor.
Bu cevabı, Peygamberin inşa ettiği selam toplumuna ihanet etmeyi red edip, iradeniz ve aklınızı salih yolda kullanırsanız hayra ulaşırsınız. Sizin, irade ve aklınıza ambargo koyup kendimi inkar etmem.” Şeklinde anlamakta mümkün.
Devamını Oku »
Biati, temel ahlaki ilkeler üzerinden, toplumun gönüllü birlikteliği olarak tanımlamıştık. Biat uygulamasının, erdemler üzerinde kurulan birliktelik (cemaat) mantığından, toplumun/cemaatin güç/iktidar/otorite tarafından teslim alınma yöntemine dönüştürülüşü bir önceki yazının konusu olmuştu.
Devam edelim.Hz Peygamberin, dünya ziyaretlerinin son anlarında olduğu anlaşılınca sahabe “Ya Resulullah, senden sonra kimin çevresinde toplanalım?” diye soruyor. O’da “Siz salihlerden olursanız, Allah sizin için en hayırlı olanını başınıza getirir.” Diye cevaplıyor.
Bu cevabı, Peygamberin inşa ettiği selam toplumuna ihanet etmeyi red edip, iradeniz ve aklınızı salih yolda kullanırsanız hayra ulaşırsınız. Sizin, irade ve aklınıza ambargo koyup kendimi inkar etmem.” Şeklinde anlamakta mümkün.
Önceki Yazı : Selam 3 - Biat Takla Atıyor
Mü’mini vergi memuru belirler. – 4
Abdüsselam Yasin, Hilafet ve Saltanat isimli eserinde “Biat, ihtiyari bir akit iken, uzun dönemli zulüm ve baskı süreciyle kılıca boyun eğen itaat ruhuna dönüştü. Biat, imama belli şartlar dahilinde itaat hakkını veren bir ahit iken, kayıtsız şartsız itaatin adı yapıldı. Ümmetin hayatına da “mutlak itaat dindarlığı” hakim oldu. Muaviye’nin dediği gibi “Kim kafası ile hayır derse, kılıçla evet yanıtını alır.”oldu.
Bu hal Müslüman, aklı ve iradeyi örseleyip ezdiği gibi yönetici kesiminde şirazesinin kaymasına neden oldu. Halkın verdiği lakapla şair Debvel (domuz yavrusu), Ebû Mâlik Gıyâs b. Gavs b. es-Salt el-Ahtal’ı saray şairi yapıp sarayda ağırlayabilmişlerdir. (Yezid’i, Haccac’ı, Muaviye’yi ve ailesini övüp, Peygambere ve hatta hanımlarına hakaret eden, içkiyi yasakladığı için peygamberi ahmaklıkla suçlayan şiirleri ile ünlenen şair.)
Devamını Oku »
Mü’mini vergi memuru belirler. – 4
Abdüsselam Yasin, Hilafet ve Saltanat isimli eserinde “Biat, ihtiyari bir akit iken, uzun dönemli zulüm ve baskı süreciyle kılıca boyun eğen itaat ruhuna dönüştü. Biat, imama belli şartlar dahilinde itaat hakkını veren bir ahit iken, kayıtsız şartsız itaatin adı yapıldı. Ümmetin hayatına da “mutlak itaat dindarlığı” hakim oldu. Muaviye’nin dediği gibi “Kim kafası ile hayır derse, kılıçla evet yanıtını alır.”oldu.
Bu hal Müslüman, aklı ve iradeyi örseleyip ezdiği gibi yönetici kesiminde şirazesinin kaymasına neden oldu. Halkın verdiği lakapla şair Debvel (domuz yavrusu), Ebû Mâlik Gıyâs b. Gavs b. es-Salt el-Ahtal’ı saray şairi yapıp sarayda ağırlayabilmişlerdir. (Yezid’i, Haccac’ı, Muaviye’yi ve ailesini övüp, Peygambere ve hatta hanımlarına hakaret eden, içkiyi yasakladığı için peygamberi ahmaklıkla suçlayan şiirleri ile ünlenen şair.)
Önceki Yazı: Selam 2 - Biat Selamadır
Biat Takla Atıyor – 3
Biat Takla Atıyor – 3
Mümtehine Suresi 12. Ayetten hareketle Allah Resulünün almış olduğu biatın, Dar’üs Selamı (selam diyarını, İslam) inşa edebilmek için toplum ile yapılmış bir sözleşme olduğu üzerine konuşmuştuk.
Ahidleşmeye biate katılan herkes temel ilkelere yemin ediyor. Yemin edenlerden biri de Hz Peygamberin (sav) bizzat kendisi. Biat birilerinin yemin ettiği, diğerlerinin “hadi bakalım sözünü tutacak mısınız?” diyerek tepeden kontrol ettiği bir teslimiyet belgesi değil. Hz. Peygamber dahil hiç kimseye özel bir statü tanımlanmıyor. Zaten ilk madde bunu red ediyor.
Öncek Yazı: Selam 1 - Ateşe Emredilen
Biat Selam’a dır.
Selam, ateşin İbrahim karşısındaki halidir demiştik.
Devamını Oku »
Biat Selam’a dır.
Selam, ateşin İbrahim karşısındaki halidir demiştik.
Hz Peygamber (sav) de bunu biat üzerinden tanımlıyor. Kendisine gelenlerle biatleşiyor/yeminleşiyor.
Mümtehine Suresi 12. Ayetin konusu da bu oluyor.
Ayette, Akabe’de Peygamberle buluşmaya gelen erkeklerden (1.Akabe Biatı) ve kadınlardan (2. Akabe Biatı) alınan biat dile getirilip, eğer sana biat ederlerse (şartları kabul ederlerse) onlar sendendir. Deniliyor.
Allah (cc) ateşe ne emretmişti ?
قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme).
“Ey ateş! İbrâhîm (A.S)'a (karşı) soğuk ve selâmet (zararsız) ol.” dedik.
Aziz Allah(cc) ateşe ne demiş?
İbrahim’e selam ol.
Berden ve selamen.
Ateş, İbrahim’ e (sav) nasıl selam olur?
Soru ciddi, Cevap boş.
Daha önceki yazılarda, toplum olarak İslam Medeniyeti ile olan bağımızın ağır hasarlı olduğundan ve bu bağın medeniyetin ilk mensuplarınca üretilen dili anlamadığımızı bile anlamaya yetmediğinden bahsetmiştik. Bu medeniyete mensubiyete giriş cümlesi olarak değerlendirileceğimiz “Allah’a inanıyor musun?” sorusunun bile bizim tarafımızdan anlaşılmadığını fark etmek can sıkıcı olacak sanırım. Sorunun anlamı fark edilemeyince, soruya bir cevap da verilemiyor. Cevap verilmeyince, cevap ile elde edilmesi murat edilen hedefe de gidilemiyor. Girelim konuya.
Allah’a inanıyor musun? Evet!
Kitab’a Dair
Bismillahirrahmanirrahiym
Mikel Arrizabalaga |
İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee’den bir alıntı ile girmek
istiyorum, “Sahip olduğu imkanlar düşünüldüğünde, ulaşılan hedeflerin büyüklüğü
göz önüne alındığında ve bütün bunların gerçekleşme suresi hesap edildiğinde,
tarihte Muhammed’le karşılaştırılabilecek 2. bir isim yoktur.”[1] Namuslu bir gözle bakıldığında
Hz Muhammed (sav) ve ensarının başarmış olduğunun ne kadar muhteşem bir şey
olduğunu fark etmemek mümkün değildir.
Selam dedik kurtulduk !...
Uzun süredir medeniyeti ağır hasarlı bir toplum olarak medeniyetin öncüleri tarafından kullanılan dili anlamadığımızı iddia ediyor ve bunun üzerinde düşünmeye çalışıyorum. Bu metinde bu konu üzerinde durmaya çalışan bir metin.
“Aranızda selamı yayınız.”
Allah Resulü’nden bize iletildiği düşünülen bir kelime. Benim anlayabildiğim kadarı ile ne Kitap ve ne Resul’ün mantığı ile çelişmiyor. Bu kelime üzerine pek çok şey yazılıp çizilmiş. Koca koca külliyatlar oluşturulmuş.
Selam vermenin faziletleri, selam alma ve verme şekilleri, kimin kime selam vereceği üzerine bir sürü eser verilmiş.
Hepimiz hepimiziz !
Abdulhamid tahttan indirildikten hemen sonra, İttihad ve Terakki, kuzulukla suçladığı Hükümdarın politikalarına tam tersi, şahin/saldırgan politikaları devreye soktu. İlk etapta Çanakkale de rahatlamak isteyen Fransız ve Rusların kışkırttığı Ermeniler, ayaklanmaya katılmış/katılmamış bakılmaksızın Anadolu'nun her yanından toplanıp Suriye, Lübnan havalisine sürüldüler. (Bu davalara sahip çıkmadan önce Abdurrahman Dilipak'ın, Ermeniler sürüldükten sonra gidenlerin toprakları, malları , paraları kimin ya da kimlerin eline geçti? Ya da 1914'lerden kalma Alman Deutcshe Bank'ta 22 milyon dolar, Fransız bankalarında (su ana kadar ispatlanan) 220 milyon dolarlık Ermeni altınının neden geri ödemeleri hala yapılmadı gibi soruları hiç gündeme getirmiyoruz? ) 1-1,5 milyon olarak tahmin edilen Ermenilerin nüfusu 90 yılda 60-65 binlere iniverdi. Kalanlarında gerçekten Ermenilikle, Ermeni kültürü ile ne kadar ilgileri kaldı bilmiyorum.
Devamını Oku »
Abdulhamid tahttan indirildikten hemen sonra, İttihad ve Terakki, kuzulukla suçladığı Hükümdarın politikalarına tam tersi, şahin/saldırgan politikaları devreye soktu. İlk etapta Çanakkale de rahatlamak isteyen Fransız ve Rusların kışkırttığı Ermeniler, ayaklanmaya katılmış/katılmamış bakılmaksızın Anadolu'nun her yanından toplanıp Suriye, Lübnan havalisine sürüldüler. (Bu davalara sahip çıkmadan önce Abdurrahman Dilipak'ın, Ermeniler sürüldükten sonra gidenlerin toprakları, malları , paraları kimin ya da kimlerin eline geçti? Ya da 1914'lerden kalma Alman Deutcshe Bank'ta 22 milyon dolar, Fransız bankalarında (su ana kadar ispatlanan) 220 milyon dolarlık Ermeni altınının neden geri ödemeleri hala yapılmadı gibi soruları hiç gündeme getirmiyoruz? ) 1-1,5 milyon olarak tahmin edilen Ermenilerin nüfusu 90 yılda 60-65 binlere iniverdi. Kalanlarında gerçekten Ermenilikle, Ermeni kültürü ile ne kadar ilgileri kaldı bilmiyorum.
Pazar gününün Milat gazetesinin iç sayfalarında büyük puntolarla girilmiş bir başlıklardan biriydi "Kime karşı"cihat" ediyorsun?”
Soru Hizbullah'ın genel sekreteri Hasan Nasrullah'a soruluyor. Yazı Türkiye’de son bir sene içinde yüzleri bulan Nasrullah' karşıtı yazılardan biri.
Üstad Hasan Aycın'dan |
"De ki: Ey kafirler ben sizin taptığınıza tapmam. Siz de, benim kul olduğuma (Allah’a) kulluk ediyor değilsiniz. Ben sizin taptığınız şeylere tapacak değilim.Ve siz de benim kul olduğum (Allah’a) kul olacak değilsiniz. (O halde) sizin dîniniz size ve benim dînim bana."
Sure, Hz Peygamber dilinden Mekkeli müşriklere yapılmış bir
anlaşma çağrısı gibi duruyor. “Ne ben sizin yolunuza girerim, ne de siz benim
yoluma girersiniz. Gelin birbirimizin kafasında odun kırmayalım. Herkes kendi
dinini yaşasın, kendi değerleri ile yoluna devam etsin. “
Üstad Hasan Aycın'dan |
Bu sorunun cevabını Kevser Suresinin peşine düşerek vermeye çalışmıştık. “Ey Muhammed sana kevser’i verdik…………….kimin ebter olduğunu sende
göreceksin onlar da görecekler.”
Kevser, özünde bereket olan. Hayra giden. Doğurgan. Verimli.
Ebter;
Bereketsiz. Verimsiz. Kısır.
Lanetli. Çıkmaz yol.
Üstad Hasan AYCIN'dan |
Bu yetimin 40 yaşında bir tepeye tırmanışı, tüm Arap yarımadasını, Afrika’yı, bugünün Irak’ını, Suriye’sini, Mısır’ını, Yemen’ini, Türkiye’sini, Kafkaslarını, İran’ını kapsayan bir harekete dönüşüyor. Batı’da Fransız Pirenelerini aşarken doğuda Çin’in kapılarına dayanıyor. Devrinin iki süper gücü ile hesaplaşmaya giriyor ve kazanıyor. Topu topu 20-30 senede. Hadi diyelim 40 senede.
Kime insan diyim?
Vahyin muhatabı “insan”dır.
Grup çalışmamızda “insan kimdir?” sorusu haftanın sorusuydu.
Bir önceki hafta “Arkadaşlar biz “insan” diye kime deriz ?” Bu sorunun üzerinde tefekkür edip/beyin patlatıp/vakti yorup öyle gelelim demiştik.
İnsan kimdir? Kime insan denir?
Kimdir “ insan bu” dediğimiz?
Kimdir “insan değil bu” dediğimiz?