"Türk Dilini ve bu dili konuşan herkesi Avrupa'dan kovmak kesinlikle zorunludur.*"
Voltaire
Avrupa düşüncesini şekillendiren ve bugününe etki eden travmalar üzerinde düşünmeye çalıştığımız bu yazı dizisinde 6. başlığımız, Türkler.
Önceki Yazı: Sanayi Devrimi ve Komünizm
Yaklaşık 1600 küçük şehir devletinden müteşekkil olan Avrupa, 3-4 yüzyıl içinde 30 civarında isim/kavim etrafında toplanarak birleşme-devletleşme sürecini tamamladı. 1700’lü yıllara gelindiğinde bunlardan bir kaçı dünya çapında güç olabilmişlerdi. Bu güçler çok kısa bir zamanda bütün dünyanın başını belaya sokacak şekilde liderlik ve ganimet mücadelesine girdiler.
Yaklaşık 1600 küçük şehir devletinden müteşekkil olan Avrupa, 3-4 yüzyıl içinde 30 civarında isim/kavim etrafında toplanarak birleşme-devletleşme sürecini tamamladı. 1700’lü yıllara gelindiğinde bunlardan bir kaçı dünya çapında güç olabilmişlerdi. Bu güçler çok kısa bir zamanda bütün dünyanın başını belaya sokacak şekilde liderlik ve ganimet mücadelesine girdiler.
Plassey Savaşı'ından sonra Robert Clive |
Sanayi Devrimi ve Komünizm (İnsan Hakları)
(Bu yazılarda bir çok şey eksik)
Önceki Yazı:Mezhep Savaşları
Sömürge süreçlerini tarihsel olarak veren bir animasyon. |
Sömürgecilik ve Modernizm
5. Yüzyıldan itibaren kuzeyden Kıpçak ve Tatarlar, güneyden
Araplar, doğudan Osmanlı tarafından baskı altına alınan Avrupa'nın denizden
başka çıkışı yoktu. Rönesans, halkın içine girememişti ama Avrupa’ya önemli
hediyeler vermeyi de başarmıştı. Perçin,
bunlardan biriydi. Demirin, perçinle bir araya getirebilmesi, Avrupa'nın buharı
kontrol edebilmesini ve sıkıştığı alandan uzak mesafelere büyük gemiler
gönderebilmesini sağladı. Üstelik artık Avrupa'nın elinde düşmanını uzaktan öldürebileceği top, tüfek de vardı.
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2017/12/avrupann-travmalar-1-salgnlar.html
Bir Önceki Yazı : Salgınlar
(Yazıda konular çok uzamasın diye çok kısa ve üstünkörü anlatılıyor. Sadece genel bir perspektif verilerek, hakim ideolojinin sorgulanması isteniyor. Bu yüzden her şeyin çok eksik olduğunu göz önüne almanızı rica ediyorum.)
Bir Önceki Yazı : Salgınlar
(Yazıda konular çok uzamasın diye çok kısa ve üstünkörü anlatılıyor. Sadece genel bir perspektif verilerek, hakim ideolojinin sorgulanması isteniyor. Bu yüzden her şeyin çok eksik olduğunu göz önüne almanızı rica ediyorum.)
Mezhep Savaşları gösteren bir gravür. |
2- Mezhep Savaşları – Aydınlanma
Topraklarını ve
insanlarını Kilise’nin emrine vermesine rağmen Avrupa, Tanrı’nın öfkesini
(?) gideremedi. Salgın hastalıklar ardı ardına gelmeye devam etti. Üstelik
salgın hastalıklar kendilerini belli ettiklerinde Manastırlar, şehirlerden önce
boşalıyor, Kilise ve ruhban sınıfı da şehirden kaçanların arasında yer alıyordu.
Fakir kalabalıklar, dehşetin kucağında yapayalnız kaldıklarını gördüler.
Yazmaya kalktığım ancak haddimi
çok aşan bu yazılarda, Batı Mantığının şekillenmesine etki eden büyük travmalardan 8’inin üzerinde
durmak istiyorum. Anlatacaklarım çok yüzeysel olacak. Halbuki bu konular için
konferanslar hatta sempozyumlar düzenlenip, cilt cilt eserler yazılabilir.
Safer Efendi, 1999 senesinde dar-ı bekaya göçmüş bir Cerrahi şeyhi. Vefatından kısa bir süre önce İtalya’dan bir heyet kendisine misafir olur: Heyetten biri, “Müslüman bir ülke olan Türkiye’ye başka düşünceler ile geldik. Ancak bambaşka bir hal bulduk" diye serzenişte bulununca, Safer Efendi; “Eğer yüz sene önce İstanbul’a gelip bir ayakkabıcı dükkanı açmak isteseydiniz; sizi Ahi teşkilatına yollardık.
Uğurlayın yapdum ana bühtan eyledi bana
Bir serçe geldi eydür kanı aldın kızımı
Bir serçe geldi eydür kanı aldın kızımı
(Hırsızlık edip malını çaldım diye iftira eder
Bir serçe geldi, niçin aldın kızımı der)
Bir serçe geldi, niçin aldın kızımı der)
1. Yazı :http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2017/06/allah-mulkunu-seytana-yedirmez-ihlas-1.html
[1]Şeytan
insanın niyetine saldırır. Allah rızasının içine kişisel bir şeyler katılabilirse,
niyetin ihlası bozulur ve kişi Allah’ın korumasından çıkıp Şeytan’ın eline
düşer. Demiştik. Oradan devam edelim.
Yusuf Kıssası[2],
çok bilinen bir kıssadır. Yine de ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum:
Hasan Aycın Üstad'dan |
Aziz Kitaptan bir alıntı
ile başlayalım.
“Ve Şeytan dedi ki: “Hepsini azdıracağım, muhlis kulların hariç.”[1]
Önceki yazı: http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2016/11/kadn-ve-huzur-bir-arada-mumkun-mu-2.html
Safer 1438 / ALANYA
Payam Boromand |
“Muhabbet yoksa gerisi cidaldir (mücadele).” (Ş. Yeşil)
Bir önceki yazıda; Modern Zamanlar Ailesine Aziz Kur’an’ın referans
olamadığını anlatıp, bu ailenin çocuğunu kreşe, yaşlısını huzur evine, kendisini
de işyerine mahpus etmeyi “özgürlük” saydığını, prestij kabul ettiğini, erkeğin kavvamlığını terke, kadının da kocası ile savaşa ikna
edildiğini, artık “BEY”lerin patronlar, müdür ya da müşteriler olduğunu,bütün bunların patronlara daha fazla ve ucuz
işçi temini için yapıldığını anlatmaya çalışmıştık.
Muharrem
/ 1438
Ne yazık ki Kur’an, modern zamanlar Müslüman’ı için referans kaynağı olma vasfını yitirmiştir.
(Atasoy
Müftüoğlu)
İlk yazıda Bakara 228. Ayetten hareketle modern hayatın
kadına, erkeğin “er”liğini kırmayı öğütlediğini anlatmaya çalışmıştık. Devam
edelim.
Muharrem/1438
"...özgür
düşüncenin iki düşmanı Avrupa'nın bilgeliği ve Amerika'nın faydacılığıdır. Yeni
devletler bu ikisinin izni olmadan hiç bir fikri kabul etmek
istemiyorlar..."
(Simon Bolivar'dan alıntı. Eduardo Galeano, Aynalar s:206)
(Simon Bolivar'dan alıntı. Eduardo Galeano, Aynalar s:206)
Resuller,
yeryüzüne insanlara nezaketi öğretmek için teşrif buyurmuşlardır.” (S. Erhan)
Dil-Ruba'ya şükranlarımla
Hasan Aycın üstatdan. |
Aziz Allah (cc) Kur'an’da, insanın yaratılış merhaleleri[i]ni tanımlarken önce çamurdan
"kalıbı"[ii]
döktük, sonra çamura nefsini giydirdik,[iii] ardından ona, ruhumuzdan
üfledik diyor[iv].
Ahzap Suresindeki meşhur ayetle başlayalım[1];
“Biz
emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif
ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan)
korktular. Onu insan yüklendi……. “
Göklerin, yerin ve dağların yüklenmeyi istemedikleri emanete[2]
geçmeden önce “emanet” hakkında birkaç
hatırlatma yapmak istiyorum.,
Öncelikle “emanet”in tüm varlıklardan esirgenmesi gerekir.
Ama özellikle diğer insanlardan korunması
gerekir.
-Yüzyıl önce "İnsanlara su
satmalıyız." dediğimizde. "Dereler, pınarlar, göller, yağmurlar özgürce su taşırken, insanlar suya neden para versinler?" diyerek bize
çılgın olduğumuzu söylemişlerdi. Onları öyle bir korkuttuk ki, para ödemeden su
içebilen kalmadı.
(Jonathan
Crary - 7/24)
Maddeperestlik/paratapıcılık her dinin içine sızmış en
yaygın mezhep[i] ve ahlaki
tahribatın en ciddi müsebbibi olmasına rağmen toplumun gözünden kaçırılır.
Böylece toplumun onları düşman olarak görmesi önlenilir.
Tevfik Çavdar Karikatürü |
Önceki yazı: Düşman kim 1- Dini kim yalanlar?
Maddeci (kapitalist) insan, sahip olduklarını artırabilmek için nesli, ekini, toprağı zehirlemeyi[i] ve hatta milyonlarca insanı öldürmeyi meşru görür. Kur’an bu insan tipini hedefe alarak, "düşman"ını tanımlar. Demiştik.[ii] Devam edelim.
Maddeci (kapitalist) insan, sahip olduklarını artırabilmek için nesli, ekini, toprağı zehirlemeyi[i] ve hatta milyonlarca insanı öldürmeyi meşru görür. Kur’an bu insan tipini hedefe alarak, "düşman"ını tanımlar. Demiştik.[ii] Devam edelim.
Dini kim yalanlar?
Ahiret’i kim inkar eder?
Kim; Kıyamet gününe, yeniden diriltilip hesap sorulacağına,
Cennet ve Cehennem’e “Yalan bunlar, inanmayın!”der?
Ateistler, deistler, agnostikler, Komünistler, putperestler
şeklinde bir cevap verMiyor kadim Kitap.
Kur’an, Maun Suresinde soruyu sorup, şöyle cevaplıyor.
Eraeytellezî yukezzibu bid
dîn(dîne). Fe zâlikellezî yedu’ul yetîm. Ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn.
Dîni yalanlayanı gördün mü? Yetim[i]i
itip kakan var ya; işte o yalanlar. Miskini doyurmayı da sevmez.
Önceki
yazı;
Başka
yol yok! Ya HAKK’a, ya kendine tapar insan. Ama kişinin kendine tapması, önce
kendine sonra topluma felakettir.
önceki yazı :
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
“BEN”in kibirlenip, büyüyüp “var”lık iddiasında bulunması
“HAKK”ın gölgelenmesi, görülemez olması ile neticelenir. Kişi ile HAKK arasına
“BEN” girmiştir. Demiştik. Devam edelim.
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
Hasan Aycın |
Artık HAKK’lı olmak sadece Aziz Allah’ın razı olması demek
değildir. HAKK, “BEN”in de razı olmasıdır. Hem “BEN” razı olacağım, hem
“BEN”imin razı olduğundan HAKK.
“Şirk”et kurulmuştur. BEN ve HAKK ŞİRKeti.
Önceki Yazı :
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-2-hakka-ben-karstgnda-hakk-bulanr.html
HAKK’ı da Şer’i[i] de herkesin görebilir, ancak HAKK’ın peşine gitmek kadar, ŞER’den etkilenmemek, kötülüğün/kötünün etkisi altına girmemek de zordur. Kaybetmeyi göze alamayanlar HAKK’ın peşine gidemezler. Herkes HAKK’ı talep eder, ancak HAKK’ını veren azdır. Demiştik . Oradan devam edelim.
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-2-hakka-ben-karstgnda-hakk-bulanr.html
HAKK’ı da Şer’i[i] de herkesin görebilir, ancak HAKK’ın peşine gitmek kadar, ŞER’den etkilenmemek, kötülüğün/kötünün etkisi altına girmemek de zordur. Kaybetmeyi göze alamayanlar HAKK’ın peşine gidemezler. Herkes HAKK’ı talep eder, ancak HAKK’ını veren azdır. Demiştik . Oradan devam edelim.
Eğer HAKK’sız (Allah’sız, Aziz Allah’ın razı olmayacağı
yerde duran, zalim), “BEN”le yakın ilişki içinde olan biri olursa mesela anne, baba,
iş sahibi, amir, eş, çocuk, arkadaş, müşteri, işveren veya bizzat kendim, HAKK’ı görmek zorlaşır.
Önceki yazı:
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-3-ben-sehveti-hakk-gizler.html
Ahlak, HAKK’a Mahkumiyettir. HAKK’la başının bağlı olduğunu,
onunla bir yeminleşme, bir ahid içinde olduğunu kabul etmektir. Demiştik. ( İlk yazı için http://ahmethakancakici.blogspot.com.tr/2015/12/hakk-1-hakka-mahkumiyete-ahlak-denir.html )
Oradan devam edelim.
Oradan devam edelim.
Mahkumiyet, alan sınırlar. Kişinin hareket alanını daraltır.
Artık yapabilecekleri vardır. Yapamayacakları vardır. İstediği gibi kazanamaz,
harcayamaz, yiyemez, içemez, dilediği yere gidemez, dilediği ile dilediği gibi olamaz.Mahkumdur.
HAKK’ Aziz Allah’ın isimlerinden.
Aziz Allah, HAKK’tır.
HAKK’lı, Allah’lı,
Aziz Allah’ın razı olacağı yerde duran.
HAKK’sız, Allah’sız,
Aziz Allah’ın razı olmadığı yerde duran.
Haksızlığı bilinçli tercih eden, bile bile HAKK’sızdan (Allah'sız, Allah'ın razı olmadığı yerde) olan, HAKK’sızlıktan çıkar sağlayan, HAKK’sızlığın sürmesi için çalışan, HAKK’ı
gizleyen örtendir. Örten, yani kafirdir.
Menfaati için, bile bile HAKK’ı (Aziz Allah’ı) düşman
edinendir kafir.
(1. yazıdan devam)Bağlar 2 – Performans bağları.
Batı
Medeniyeti bağlar kıran değil, bağlar vuran bir medeniyet. Özgürleştiren
değil, işgal eden. Binlerce bağımlılık yöntemi ile insanı kullaştıran, modern
zamanların modern köleliklerini üreten bir medeniyet.
Reklam,
TV ve dizilerdeki rol modellerden toplumun zihnine bir “hayat modeli”
giydiriliyor. Toplumun idolü haline getirilen “özgür” kız,
“bağımsız” oğlan ya da “akıllı”, “hür” vatandaş olmak “bağsız”, “bağımsız”
olmakla değil, onların istediği markalara, bağımlılıklara bağlanmakla mümkün.
İnsan bağlar kuran, bağımlılıklar
üreten bir varlık. Bağları, bağımlılıkları ile var olabiliyor. İlk anda anne babası ile kurduğu bağa ölene dek yeni bağlar ekliyor. Kardeşleri, arkadaşları, komşuları ile.... Televizyonu, sosyal medyası, sigarası,
giysileri, markaları ile.... “Yatağımdan başka yerde uyuyamıyorum.” derken yatağı
ile. Kutsalları, kavmi, grubu ile. Vatanı, şehri, sokağı, işi, evi ile bağ kuruyor.
“Keşke yok olaydık” demezler “toprak” olaydık derler.
Hz Ali’nin lakabı “Ebu Turab”, toprağın babası.
Önceki Yazı : Batı Zihni ile İslama Bakmak 4- Sahihte Nedir?
“Kur’an anlaşılabilir mi?” Sorusu Modern Zamanlar Müslüman’ı için sorulmaması gereken, kişinin cehaletine ve hatta ahmaklığına işaret eden bir sorudur.
Kur’an’ın her tarafı “Bu kitap açık bir[i]
kitaptır.[ii]”
“Okuyasınız, anlayasınız diye indirilmiştir.[iii]”
“Sizin için kolaylaştırılmıştır.[iv]”
Ayetleri ile dolu iken “Bu kitap anlaşılır mı?” diye sormak onun için anlamsızdır.
Önceki yazıda İslam Topluluklarının odaklarındaki bozulmanın medeniyetleri
ile ilişkilerini bozduğunu anlatmaya çalışmıştık. Kaldığımız yerden devam
edelim.
Modern zamanların Müslümanı kendi medeniyetini, kendi alimlerinden/kaynaklarından öğrenmek yerine kulaklarını müsteşriklere çevirme tuzağına düşünce, kendi medeniyetinin kelimelerini anlayamaz, mantığını kavrayamaz hale geldi.
Bir önceki yazıyı “Sünnet, hadis ve menkıbelerin
doldurduğu alanlar da “Sen boşalt. Onlar doldursun.” metodu ile tahrip edildi.”
diyerek sonlandırmıştık. Oradan devam
edelim.
Modern zamanların Müslümanları, müsteşriklerden
öğrendikleri usul (Batı zihni) ile İslam Medeniyetinin mirasına bakarak geçmiş
dönem Müslümanlarının tecrübe, belge ve bilgilerinden faydalanma şartını
(sahih) o bilginin ispat edilebilirliği veya güvenirliği ile ölçmeyi denediler.
Bakışlarını şüpheye çevirdiler.
Söz,
sahibine ulaşabilirse, senedini getirebilirse “sahih”tir, dediler. ("Sahih"in anlamı için bir sonraki yazıya bakınız.)
Karikatür: Alex Andreyev:Bazen gerçekleri görmek çok acı verici olabilir. |
İsmet Özel’in meşhur olmuş sözüdür. “Bize hedefi gösterip
“saldır” diyorlar, saldırıyoruz.”
Kötü örnekleri gözümüze sokuyor, abartıyor, ajite ediyor,
hedef haline getirip saldır diyorlar. Saldırıp üzerine gittiğimizin, yok
ettiğimizin ne olduğunu, toplumdaki işlevini, görevini, anlamını ne biliyoruz
ne de merak ediyoruz.
Saldırıp boşalttığımız alanların boş kalmayacağının,
mutlaka daha iyileri ile doldurup, yerlerine daha güzellerini ikame etmemiz
gerektiğinin bilincinde de değiliz.
Sadece iyi niyetli olduğumuzu biliyoruz. Bu yüzden boşalttığımız
alanların ilahi yardım ile dolacağının vehmindeyiz. Lakin dolmuyor.
Batı zihni ile Kur’an Okumak. 1 (İyi de “Doğru”su Hangisi?)
Bir olaya şahit olanların, olayı değerlendirmeleri
muhtemelen birbirlerin farklı olacaktır. Hatta bazılarının anlattıklarını dinleyince
aynı olay üzerine konuştuklarından bile şüphe edilebilir.[i]
Bunun sebebi tek başına metnin veya olayın anlamı üretememesidir.
Olay veya metin muhatap olanların sahip oldukları tecrübe, örf, bilgi ve hikmetle
birlikte “mana/anlam” kazanabilir.
Anlam; her okuyucu, her seyreden ile birlikte yeniden üretilir. Yaratan, her varlığı farklı yarattığından, yaratılanın ürettiği anlam da doğal olarak farklı olmak zorundadır.[ii]
Sıkıntı burada başlar.
Bedir Muharebesi zaferle bitmiş çok
sayıda esir alınmıştır. Hz Resulüllah, alınan esirlerin durumunu görüşmek üzere,
önde gelen sahabeleri ile toplanmıştır. Resulün göz nuru dostu Hz Ebu Bekir (ra)
esirleri Medine’ye götürüp kefaret karşılığı ailelerine geri verip ekonomik olarak biraz rahatlamayı önerir. Hz
Aişe’nin dediği gibi Hayber’in fethine kadar karınları tamamen hiç doymamıştır. Öneri kabul edilir.
(Bilge Adamlar Dergisi 35. Sayıda yayınlanmıştır.)
(Bu yazı Müslüman toplulukların içine düştükleri şiddet
sarmalının bir yönüne dikkat çekmeye çalışırken, meselenin bundan ibaret olduğu
iddiasında değildir).
1. Dünya Savaşı galiplerinin ganimeti paylaşma mücadeleleri aradan geçen yüzyıla rağmen bitmedi. Savaşın en ciddi mağlubu Müslüman toplumların ödedikleri ve ödemeye devam edecekleri mağlubiyet bedelinin sonu gelmiyor. Son 200 yılda Batı medeniyetine karşı giriştikleri hiçbir mücadelenin nihayetinde galip gelemeyen Müslüman toplumların belki de ödemek zorunda kaldıkları en büyük bedel nesillerini/çocuklarını Batı medeniyetinin terbiyesine teslim etmek zorunda kalmış olmalarıdır.
İnsan ve
eylemi arasına mesafe girdiğine insan insanlığını yitiriyor.
Suyu sıkılan insanın insanlığıdır. |
Pozitivizm Bunun Neresinde?
Bir arkadaşımın daveti ile mü’min yüzlü, mü’min yürekli bir
grubun Kur’an derslerine katıldım. Sağ olsunlar, iltifat edip bu davetsiz
misafiri geri çevirmediler.
Bu güzel arkadaşlar, Taha suresinin üzerine araştırıp,
düşünüp, konuşuyorlardı.
Edward F Benson'un "Hilal ve Demir Haç" kitabının kapağından alınmıştır. |
Bilgiyi değil, güzel hareketleri çoğaltmak. Veya “İhtiyar
Duası Severler [i]”
“Azizler, sanki İslam
(selam/şalom) çoktan gelmiş gibi yaşamanın gerektiğini anlayıp, sindirip hayatlarına
yansıttılar. Onların “aziz” olmalarının sebebi de bu. Ne yazık ki hepimiz aziz
değiliz ve olamıyoruz. Eğer azizler
olmasaydı “insan” nasıl olunur bilemeyecektik.…. Onlar bize yol
gösterirler. (Onlar yolun kendisidirler[ii].)
Yolun yürünebileceğini bize kanıtlarlar….”[iii]
Ya Yok edilen Nesil ?
1992-93 Yıllarıydı. İlim-Menzil çatışmasının hızlı zamanları. Bitlis’ten mi Muştan mı gelmişlerdi hatırlamıyorum. Çok serttiler. Üst üste şablon ayetleri sıralayıp, biz demiyoruz “Allah diyor” diyorlardı. Cemaat farzdır diyorlardı. Ve Cemaat biziz. Tağuta değil Allah’tan olana uyun diyorlardı. Emire/ halifeye uymayan tağuta uymuştur. Tağuta uyan onlardandır. Mürtedin hükmü ölümdür. Diyorlardı. Siz kitap okuyun, çelik çokmak oynayıp nutuklar atın, biz 10 sene ye kalmaz İslam Devletini kuracağız diyorlardı.
Tanrı makamından konuşuyorlardı. Dilleri, fikirleri, konumları Allah ile özdeşleşmişti. Oradan buyuruyorlardı.
Kirletmedik Diye Temiz mi Kaldık? (İsmet Özel) (Zoka 10-3)
İslam ümmetinin 1400 yıllık gelenekten, süreçten koptuğunu/koparıldığını söylemiş, yetişen neslin 1400 yıllık geleneğin mirasından faydalanabilecek bir hareket tarzı geliştiremediği gibi, İslam geleneğinden koptuğunu, farklı bir menzilde yol aldığını fark edebilecek bir bilinçten de yoksun olduğunu konuşmuştuk.
1.Dünya savaşından sonra İslam edebini taşıyan unsurların bertaraf edilip sırlanması ile oluşan boşluk, galip Batı tarafından dayatılan, sömürge modeli eğitim metodları ile dolduruldu. Ne yazık ki en az yüzyıldır neredeyse tüm İslam coğrafyasında İngiliz veya Fransız sömürge tipi eğitimler ile nesiller EĞiliyor, EĞitiliyor.[i]
1400 Senede fark edilemeyeni fark edenler! (Zoka 10-2)
Dünya Savaşı nihayete erdiğinde İslam coğrafyasında düşmemiş cephe kalmadığını, yetişmiş Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunun cephelerde eridiğini, geri kalanlarında ağır baskı altında sindirilip ezilmeye çalışıldığını, toplumun önüne atılan tuzak gündemlerle ulema/arifan sınıfı ile halkın arasına duvarlar örülerek İslam Medeniyetinin/ahlakının/terbiyesinin/edebinin sonraki nesillere intikalinin engellenmeye çalışıldığını konuşmuştuk. Devam edelim.
İslam Medeniyetinin Kur’an’dan sonra en itibarlı eserlerinden İmam Buhari’nin eseri Sahih’i Buhari ve onun öğrencisi Ebul-Hüseyn Müslim b. Haccâc’ın eseri Sahih-i Müslim Hicri 2. Yüzyılın sonları, 3. Yüzyılın başlarında Horasan’da kaleme alınıyor. Bugünkü Türkistan, Afganistan, Yukarı İran çevresi.
Zoka Ve Müslümanlar – (10.1)
Daha önce Osmanlı’nın yetişmiş nüfusunun (alim/ulema/meşayıh) son yıllarında yapmış olduğu büyük savaşlarla eriyip yittiğini, bu nedenle Cumhuriyete geçişte genç neslin Müslüman öncülerden büyük oranda mahrum olurken, yazı devrimi nedeniyle onların eserlerine ulaşma imkanının da yok edildiğini söylemiştik.
Cephelerden geriye dönebilen İslam’ın taşıyıcı unsurları olup İslam ahlakı/terbiyesi ile ahlaklanmış/Allah’ın boyası ile boyanmış/ edep sahibi nüfustan geriye kalan müslüman öncüler/örnekler ağır bir takibat ve baskı ortamına maruz kaldılar.
Önceki Yazı : Selam 9- İlahlasma Güdüsü -3- Adavet.html
Aynadaki İkinci Yüz – Tanrılaşma Temayülü-9 (4) - Riya
Aynadaki İkinci Yüz – Tanrılaşma Temayülü-9 (4) - Riya
İnsanın
Tanrılaşma eğiliminin 7 unsurundan bahsetmiştik. Kibir, Adavet, Ucub, Riya,
Buğz, Hırs ve Tamah. Bunlar İslam Medeniyeti terbiye usulünün ana
kelimelerindendi. Son yüzyılda Müslüman toplumlara dayatılan Batı Medeniyeti
eğitim ve düşünüş biçimleri ile bu kelimeler ve bu kelimelerden sadır olan davranış
biçimlerinin unutulduğundan, unutturulduğundan bahsedip “adavet” ve “ucub”un
üzerinde bir miktar konuşmuştuk. Devam edelim.
“Mü’min,
Mü’minin aynasıdır.”
Önceki Yazı : Selam 9 - İlahlasma Güdüsü - 2 - Ucub
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
İlahlaşma Güdüsü – 9 ( 3 ) Adavet
Edebe
davet veya ilahlaşma güdüsü bahsine devamla…
Şemseddin
Yeşil Efendin’nin bahsini ettiği ejderhanın (nefs-i emarenin-ilahlaşma
güdüsünün) 7 başından biri de adavetti.
Kişinin,
kendini diğerlerinden kıymetli, olmadığı hakkın sahibi görüp haddini aşması,
sınırlarının ötesine geçmesi, tecavüzkar olması, zalimleşmesi, düşmanlaşmasına
denir.